Son Güncelleme:
Kuzey Kutbu'nda buz dansı
İsveç'in kuzeyindeki Östersund kenti yakınlarında Toyota tarafından gerçekleştirilen ‘‘Ice time with Ove’’ etkinliğine katıldık geçtiğimiz günlerde. Sert kış şartlarına rağmen tıkır tıkır işleyen bir uygarlığın teknik detaylarına şahit olduk. Bu teknolojik işleyişte otomobillerin oynadığı önemli rolü gördük. Ve buzla kaplı pistlerde, dünyaca ünlü pilotlarla çılgınca hız yaparak nefesimizi tuttuk, adrenalin patlaması.İskandinav toprakları dünyanın kuzey ucuna uzanıyor. Avrupa'dan, dünyanın diğer merkezlerinden uzakta, sessiz, ıssız, soğuk. Karın beyazıyla lekelenmiş biteviye bir orman gezegeninin en tepe noktasına doğru hiç durmadan akıyor. Bu kadar kuzeye gidince olacak budur elbet. Karın, buzun, soğuğun eksik olmadığı bu topraklarda yaşayabilmek için insanın doğaya ayak uydurması gerekir. Tabii araçların da... Buz her şeyi yönetiyor, yönlendiriyor. Dağları, ormanları kaplayan beyaz örtü, yolları da eksik bırakmıyor. En ufak yolculuk, en küçük direksiyon hareketi başlı başına bir maceraya dönüşüyor. Ama insanoğlunun çareleri de tükenmiyor. Geliştirdiği teknolojilerle doğaya hükmedip, zoru kolaya, imkansızı eğlenceye çeviriyor çağımızın insanı.Buz ülkesine konduğumuz ilk geceden başladı sürprizler. Donmuş bir gölün karanlık yüzeyinde hiçbir şey görmeden bekleşirken aniden çıkıp gelen bir Corolla ordusu bizi bu karanlığın kucağına götürdü. Sıfırın altında seyreden sıcaklığa rağmen donmuş göl yüzeyinde yer yer su birikintileri oluşmuştu. Buz üstünde kaydıkça kayan otomobillerin karoserinden heyecan kadar özgürlük duygusu da fışkırıyordu. Ama dipsiz İskandinav gecesinde nereden gelip nereye gittiğini bilemeden çıkılan bu yolculuğun sırrına ermek için iki gece beklememiz gerekecekti. Tam altı buçuk metre buz tutmuş gölün yüzeyini gün ışığında görmek ve o yüzeyde kendi başımıza direksiyon sallamak için...MÜTEVAZİ AURIOLErtesi sabah her şeyin kardan yapıldığı bir piste düştü yolumuz. Etkinliğe vesile olan İsveç'li efsane pilot Ove Andersson bekliyordu bizi. Andersson motor sporlarına gönlünü 60'lı yıllarda kaptırmış. 70'li yıllardan başlayarak Toyota ile kader birliği etmiş. Bugün de bu markanın Formula 1 danışmanı... Buz ülkesinin ev sahibi bu ihtiyar delikanlı, Corolla WRC aracının içinde misafirlerini bekliyordu. Ancak yanlız değildi. Az ötede bir başka efsane, yılların ralli şampiyonu Didier Auriol gülümsemekteydi bize. Sırayla yanlarına oturup Corolla WRC'lerin buz dansına yakından tanık olduk. Sevimli Fransız yüzüne daimi bir tebessüm yerleştirmiş, sanki dünyanın en kolay işini yapıyormuşçasına rahattı. Gün boyu hiç durmadan turladığı zor pisti her defasında sıfır hatayla tamamladı, üstelik her seferinde yaptığı işin hakkını vererek ve gerçekten tadını çıkararak.Benimle yaptığı yolculuk bittiğinde Auriol'e kameramı çevirip ‘‘Sen de kimsin?’’ diye sordum. Müstehzi sualimi büyük bir alçakgönüllülükle karşıladı. ‘‘Ben genç bir pilotum’’ dedi şakayı devam ettirerek, ‘‘Ralli dünyasında başarılara imza atmayı hedefliyorum, bu yüzden elimden geleni yapıyorum şu aralar’’. Araçtan inerken ‘‘peki o zaman’’ dedim, ‘‘Auriol adını hatırlamaya çalışacağım bundan sonra’’. Gülümsemesini değiştirmeden bir sonraki yolcusunu alıp gitti.Pistteki işimiz bitince trafiğe kapalı bir başka test alanına geçtik. Hedef Avrupa'nın dört bir yanından gelen basın mensuplarına kış şartlarına karşı geliştirilen güvenlik sistemlerinin etkinliğini göstermekti. Markadan markaya adı değişen bu güvenlik özelliklerinin Avensis'te en çok öne çıkanı VSC, yani Araç Denge Kontrol sistemi. Buzlanma ve karın hakim olduğu kış aylarında en sık karşılaşılan yol koşullarından biri de şudur: soldaki lastikler asfalta değerken, sağdaki iki tekerlek buz, kar ya da su üzerinden gitmektedir. Böyle bir ortamda frene basıldığında, asfaltı tarafındaki lastikler yeri tutarken, diğer taraf kayacağından aracın dönerek dengesini kaybetmesi kaçınılmazdır. VSC işte böyle durumlarda devreye girerek, lastiklere zeminin tutuş özelliğine orantılı olarak fren gücü iletiyor. Sistemi devre dışı bırakıp frene bastık; sonra aynı hız ve zemin koşullarında aynı şeyi bir de VSC marifetiyle denedik. Tüketicilere karmaşık gelen bu üç harfli kısaltmaların hayati değerini bir kez daha anladık.GÜVENLİK AĞIZDAN DÜŞMEDİKışın uzun zaman hüküm sürdüğü, karın-buzun yol kenarlarından eksik olmadığı, trafiğin düşük yoğunluklu seyrettiği yollarda, saniye saniye değişen tutunma şartlarında gelişen teknolojinin değeri bir kat daha artıyor. Hele hele global iklim değişiklikleri yüzünden beklenmedik sürprizler yapan hava koşullarına karşı bir araçta bulunması gereken en elzem şey, fren ve yol tutuş özelliklerini optimize eden güvenlik sistemleri artık. Her daim ağır iklim şartları altında yaşamak zorunda olan İsveçli evsahiplerimiz ‘‘güvenlik’’ kelimesini ağızlarından düşürmediler günboyu. İkinci günün sabahı, ilk gece gittiğimiz göle çevirdik rotayı bir kez daha. Bu kez 1400 cc'lik Corolla'lar bizi beklemekteydi alçaktan uçuş için. Buzun üstüne kukalarla çizilmiş bir parkurda zamana karşı yarışacaktık. Peşinen söyliyeyim, otomobil kullanmaktan bu kadar çok zevk aldığım bir başka anı hatırlamıyorum. Uçsuz bucaksız buzun üstünde yer çekiminden ve her türlü sürtünmeden alabildiğine uzak, özgür, güçlü hissediyor insan kendini. Sert virajlara yan girip düz çıkma maharetini kazanmak için daha iyi bir imkán düşünemiyorum. Çoğu kez doğanın ulaşımın önüne çıkardığı bir zorluk olan buz, başlı başına bir eğlence, bir keyif vesilesine dönüşmüştü altımızda. Dönerek, yanlayarak, el frenine asılarak sayısız deneme yaptık. Sürüşün sonunda araçtan her inenin gözlerinden mutluluk fışkırmaktaydı. İlk gece karanlıklar içinde tanıştığımız buz pistinde gün ışığı altında özgürce dans etmenin tadı damaklarımızda kaldı.KIŞI DİZE GETİRDİKİsveç topraklarında çıktığımız buz dansı çok şey öğretti bizlere. Ama en önemlisi doğa şartlarına uyum gösteren insanoğulunun acımasız kışı nasıl dize getirdiği gördük. Ormanlık arazilerden geçerken yola aniden atlayan geyikleri uyarabilmek için ön tamponun üzerine üç lamba daha ekleyen İsveç şoförleri, buz üstünde sürüşü olağanüstü bir tehditten çok sıradan bir eğlence olarak yaşıyorlar. Bu eğlencenin en önemli yardımcısı da gelişen güvenlik teknolojileri. Yılda iki haftasonu yağan karın İstanbul yollarında yarattığı manzaraları gördükten sonra (hele hele bunlardan birinde dokuz saat boyunca arabada beklemek zorunda kalmış bir İstanbullu olarak) kuzey disipliniyle yaptığımız bu buz dansı ilaç gibi geldi doğrusu..Pedalları bırakın, Prado kendi kendine yokuş insin‘‘Artik Sürüş’’ etkinliğinin son etabı off-road idi. Land Cruiser Prado'larla gerçekleştirilen bu sürüş, ezilmemiş karın üzerinde bir arazi gezintisiydi özünde. Ancak her defasında olduğu gibi, burada da bir sürpriz bekliyordu bizi: DAC. Karla kaplı yokuşları inmek için için gelişitirilen bir güvenlik sistemi olan DAC, Elektronik Eğim İniş Kontrol sistemi anlamına geliyor. DAC modunda Prado yokuş aşağı iniş sürati 5 km/saat ile sabitlemekle kalmıyor, her hangi bir kaymayı ya da denge kaybını da algılayıp aracın sürüş eksenini otomatik olarak düzeltiyor. Özellikle yoğun yağış altında görüş mesafeniz sınırlanıp hele bir de co-pilot'suz kalmışsanız, karla kaplı dik bir yokuşu inmenin en güvenli yolu DAC olsa gerek.