Kurgu mektubun tercümesi
Semoş’un Niloş’a tatilköyünden gönderdiği mektubu size aktardım. “Tercüme et” diyen çok oldu. Buyrun size mektubun açılımı... (Bu da, söz verdiğim gibi, bizim ‘takyap mektubun’ Türkçe’ye tercümesi.)
Niloşcuğum,
Dinlencemiz (TATİL) çok heyecanlı başladı şekerim.
Biliyorsun, uçakta her zaman hesaplı orunda (ECONOMY CLASS) seyahat ederim. Ama yer kalmadığı için bizi birinci oruna (FIRST CLASS) oturttular. Çok keyifliydi ama bir burgaç (TÜRBÜLANS) bizi korkuttu, neyse...
Tatilköyünün dalanında (LOBİ) bizi çalışanlar karşıladı. Karnımız aç diye hemen seçal lokantada (SELF SERVİS) kuşluk yemeğine (BRUNCH) davet ettiler. Hayri tatbilir (GURME) geçinir ya... yemekaltıları (ORDÖVR) beğenmedi, illa seçmeli yemek (ALAKART) yiyelim diye tutturdu. Bu sefer de bezentileri (GARNİTÜR) yetersiz buldu. Çocukların karnı o kadar acıkmıştı ki, Hayri Bey garsonlarla kavga ederken, biz bir ayaküstü (FAST FOOD) bulup atıştırdık.
Yemekten sonra giriş işlemlerini (CHECK IN) yaptırmak üzere önbüroya (FRONT OFFICE) gittik. Bir hafta öncesinden bankaya yatırdığımız öndelik (AVANS) yeterli değilmiş. Geçen sezondan beri para şişkinliği (ENFLASYON) ederleri (FİYAT) çok arttırmış. Neyse, bankanın genel ağından (INTERNET) İstanbul’daki şubenin belgegeçer (FAKS) numarasını bulduk, Hayri’nin kimliğinin bir tıpkı çekimini (FOTOKOPİ) belgegeçerle (FAKS) gönderdik. Hesaba para aktardılar da, odamıza yerleşebildik.
Ancak bu olaylar Hayri’yi çok sinirlendirdi, rahatsızlandı birden. Bir taksiyle en yakın hastaneye götürdük. Doktorlar hızlı bir tam bakım (CHECK UP) yaptılar. Midesindeki yanmadan şüphelenerek bir de içgörünümle (ENDOSKOPİ) yansılanım (ULTRASON) istediler. Allah’tan önemli bir şey çıkmadı.
Neyse, şimdi keyfimiz yerinde. Sana günümüzün nasıl geçtiğini anlatayım:
Sabah kalkınca ben inçık (STEP) yapıyorum, Hayri ise koşmaca (JOGGING). Bütün yerleşkeyi (KAMPÜS) turluyor. Sonra birlikte buharlı hamama (SAUNA) gidiyoruz. Bir de ovucu (MASÖR) var ki, bütün kadınların mini putu (İDOL), büyüleyici özellik (KARİZMA) yerinde.
Bu arada çocuklar da spor yapıyorlar: Melisa tüylü top (BADMİNGTON) oynuyor, Burak zıp zıp atlama (BUNGIE JUMPİNG) denilen çılgınlığa taktı... çift uçurvur (GALİBA BALTRAP) yahut kaymalık (PATEN) da yapıyor.
Akşam hep birlikte canlandırma (ANİMASYON) seyretmeye gidiyoruz. Çok iyi çene yarıştırmalar (TALK SHOW) oluyor, ünlü teker çalarcılar (DİSK JOKEY) geliyor. Geçen gün de Mehmet Ali Erbil buradaydı, yanında yürütücüsü (MENAJER) Stelyo Pipis ile. Güzel bir sözçatar (STAND UP)yaptı, büyük dalgalandırma (SANSASYON) oldu.
Sonra, Erbil seslikçi (VOKALİST) bir kızla uzun uzun sohbet edince, bir sürü düşüntüler (SPEKÜLASYON) yapıldı, olay fotoculara (PAPARAZZİ) gün doğdu.
(Pazar akşamı altın saatte (PRİME TİME), gerçeklemeyi (REALİTY SHOW) bırak da burada çekilen görümsetmeyi (KLİP) izle. Bak bakalım çıkmalıkta (PODYUM) beni görebilecek misin, canlandırıcıların (ANİMATÖR) arasında. Sakın geçgeçleme (ZAPPİNG), otur seyret.)
Haydi şimdi bye, kumarhaneye gidip biraz para harcayalım, yakışıklı kumar ebesinin (KRUPİYE) karşısına oturup. Sonra da kafayı vurup uyuyalım (gerçi estireçe (VANTİLATÖR) rağmen oda çok sıcak oluyor ama...)
Öpüldün,
Semoş”
*
Not : Şahsen “Stand-up, by-pass, brunch, talk show” gibi, artık Türkçe’de yaygın kullanılan kelimelerin böyle İngilizce yazılmasına ifrit oluyorum; mümkünse, varsa, Türkçe karşılığını tercih ediyorum, ama her zaman bulamıyorum. Olmadı, İngilizce kelimeyi Türkçe okunuşuyla kullanıyorum, çekap, stendap, tolkşov, baypas diyorum. Yukarıdaki karşılıkların hepsine itirazım var zannedilmesin, ama bu kadar da “uydurukça” olmaz ki!..
(*) Bu yazı 5 Ağustos 2002 tarihinde Hürriyetim’de Serdar Devrim köşesinde yayımlanmıştır.