Yazı ve fotoğraflar: Saffet Emre TONGUÇ
Son Güncelleme:
Kopenhag’ın çevresindeki hazineler
Danimarka’nın başkenti Kopenhag, Oslo’dan sonra dünyanın en pahalı ikinci şehir unvanını taşıyor. Tek tesellisi ise 215 şehri arasında, Zürih, Viyana, Vancouver ve Sidney’den sonra dünyadaki en iyi yaşam kalitesine sahip beşinci olması. 43 bin kilometrekarelik ufacık bir ülke olan Danimarka, ziyaretçilere tüm sırlarını birkaç günde aktaracak bir ülke.
Günübirlik bir turda, Kopenhag çevresindeki farklı dünyaların kapılarını aralayıp, keyifli zaman geçirebilirsiniz.
GEZMEYE KOPENHAG’DAN BAŞLAYIN
Danimarka’nın en büyük adası Zealand’da yer alan ve ülke nüfusunun beşte biri olan 1,5 milyon insanı barındıran Kopenhag, 1167 yılında piskopos Absalon tarafından kurulmuş. Dünyanın en eski monarşilerinden birine ev sahipliği yapan şehirdeki Amelienborg Sarayı’nda bugün Kraliçe II. Margrethe, Fransız kocası Hendrik ile yaşıyor. Eski saray olan Christiansborg parlamento olarak kullanılırken, Rosenborg’da ise kraliyet mücevherleri sergileniyor. Dünyanın en uzunlarından olan 22 km.’lik Oresund Köprüsü ile İsveç’in Malmö kentine bağlanan Kopenhag’ın kuzeyine doğru giderken, Danimarka Rivierası diye adlandırılan bölgeden geçiyorsunuz.
PLAJLAR VE GEYİKLER
Şehirden sekiz km. uzaklaştığınızda ilk plaj karşınıza çıkıyor. Devamında ise kralların avlanma sahası olarak kullandıkları, geyiklerle dolu ormanlar var. Oresund’daki manzaralı evlerin hepsi birbirinden güzel; kimi malikane büyüklüğünde, kimisi ise sazlardan yapılma çatılarıyla, eski balıkçı evlerinden bozma. Yeşil ve mavi hoş bir mimariyle desteklenmiş. Bu bölgede yaşamış olan Karen Blixen ülkenin en önemli yazarlarından biri. Evi bugün müze olarak ziyaretçilere açık. www.karen-blixen.dk
LOUISIANA MÜZESİNİ GÖRÜN
Şehirden otuz beş km. sonra muhteşem bir sanat müzesi olan Louisiana (www.louisiana.dk) var. Andy Warhol, Joan Miro, Picasso ve heykeltıraş Alberto Giacometti gibi ustaların eserleri de nefes kesiyor. Sabahları 10’da açılan müzenin çocuklara sanat aşkı aşılayan özel bir birimi bulunuyor. 19. yüzyıldan kalma, deniz kenarındaki bir malikanede yer alan müzede güzel manzaralı bir restoran da var. Mobilyaya meraklıysanız, Poul Kjaerholm’ün ilginç dizaynlarının olduğu geçici sergi eylül sonuna kadar açık.
KALE-SARAYLARIN ÜLKESİ
Danimarka’da sarayların neredeyse tamamı kale olarak geçiyor, bazıları da gerçekten kale gibi mimariye sahipler. Sheakespeare’in Hamlet’iyle ölümsüzleşmiş olan Kronborg Kalesi, (www.kronborg.dk ) İsveç ile Danimarka arasındaki Oresund denizinin en dar noktalarından birinde. Kaleyi, önünden geçen gemiler para ödesin diye yapmışlar, para ödemeyeni de topa tutmuşlar. İşin ilginç yanı 19. yüzyılın ikinci yarısında ABD devreye girene kadar, kalenin önünden ancak para verenler geçebilmiş. Kaleye gelmeden önce, koruma maksadıyla yapılmış köprüler, hendekler ve kapılardan geçiyorsunuz. Güzel bir kilisenin olduğu avluya girmeden önce manzaranın tadını çıkartıp, denizin öbür tarafında İsveç’te bulunan Helsingborg’a bakın. Şövalyeler Salonu ve kraliyet ailesine ait bölüm dışında kalede Denizcilik müzesi de var.
SAVAŞ BİTİNCE SARAYIN ADI BARIŞ OLDU
Kraliyet ailesinin yazlık saray olarak kullandığı Fredensborg’a (www.slotte.dk) giderken, Danimarka’nın ikinci büyük gölü olan Esrum’un muhteşem manzaraları size eşlik ediyor. Saat 12.00’de, nöbetçi değişim töreni var, çok görkemli olmasa da ilginç. Danimarkalıların hayatı İsveçlilerle savaşmakla geçmiş. En sonunda, 1722’de barış imzalamışlar. Sarayın adı da bu yüzden barış anlamını taşıyor. Sarayın en güzel taraflarından biri de Fransız etkisi altında yapılmış olan ve içinde sıradan insanların heykellerinin bulunduğu park. Saray çok sayıda misafirin kalması için yeterli büyüklükte olmadığı için hemen yanında Store Kro Oteli yapılmış. Vaktinde önemli isimlerin kaldığı otel, hoş bir mekan ve öğle yemeği molası için ideal. (www.storekro.dk)
TÜRKLER KALE YANINDA DÖNER SATIYOR
Danimarka’nın en muhteşem kalesi olan Frederiksborg Kalesi (www.frederiksborgmuseet.dk) 1602-1622 yılları arasında, Danimarka’da her taşın altından çıkan IV.Christian tarafından babası II. Frederik için yapılmış. Göl üzerindeki üç adanın üzerine inşa edilmiş kalede ziyaretçileri Neptün Çeşmesi karşılıyor. İçinde Danimarka krallarının taç giyme törenlerinin yapıldığı görkemli bir şapel ve merasim salonu bulunan yapıda Danimarka Milli Tarih Müzesi de bulunuyor. Etraf binlerce tabloyla dolu. Müzenin 20. yüzyıl sanatçılarına ayrılan bir bölümü de var. 1600’lerden kalma ve Barok özellikler taşıyan bahçelerde dolaşmak ise ayrı bir keyif. Kale, Hillerod isimli kasabada bulunuyor. Etraf ağırlıkla Konya’dan gelme Türk kaynıyor. Marketlerde Türkiye’den ithal şişe sular satılıyor. Kasabanın girişindeki Babylon restorandan tutun, meydandaki Casa Nostra’ya, alışveriş merkezindeki dönerciye kadar herkes Türk, yemek yerken hiç lisan problemi yaşamıyorsunuz. Favori mekanım ise ana meydanın tam ortasındaki kale manzaralı kafe.
GEZMEYE KOPENHAG’DAN BAŞLAYIN
Danimarka’nın en büyük adası Zealand’da yer alan ve ülke nüfusunun beşte biri olan 1,5 milyon insanı barındıran Kopenhag, 1167 yılında piskopos Absalon tarafından kurulmuş. Dünyanın en eski monarşilerinden birine ev sahipliği yapan şehirdeki Amelienborg Sarayı’nda bugün Kraliçe II. Margrethe, Fransız kocası Hendrik ile yaşıyor. Eski saray olan Christiansborg parlamento olarak kullanılırken, Rosenborg’da ise kraliyet mücevherleri sergileniyor. Dünyanın en uzunlarından olan 22 km.’lik Oresund Köprüsü ile İsveç’in Malmö kentine bağlanan Kopenhag’ın kuzeyine doğru giderken, Danimarka Rivierası diye adlandırılan bölgeden geçiyorsunuz.
PLAJLAR VE GEYİKLER
Şehirden sekiz km. uzaklaştığınızda ilk plaj karşınıza çıkıyor. Devamında ise kralların avlanma sahası olarak kullandıkları, geyiklerle dolu ormanlar var. Oresund’daki manzaralı evlerin hepsi birbirinden güzel; kimi malikane büyüklüğünde, kimisi ise sazlardan yapılma çatılarıyla, eski balıkçı evlerinden bozma. Yeşil ve mavi hoş bir mimariyle desteklenmiş. Bu bölgede yaşamış olan Karen Blixen ülkenin en önemli yazarlarından biri. Evi bugün müze olarak ziyaretçilere açık. www.karen-blixen.dk
LOUISIANA MÜZESİNİ GÖRÜN
Şehirden otuz beş km. sonra muhteşem bir sanat müzesi olan Louisiana (www.louisiana.dk) var. Andy Warhol, Joan Miro, Picasso ve heykeltıraş Alberto Giacometti gibi ustaların eserleri de nefes kesiyor. Sabahları 10’da açılan müzenin çocuklara sanat aşkı aşılayan özel bir birimi bulunuyor. 19. yüzyıldan kalma, deniz kenarındaki bir malikanede yer alan müzede güzel manzaralı bir restoran da var. Mobilyaya meraklıysanız, Poul Kjaerholm’ün ilginç dizaynlarının olduğu geçici sergi eylül sonuna kadar açık.
KALE-SARAYLARIN ÜLKESİ
Danimarka’da sarayların neredeyse tamamı kale olarak geçiyor, bazıları da gerçekten kale gibi mimariye sahipler. Sheakespeare’in Hamlet’iyle ölümsüzleşmiş olan Kronborg Kalesi, (www.kronborg.dk ) İsveç ile Danimarka arasındaki Oresund denizinin en dar noktalarından birinde. Kaleyi, önünden geçen gemiler para ödesin diye yapmışlar, para ödemeyeni de topa tutmuşlar. İşin ilginç yanı 19. yüzyılın ikinci yarısında ABD devreye girene kadar, kalenin önünden ancak para verenler geçebilmiş. Kaleye gelmeden önce, koruma maksadıyla yapılmış köprüler, hendekler ve kapılardan geçiyorsunuz. Güzel bir kilisenin olduğu avluya girmeden önce manzaranın tadını çıkartıp, denizin öbür tarafında İsveç’te bulunan Helsingborg’a bakın. Şövalyeler Salonu ve kraliyet ailesine ait bölüm dışında kalede Denizcilik müzesi de var.
SAVAŞ BİTİNCE SARAYIN ADI BARIŞ OLDU
Kraliyet ailesinin yazlık saray olarak kullandığı Fredensborg’a (www.slotte.dk) giderken, Danimarka’nın ikinci büyük gölü olan Esrum’un muhteşem manzaraları size eşlik ediyor. Saat 12.00’de, nöbetçi değişim töreni var, çok görkemli olmasa da ilginç. Danimarkalıların hayatı İsveçlilerle savaşmakla geçmiş. En sonunda, 1722’de barış imzalamışlar. Sarayın adı da bu yüzden barış anlamını taşıyor. Sarayın en güzel taraflarından biri de Fransız etkisi altında yapılmış olan ve içinde sıradan insanların heykellerinin bulunduğu park. Saray çok sayıda misafirin kalması için yeterli büyüklükte olmadığı için hemen yanında Store Kro Oteli yapılmış. Vaktinde önemli isimlerin kaldığı otel, hoş bir mekan ve öğle yemeği molası için ideal. (www.storekro.dk)
TÜRKLER KALE YANINDA DÖNER SATIYOR
Danimarka’nın en muhteşem kalesi olan Frederiksborg Kalesi (www.frederiksborgmuseet.dk) 1602-1622 yılları arasında, Danimarka’da her taşın altından çıkan IV.Christian tarafından babası II. Frederik için yapılmış. Göl üzerindeki üç adanın üzerine inşa edilmiş kalede ziyaretçileri Neptün Çeşmesi karşılıyor. İçinde Danimarka krallarının taç giyme törenlerinin yapıldığı görkemli bir şapel ve merasim salonu bulunan yapıda Danimarka Milli Tarih Müzesi de bulunuyor. Etraf binlerce tabloyla dolu. Müzenin 20. yüzyıl sanatçılarına ayrılan bir bölümü de var. 1600’lerden kalma ve Barok özellikler taşıyan bahçelerde dolaşmak ise ayrı bir keyif. Kale, Hillerod isimli kasabada bulunuyor. Etraf ağırlıkla Konya’dan gelme Türk kaynıyor. Marketlerde Türkiye’den ithal şişe sular satılıyor. Kasabanın girişindeki Babylon restorandan tutun, meydandaki Casa Nostra’ya, alışveriş merkezindeki dönerciye kadar herkes Türk, yemek yerken hiç lisan problemi yaşamıyorsunuz. Favori mekanım ise ana meydanın tam ortasındaki kale manzaralı kafe.