GeriSeyahat Köpekbalıklarıyla yüzdük, dokunduk fakat bir süre sonra sıkılıp gittiler
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Köpekbalıklarıyla yüzdük, dokunduk fakat bir süre sonra sıkılıp gittiler

Köpekbalıklarıyla yüzdük, dokunduk fakat bir süre sonra sıkılıp gittiler

25 yıllık hekim, nöroloji uzmanı Prof. Dr. Mustafa Ertaş (47) yoğun meslek yaşamındaki yoğunluk ve stresle, dalış, seyahat, müzik, motosiklet kullanmak gibi uğraşılarla başetmeye çalışıyor. Mesleği gereği katıldığı toplantıları bile seyahat için fırsata çevirmeyi başarıyor. Yaklaşık 20 yıldır geziyor. Antarktika hariç tüm kıtalardan, toplam 30 ülke, oradan çok sayıda şehir gördü. Halen İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı’nda görev yapan Prof. Dr. Ertaş, seyahat felsefesini ve Karayipler’deki ada devletlerden Saint Kitts ve Nevis’e yaptığı geziyi anlattı.

Kendimi bir gezgin gibi görmesem de epeyce ülke gezdim. Yeni coğrafyalar görmek için sürekli fırsat yaratıyorum. İş toplantısı sonrasında birkaç saatlik ek uçuşlarla dünyayı dolaşıyorum. Turla, grupla gezmeyi sevmiyorum.

İyi gezmek için gidilecek yerle önceden bilgilenmek gerekir, işi rastlantılara bırakmak çok şey kaçırmaya neden olur. Örneğin müzelerin kapalı olduğu güne rastlayabilir ya da önemli bir festivali kaçırabilirsiniz. Yerel hassasiyetleri, giyim, kuşam, davranışları bilmek önemli. Tipik turist gibi bakınıp sürekli fotoğraf çekmek çevreyle diyaloğu, onları tanımanızı aksatır. Bu nedenle kesinlikle turist gibi görünmem, kalabalıklara karışabilmek için kıyafetlerimi bile özenle seçerim. Doktorluk insanlara teklifsizce, kolay yaklaşabilme, duygularını anlama alışkanlığını kazandırıyor. Bir jestle iletişimi pozitifleştirmek mümkün. Yerel dille konuşulduğunda olumlu tepki aldığım için yanıma mutlaka sözlük alırım. Ön bilgilenme açısından internetteki forumlardan, buraya yazılan tavsiyelerden yararlanıyorum.

Seyahatte önceliğim sokaklar. Taksiyle dolaşmak yerine otobüse, metroya binerim. Sokaklara dalıp, çıkmak, olabildiğince fazla kişiyle konuşmak isterim. Mesela Arjantin’de parkta Buenos Aires’li bir öğretmenden ülkenin kısa tarihini, krizlerinin nedenlerini dinledim. Dillini bilmesem de gazete, dergilerini alıp, incelerim. Hayata bakışlarını görüyorum. Müze gezmek ülkeyi tanımaya yetmez, güncel hayatı bulamazsınız orada. Bu nedenle benim için ikinci plandadır. Ama mutlaka uğramaya çalışırım. Sanılandan ucuz olan helikopter kiralamayla ilginç noktalara giderim. Çünkü bazı yerleri görmek için hayatta tek şansınız olabilir. Mesela Kanarya Adası’nda çok güzel bir oyuğu görmek için planör kiraladım.

ÇİN’DEN HİÇ ETKİLENMEDİM
/images/100/0x0/55ea16d0f018fbb8f86a94d4


Avrupa bende hep "dünyada farklı bir şeyler de olsa gerek" duygusu uyandırmıştır. Çünkü, ülkeler birbirini tekrarlar. Doğu, Uzakdoğu ve New York bana her zaman çekici gelir. New York kişiye global bakış kazandırır. Devasa şehirde dünya vatandaşı olduğunuzu hisseder, aynı zamanda yerel kültürleri görürsünüz. Mesela bir gökdelenin altındaki Suriye sandviççisine girersiniz. Yerel gıdaları tadarsınız, hazırlanırken sahibi size ülkesini anlatır. Benzer iletişimi kuramadığım için Çin’den hiç etkilenmedim. Oysa Japonlar farklı. Bir şey sorduğunuzda teşekkür ederler. İnsan yerine koyup, iletişim kurduğunuz için. Cevapları "hayır"sa sorumlusuymuş gibi mahcup olur, defalarca özür dilerler. Yüzünüze bakamazlar. Hırsızlık hemen hemen hiç olmaz. Bisikletinizi, değerli eşyalarınızla birlikte binlerce kişinin girip çıktığı alışveriş merkezi kapısına, hiç kilitlemeden koyabilirsiniz. Hiçbir şey olmaz.

Havana da inanılmaz bir şehir. Halk yoksul ama sürekli şarkı söylüyor. Herkes kapının önünde, sokakta, birbirine laf atıyor. Çocuklar çocuk gibi yaşıyor. Müthiş bir dostluk, dayanışma var. Kent film seti gibi. Evler eski, yıkıntı. Halk ucuz ama temiz elbiselerle çıkıyor sokağa.

Lizbon da çok sevdiğim kentlerden biri oldu. Sokaklarında gezerken sanki İstanbul’da yürüyorsunuz. Evlerin dış yüzeyleri, bizim banyoya koyduğumuz renkli fayanslarla kaplı. Fonda müthiş etkileyici bir müzik.

SAINT KITTS VE NEVIS

Saint Kitts ve Nevis’e meslektaş toplantısı için gitmiştim. Dalış ağırlıklı bir program yaptım. Bu ada devleti, Atlantik Okyanusu’nda, Karayipler’de. Türk vatandaşlarından vize istiyor. Fakat ABD vizesiyle de giriş yapmak mümkün. En mantıklı gidiş yolu, ABD üzerinden aktarmalı uçuş. Bizden 6 saat geride. Büyük olan adanın adı Saint Kitts. Nüfusu
/images/100/0x0/55ea16d0f018fbb8f86a94d6
30 bin. Nevis ise 9 bin nüfuslu. İkisinin toplamı 260 kilometrekare. Ada halkının ataları köle ticareti sırasında Afrika’dan gelen gemilerden kaçanlar ya da suçlu olduğu için adalara bırakılanlar. Aksanlı, farklı sözcükler içeren İngilizce konuşuyorlar. Ülke monarşiyle yönetiliyor. Nevis’in üzerinde sürekli bir bulut bulunduğu için yerlileri "şapkalı ada" ismini takmış. Gittiğim gün nasılsa o bulut yok olmuştu, herkes bulutu konuşuyordu. Charlestown’da kaldım, Nevis’i, Saint Kitts’deki başta Basseterre olmak üzere tüm kentleri gezdim.

Karayip ülkelerinde et bulmanız zor. Bu adalarda da öyle. Beslenme balık ve sebze ağırlıklı. Kahvaltı yapmıyor, güne meyve veya meyve suyuyla başlıyorlar. Öğle saatlerinden önce ilk ana öğünü yiyorlar. Sofralarında sebze ya da her türlü balık ve deniz ürününden oluşan yemekler oluyor.

KÖPEKBALIKLARI SIKILIP KAÇTI

Denizin altı müthiş zengin. Dalışta, o güne kadar rastlamadığım balıklarla karşılaştım. İlk köpekbalığı dalışımı burada yaptım. Köpekbalıklarıyla birlikte yüzmek onlara dokunmak ilginçti. Metrelerce büyüklükte, rengarenk dev mercanları var. Çok ilginçti, köpek balıkları bir süre sonra sıkılıp kaçmaya başlıyorlar.

Halk adalarıyla çok gurur duyuyor. Yurtdışına yerleşmeyi düşünmüyorlar. Müthiş bir sakinlik var. İnsanlar hep sokaklarda oturuyor, sohbet ediyorlar. Çocuklar mutlu. Ezilmiş, yoksul bir ülke izlenimi edinmiyorsunuz. Evleri, yaşam koşulları mütevazi ama etkileyici.

Saint Kitts’de limanlar var, işçi adası diyebilirim. Nevis’de oteller ağırlıkta, daha gösterişli ve zengin. Saint Kitts’deki tabiat parkı mutlaka gezilmeli. Okyanusta gün batışı izlenmeli.

Saint Kitts adasındaki Brimstone Hill Fortress, ulusal park alanı. 17-18’inci yüzyıl askeri yapısı. İngilizler ve Afrikalı köleler tarafından yapılmış ve çok iyi korunmuş.

Yine St. Kitts adasındaki Romney Malikhanesi artık batik yapım ve satış yeri olarak hizmet veriyor. Botanik bahçeleri gezilmeli. Malikane aynı zamanda, adanın özgürlük bağışlanan ilk kölelerinin bu evin çalışanları olmasıyla ünlü.

Adanın tümü bir doğa müzesi gibi. Her yerde nadide bitkiler var, özenle korunuyorlar. Boyları 20-30 metreyi geçen palmiyelere, hindistan cevizi toplayan işçiler hiçbir araç kullanmadan, güvenlik önlemi almadan tırmanıyor.

ÇELİK TENCEREYE BENZER TEK KİŞİLİK ORKESTRA

Müzikleri müthiş. Karayip çelik davulu kullanıyorlar. Farklı büyüklüklerdeki çelik tencereye benziyorlar. Sopalarla çalınıyor. Tek kişiyle orkestra kadar zengin ses hacmi elde ediyorlar. Akla gelebilecek bütün notaları çıkarıyorlar. Yerel müzikleri bir yönüyle Afrika dansına benziyor ama diğer yönüyle melodi açısından çok zengin. Afrika müziğinde ritim ön plandadır. Saint Kitts ve Nevis’de ise etkileyici bir müzikalite var. Çalmaya başlayınca, kendilerini kaptırıyorlar. Eğlence gece boyunca sürüyor.

Halkın ortalama aylık geliri 100 dolar civarında. Bize göre çok düşük, ama bu ada devletinde yaşayanlar için çok iyi. Para harcayacak yer yok çünkü. Ülke gelirinin önemli bölümü turizmden. Şekerkamışı ve tropikal meyve ihraç de ediyor. Güzel, temiz sağlık ocakları var. Plajları da göz alabildiğine uzun ve çok güzel.

En sevdiği beş yer

New York

Havana

Dublin

Lizbon

Kahire

seyahatte ne okuyor

Eyewitness, Lonely Planet

gibi seyahat rehberleri

ne yiyor ne içiyor

Yemek seçmiyor, yerel restoranları tercih ediyor

ne giyiyor

Rahat ama turistik olmayan, tercihen gittiği yerlerden aldığı giysiler.

nerede kalıyor

Mümkünse pansiyon, değilse butik otel.

neyle seyahat ediyor

Uçak, tren

çantasının vazgeçilmezleri

Rehber kitaplar, sözlük, CPS cihazı

kiminle seyahat ediyor

Yalnız ya da eşiyle

oradan ne alıyor

Magnet, yerel giysi
False