Kocaya matem 3 sene, kadına matem 3 ay
Fransa gibi medenî ve herkese medeniyet dersi vermeye bayılan bir ülkeden gelen korkunç haberi okudunuz. Her 10 kadından biri şiddet kurbanıymış. Her 4 günde bir kadın, erkek dayağından ölüyormuş. Evet, Fransa’da!..
Bitmedi, sıkı durun… 16-44 yaş grubundaki Avrupalı kadınların bir numaralı ölüm sebebi neymiş biliyor musunuz? Trafik kazasından ve kanserden evvel… ‘ailedeki erkekler tarafından uygulanan şiddet!’
En magandası, Romanyalı erkeklermiş: her 1 milyon Romen kadınından (istatistik böyle tutuluyor demek ki) 12,62’si ailedeki bir erkek tarafından öldürülüyormuş.
Peki Romenler’den sonra kimler geliyormuş biliyor musunuz?
Hayatta tahmin edemezsiniz!
Finlandiyalılar! Milyonda 8,65 ölümle.
Sonra Norveçliler, Lüksemburglular, Danimarkalılar, İsveçliler…
Evet, hep erkeklerinin en ‘yumuşak’ (!) ve kadınlarının haklarına en sahip zannedildiği kuzey ülkeleri… İtalya, İspanya ve İrlanda’da durum nispeten ‘daha az vahim’ imiş.
Tabii ki Romen erkeklerini bir korku salmış… ya Türkiye AB üyesi olursa, diye. Rekoru ellerinden alacağımız kesin! Bizim ayıların eline kimse su dökemez Avrupa’da…
CİNSİYET AYRIMI
Aslında, böyle iç karartıcı bir yazı değildi niyetim. Kadına karşı şiddetten değil, cinsiyet ayrımcılığından bahsedecektim.
Ama, kadına karşı şiddet de cinsiyet ayrımcılığının en uç noktası, seksizmin şahikası sayılmaz mı? Kadına karşı fizik üstünlüğünü kullanmanın (Erkekler kadınlardan daha kuvvetli oldukları için çok övünürler. Bilmezler ki, bir iki tür hariç bütün HAYVANLARDA durum aynıdır…) evet şiddete giden yolun ilk adımı, en masum şekli cinsiyet ayrımcılığı değil midir?
Herşey burada başlar.
Ne sosyal sınıf, ne kültür, ne ırk, ne renk, ne din... insanoğlunun en derinine işlemiş olan ayrımcılık... cinsiyet ayrımcılığıdır. Muhtemelen en eski ve aşılması en zor olanı.
İki örnek vereceğim size.
Biri bu günden ve faili erkekler.
Diğeri neredeyse 150 senelik ve faili… tarihin en güçlü kadınlarından biri, Kraliçe Viktoria.
Önce Hürriyet’in spor sayfasında bir haberden detay:
“İlhan’a görünmez kaza
Münih’te yaya olarak karşıdan karşıya geçmek isterken, bir bayan şoförün kullandığı aracın çarpması sonucu sakatlanan golcü futbolcu, 6 hafta sahalardan uzak kalacak.
A.GÜCÜ ile sözleşmesi süren İlhan Mansız, Almanya’da görünmez bir kaza geçirip sakatlandı. Münih’te yaşayan tecrübeli oyuncu, yaya olarak karşıdan karşıya geçmek isterken, bir bayan şoförün kullandığı aracın kendisine çarpması sonucu, sağ dizinden sakatlık geçirdi”. (9 şubat)
Kötü niyet yok, ama şuur altındaki bir minicik arızanın işareti: ‘Bayan şoför’ lafına ne gerek var bu haberde?
İlhan Mansız’a çarpan arabayı kullananın CİNSİYETİ habere bir şey katıyor mu? Hayır.
Ama, erkek şuuraltı ‘kadın şoför = kötü şoför = habere sokuştur” diyor işte namıssıs!
*
Çok sevdiği kocası Prens Albert 1861’de ölünce, Kraliçe Victoria mateme girmiş, yaptığı işi tam yapan şeyli… eee, ne derler, güçlü bir kadın olduğundan da, ölene kadar, 40 sene sürmüş matemi. (Arada bizim yakışıklı sultanı koynuna almış derler ama Albert’in acısından ne yaptığını bilmediğindendir!)
Bu arada, büyük bir devlet kadını olduğundan (feminizan bir yazıda kraliçeye ‘devlet adamı’ diyecek halim yoktu) İngiltere Sarayı’nın matem kurallarını da kodifiye etmiş bu vesileyle.
Tabii ki matemin ‘dış göstergeleri’ çok önemliymiş. Yaşa göre, matem sahibi, ölenin yasını tuttuğunu siyahlar giyerek, siyah mücevherler takarak hatta inzivaya çekilerek gösterirmiş, falan filan… anlatmıyorum hepsini, yoksa çok eğlenceli.
Konumuzla ilgili olan detaya atlıyorum, bakın VİKTORYEN MATEM KODEKSİ’ne göre, hangi yakın için ne kadar matem tutmak gerekiyormuş:
Ölen Matem süresi
Kuzen / kuzin 4/6 hafta
Büyük teyze/amca vb 6 hafta
Yeğen 2 ay
Teyze/amca vb 3 ay
Nine / dede 6 ay
Kardeş 6 ay
Anne / baba / çocuk 1 yıl
Eş (kadın) 3 ay
Koca 2-3 yıl
Kocası ölen kadın 2-3 yıl matem tutarken, karısı ölen asilzâde sadece… 3 ay!
Diyeceksiniz ki ‘kralî soyun devamını’ gözetmişlerdir!
Belki de…
Ama Kraliçe Viktoria bile, koyduğu kuralda kadınlara haksızlık etmiş açıkça.
Ve gelelim benim sorunuma, ben lafımı nasıl bağlayacağımı bilmiyoruuuum!
İyisi mi, yazıyı, iyice absürt olsun diye, hiç alakasız bir notla bitireyim:
Oscar Wilde’ın ölüm döşeğindeki son sözü ne olmuş biliyor musunuz?
- Ya bu duvar kağıdı yok oluyor, ya ben!
Aynen, ya bu yazılar bitiyor ya ben…