Kızlar Londra’yı bana sorun!
Paris dünyanın en güzel kadınıysa, en asil ve cool erkeği Londra’dan başka hangi şehir olabilir? Çocukluğumda babamın işleri dolayısıyla Londra’da çok vakit geçirdik. Defalarca baştan aşağı gezdiğim bu şehirde kendini hep bana ait hissettiren yeni bir şeyler keşfediyorum... İşte onlardan bazıları...
İlkokul öncesinden başlayarak üniversite yıllarıma kadar hem Londra çevresinde hem de içinde gitmediğim yaz-kış dil okulu kalmadı. Sonrasında ise her fırsatta kendimi bu şehirde buldum. O zamanlardan bugüne Londra’nın yeri bende çok ayrı.
1- Hepimiz biliyoruz. Bir şehri en iyi tanımanın yolu yürüyerek gezmek, yerlisi gibi yaşayabilmek içinse ev kiralamak. İki kişi giderseniz aynı standartlarda bir otelden her zaman pahalıya gelir. Dört arkadaş gidin, ailece çoluk çocuk gidin. Airbnb, Booking.com, One Fine Stay web sitelerinden ne yapın edin ev kiralayın. 1. hepimiz biliyoruz. Bir şehri en iyi tanımanın yolu yürüyerek gezmek, yerlisi gibi yaşayabilmek içinse ev kiralamak. İki kişi giderseniz aynı standartlarda bir otelden her zaman pahalıya gelir. Dört arkadaş gidin, ailece çoluk çocuk gidin. Airbnb, Booking.com, One Fine Stay web sitelerinden ne yapın edin ev kiralayın.
2- Bir kez gitmiş olsanız bile Londra’da hemen hemen tüm turistik aktiviteleri yapmış, tarihi mekânları görmüş, en azından bir kaç müze ve galeriyi ziyaret etmişsinizdir. Artık buralarda bulunan kalıcı sergiler yerine kısa süreli düzenlenenlerden size hitap edenleri takip edin. Hatta gidişinizi onlara göre ayarlamaya çalışın.
Bunu aslında New York, Paris, Londra gibi tüm metropoller için yapmalısınız. Seyahatinize size dinamizm ve değer katacak. Londra’da haziran başından itibaren farklı tarihlerde bir kaç ay boyunca Victoria&Albert Müzesi’nde Balenciega ve Pink Floyd, Tate Modern’de Fahrelnissa Zeid sergileri devam edecek. Ben bir sonraki Londra planımı bunlara göre yaptım.
3- Soho’nun kurucusu Nick Jones’un ortaklarından biri olduğu The Ned geçen ay tüm bir haftasonu süren partilerle açıldı. Eski Midland Bankası binasının restore edilerek otele dönüştürüldüğü The Ned’de sadece üyelerine özel The Ned Club dışında sekiz ayrı mekân var. Malibu Kitchen, Zobler’s, Kaia, Nickel Bar, Cafe Sou bazıları. Özellikle The Ned Club’ta dev banka kasasının içine açılan Vault Bar görmeye değer.
4- Lütfen bundan böyle “En güzel pizza-makarna veya pasta-börek nerede?” diye sormayın. Bir kaçamağı hakedecek kadar iyi bir mekân ve lezzetse tamam ama bunun dışında ‘en sağlıklı mutfak, en organik kafe nerede-hangisi’ onu arayıp bulun. Londra’da kahvaltıda Good Life Eatery veya Daylesford Farm’dan, öğle yemeklerinde Mae Deli’den vazgeçemiyorum. Eve dönerken Ottelenghi’ye uğrayorum. Dükkânın içerisinde ve cam önünde bu kadar şık iştah açıcı yemek sergileme düzeni benzer başka hiç bir yerde görmedim.
5- İngilizler için soğuk insanlar derler ama bana göre dünyanın en seksi kadın iç çamaşır markası bir İngiliz: Agent Provacateur. Dantelleri ipekleri modelleri harika. Mutlaka girin deneyin birşeyler alın. Sevgiliniz önerdiğimi bilse bana teşekkür edecek eminim.
6- The Lanesborough Otel’in kulüp ve spa’sı yenilenerek ‘Yaşamınız boyunca lüks spa’ konseptiyle geçen ay tekrar açıldı. Program ortakları çok güçlü ve cezbedici. İla marka organik terapiler, Anastasia Achilleos yüz bakım ve masajları, La Praire cilt bakim kremleri ile vücut yüz el ve ayak bakımları. Bodysim vücut performans eksperleri, D-Maris Hisarönü ve Westbourne Grove Londra’dan sonra bir şube de burada açtı. Sağlıklı beslenme egzersiz konusunda James Duigan’ın metodlarını öğrenmek isterseniz bir gününüzü buraya ayırın.
7- Akşamları da ister Park Lane’nin yenisi Cut’ın ızgara etlerini, Assunta Madre’nin tüm malzemeleri İtalya’dan gelen langoustine ve bebek ahtapotunu tadın. Ya da geçen yıl Covent Garden’da açılan Paris’in efsane şefi Greg Marchand’ın Frenchie’sinde leziz mutfağını deneyimleyin. Japon mutfağı derseniz iki yıldır hem dekoru hem lezzetiyle rakiplerine nefes aldırmayan Mayfair’de Sexy Fish’e günler önceden rezervasyon yaptırmalısınız.
8- Yine bir İngiliz makyaj markası Charlotte Tilburry’yi ise şiddetle tavsiye ediyorum. Bu ara başka bir makyaj markası kullanmıyorum. Fondötenleri farları tüm ürünleri ipeksi, sürümü yumuşak ve çok kaliteli. Şu an Türkiye’de satılmıyor. Londra’da Harrods ve Covent Garden’da açılan mağazada bulacaksınız. Yeni çıkan tek kullanımlık kuru yüz maskesi muazzam.
9- Modayı en iyi İtalyanlar bilir giyinir derler ama ben İtalyan erkeklerinin giyimlerini fazla süslü ayrıntılı ve renkli buluyorum. Hele o turuncu kırmızı pantalonlar. Yılların klasikleri; Hackett erkek giyim markasının yalın takım elbiseleri Barbour’un hafta sonları için ideal spor giysileri ile sevgiliniz çok daha maskülen ve cool görünecektir.
10- Kaçamak mı yapacaksınız? O zaman yolunuz ‘Harrods Departman’ mağazasının pizzacısına düşsün. İtalya’da böylesini zor bulursunuz veya Çin mahallesine gözünüze kestirdiğiniz bir restorana dalıp tatlı ekşi tavuk ve noodle yemeye yollanın. Ama Pekin usulü kızarmış ördeği incecik kreplerine sarıp yemek için sadece yılların değiştiremediği Kai restorana gitmelisiniz. Madem çin restoranlarından devam ediyoruz. Asıl niyet görmek ve görülme ise o halde pahalı bir hesap ödemeyi göze alarak Park Chinois doğru seçim.
11- İçkinizi nerede alırdınız? Mr Fogg’s Residence, Connaught Otel’in ve The Chiltern Fire House Otel’in barları çok popüler ünlülere rastlayabileceğiniz adresler. Sloane Square’de The Botanist ve Mayfair’de Audley Londralı’ların iş çıkışı hele bir de hava güzelse tıka basa doldurup sokaklara taştığı mekanlar. Ya da gözünüze kestirdiğiniz bir köşe başı mahalle pub’ına girin keyfinize bakın.
12- Londra’nın her yeri park. Hyde Park, James Park, Green Park veya Hamstead Heat’de yürüyüş yapın. Denk gelemediniz mi? Karşınıza çıkacak her küçük meydanın ortası zaten küçücük bir çimenlik aslında. Pret A Manger veya Eat’den yemeğinizi alın ayakkabınızı çıkarıp pikniğin tadını çıkarın.
13- Marlybone’da La Fromagerie’de soğuk peynir odasından sevdiğinizle peynir seçip yanında şarapla keyif yapın. Ivy Chelsea yenilendi yeni bahçesinde yemek yiyin. Bir kez olsun mutlaka London Eye dönme dolaba binip veya Heron Kulesi’nde Duck and Waffle’da kahvaltı edip bu nefis şehri tepeden seyredin. Ritz Otel’ine geleneksel beş çayına gidin, Liberty ve Fortnum & Mason’da alışverişten çok mağazaların şıklığını seyredin.
14- Daha bitmedi. Özellikle Shoreditch, Mayfair ve Soho semtlerinin sokaklarında kaybolun, dinlenecek kafeler bulun, sevdiğiniz köşelerinde fotoğraf çekin. Kendi küçük adreslerinizi keşfedin. Cumartesileri Portobello pazarında ucuz antika avına çıkın. Gece Piccadilly Meydanı’nda yürüyün, mutlaka bir müzikal görün. Metrodan otobüsten inmeyin çünkü taksi pahalı ve tembel işi biraz hareket edin. Biz ailece bu şehirde saatlerce durmaksızın yürürüz.
Bu konuda sürekli birbirimizle yarışırız. Şehri sonuna kadar hissedin. Samuel Jackson “Londra’yı görmekle dünyanın gösterebileceği ne varsa bu hayatta gördüğümü varsayıyorum.” demiş. Bu sözün sonuna kadar hakkını verin.