GeriSeyahat Kırık kalplerin vitrini
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Kırık kalplerin vitrini

Kırık kalplerin vitrini

PARİS'e her gittiğimde üç vitrini mutlaka ziyaret ederim. Birincisi Christian Dior.Galliano başına geçtiğinden beri, Dior'un mağazasını Louvre Müzesi'ne gider gibi geziyorum.İkincisi Kenzo.Renkleri her defasında aklımı başımdan alıyor.İyi ki de alıyor, Türkiye'den ve her şeyden kopup kayboluyorum.Bir de Charles Jourdan'ın vitrini.Kadın ayakabılarının trendlerini oradan izliyorum.* * *Uzunca bir aradan sonra ilk defa geçen pazar günü yine Charles Jourdan'ın vitrini önündeyim.Ama bu defa vitrinde ayakkabı yok.Tamamen kapatıp, üzerine iki kocaman kalp koymuşlar.Kıpkırmızı birer kalp.Ve vitrin camının bu kalplerin tam orta yerine isabet eden yerinde iki delik. Delikten çıkan çatlaklar dört bir tarafa uzanıyor.Sanki birer mermi camı delip geçmiş ve kalplere saplanmış gibi.Vitrinde bir kıskançlık, bir tutku cinayeti var.* * *Bu vitrinleri nasıl adlandırmalıyım?Delik kalpler vitrini desem, pek oturmuyor.Ölü kalpler vitrini desem, bir kadavra gelip beynimi morga çeviriyor.Yaralı kalpler desem, hemen arkasından ‘‘Ya ölmüşse’’ diyorum.Sonunda işte o ismi buldum.‘‘Kırıp kalpler vitrini...’’Charles Jourdan, Sevgililer Günü'ne bu yıl böyle hazırlanıyor.İki merminin delip geçtiği iki kırık kalple.* * *Oysa bu vitrinden iki üç kilometre ötede, Kenzo'nun alt katlarında çok başka bir olay cereyan ediyordu.‘‘Kenzo’’, Champs Elysees'den aşağılara inip, Rivoli Sokağı'nın hemen arkasında yeni bir binaya yerleşmiş.Binanın en üst katında ‘‘Kong’’ adlı bir restoran var.Şu an Paris'in en ‘‘in’’ yerlerinden biri. Mustafa Taviloğlu'nun ilişkileri sayesinde bir yer bulup gittik. Dekorasyonunu ünlü Phillipe Stark yapmış. Tıklım tıklım dolu.Müşterisi genç ve yeni Fransız tipi.İstanbul'daki restoranların kulakları çınlasın.Bu kadar moda bir yer, Phillipe Stark dekore etmiş, ama fiyatlar İstanbul'dakilerin yarısı.Ama ben size Kong'u değil, binanın zemin katındaki suşi barını anlatacağım.Oval şekilli çok uzun bir bar. Üstünde raylı bir sistem.Suşiler önünüzden geçiyor.Barda her sandalyenin önünde küçük bir bilgisayar ekranı var.Bir tuşa basıyorsunuz, barın oturma planı önünüze geliyor. Her sadalyenin bir numarası var.Karşınızda oturan bir kızı veya erkeği merak ediyorsanız, ekrandaki plandan yer numarasını bulup ona anında bir mesaj gönderebiliyorsunuz.Mesajı öyle klavyede tuşlara basarak değil, ekran üzerinde el yazınızla yazıyorsunuz.‘‘Merhaba, benim adım şu. Acaba yalnız mısınız?’’Karşıda oturan kız veya erkek istiyorsa size cevap veriyor.* * *Benim gibi tanışma konusunda beceriksiz ve utangaç olan insanlar için bulunmaz bir imdad-ı sıhhiye.Yanlış anlamayın, ben kimseyle tanışmak için girişimde bulunmadım.Mustafa ile Lüset Taviloğlu ve oğullarıyla birlikteydik.O nedenle yazdıklarım tatbiki değil, sadece gözlemlerle ilgili.Demek istediğim, burası kırık kalpler vitrininde yaralanmış insanlar için iyi bir acil servis.Üçüncü şahıslara hiç ihtiyaç yok. Kendi kendinizin çöpçatanı olabilirsiniz.* * *Kaldığım otele girerken, resepsiyondaki genç kadın, ‘‘Bu gece biraz gürültü olabilir. Çünkü personel gecesi yapacağız. O nedenle rahatsızlık için şimdiden özür dileriz’’ diyor.Tam bana göre bir yer.Düğün salonlarının yan sokaklarında büyümüş bir insanın arayıp da bulamadığı bir atmosfer.Nitekim gece 00.30'a doğru otele girerken büyük salondan gümbür gümbür bir müzik geliyor.Tanıdık bir müzik.Tarkan'ın Şıkıdım'ı çalıyor.Herkes ayakta, çılgınca dans ediyor.Tarkan'ın sesi birinci kattaki odama kadar beni takip ediyor.Aklıma Thomas Mann'ın Tonia Kröger kitabının kahramanı geliyor.Otelde odasında tek başına otururken, aşağıdan gelen müzik sesini tarif ettiği o cümleyi hayal meyal hatırlıyorum.‘‘Aşağıdan üç zamanlı valsin sesi geliyordu. Yani hayatın sesi.’’
False