Karakurum’da mistik yolculuk
Kuzey Hindistan, kafamızdaki tipik Hindistan’dan çok farklı bir coğrafya… Kuzeybatısında Keşmir Bölgesi, yemyeşil tepeleri, akarsuları ve ormanlarıyla Karadeniz’in yaylalarını andırıyor. Kuzeydoğusundaki Ladakh Bölgesi ise 6 bin metreye varan sarp dağları ve kurak doğasıyla size dünyanın en yüksek coğrafyasında olduğunuzu hatırlatıyor. Burada izole hayat süren insanların evlerine konuk olduk, dünyanın en yüksek motorlu araç geçişinden geçtik, hatta Dalai Lama’nın yaz adresi Ladakh’da tapınakların arasında kaybolduk...
Himalayalar ve Karakurum Dağları arasında kalan Ladakh Bölgesi’ne yılda sadece 15 santimetre yağmur yağıyor. Zaten Ladakh’ın kelime anlamı ‘geçişler ülkesi’. Başkent Leh tam 3.500 metre irtifada kurulmuş. Bu yüzden neredeyse deniz seviyesinde olan Yeni Delhi’den 1.5 saatlik uçuşla Leh’e vardığınızda iki saat içinde oksijen azlığından cin çarpmışa dönüyorsunuz. Deniz seviyesinden 3.500 metreye bu kadar ani çıkmak, yorum yapmaya gerek kalmayacak şekilde etkisini gösteriyor. Biz ilk akşamı zihinsel bulanıklık, halsizlik, baş ağrısı ve kusmayla geçirdik. Bazılarımız yüksek irtifa hastalığının etkilerini azaltmak için ilk iki-üç gün ilaç kullandık. Doğru olan aslında Leh’e gelmeden 24 saat önce ilaca başlamaktı.İlk gün Leh’de, şehrin içinde yapılan geziden bir şey anlamak pek mümkün değil. 16 ve 17. yüzyıllar arası bir tepeye inşa edilen Leh sarayı, bölgesinde zamanının en heybetli yapısı olmuş. Şehrin her yerinden görülebiliyor. Sarayın 70 metre yukarısında başka bir tepede Namgyal Tsemo Manastırı var. Diğerlerinin yanında çok değerli olmasa da şehri bu tepeden kuşbakışı görebiliyorsunuz. Leh’in çarşısı 150 metre boyunda bir cadde ve Türkiye’nin güneyindeki turist çarşılarına benziyor. Otantik olarak gösterilen Budist tespihleri veya diğer yerel parçalar korkunç pahalı. Diğerlerinin de seri üretim oldukları çok belli. Kısacası Leh’e yarım gün yetiyor.
İzole şekilde yaşayan halk
Tibet Budizmi, Ladakh Bölgesi’nde hâkim din. Hem coğrafi şartların sertliği hem de ekonominin ilkelliği sebebiyle Budizm günlük yaşamın önemli bir parçası olarak hüküm sürmeye devam ediyor. Tarım neredeyse yok gibi. Açıkçası gittiğimiz yerlerde ben hayvancılık da göremedim. Bölgenin kuzeyine gittikçe Müslüman nüfus artıyor. Kaşmir için Pakistan ile yaşanan düşük yoğunluklu savaşlar bölgeyi tamamen askeri bölge yapmış. Aslında bu coğrafyada ulaşımın nispeten bu kadar rahat olması Hindistan’ın olası bir Pakistan saldırısında ikmal yollarını açık tutmak istemesinden kaynaklanıyor. Her yerde askeri kamyonlar ve askeri birlikler var. Sık sık kontrol noktalarından geçiyorsunuz. Bölgede 1999’da yaşanan Kargil Savaşı’ndan sonra ortalık durulmuş durumda ama ara sıra sınır taciz atışları oluyormuş.
Ladakh Bölgesi’ne geliş sebeplerimizden biri bölgenin batısında yer alan Aryan halkını yerel kıyafetleri ile fotoğraflayabilmekti. Bugün sadece dört köyde izole şekilde yaşayan 4 bin kadar nüfusa sahip Aryan halkı dillerini ve ırklarını korumayı başarabilmiş. Bölgedeki halktan çok daha açık tene sahipler ve renkli gözleri var. Aslında bir Balkan köyünü ziyaret ettiğiniz izlenimine kapılıyoruz. Bir mite göre ataları bölgeye sefer düzenleyen Büyük İskender ile gelmişler ve burada kalmışlar. Yaşadıkları coğrafya Leh’e göre daha aşağıda ve nispeten daha yeşil. Bizim ziyaret ettiğimiz Dha ve Hanu köylerine gitmek için, buzul sularıyla beslenen İndus Nehri boyunca üç saat yolculuk yapmak gerekiyor.
Bir buçuk araba genişliğindeki yılan gibi kıvrıla kıvrıla giden yolda ilerlerken nehre ve kenarından 1000 metre yükselen tepelere bakmak insanı fazlasıyla oyalıyor. İnsanoğlunun daha yüzyıllar öncesinden dünyanın en ücra köşelerine değin nasıl bu kadar yayılmış olabildiğini yeniden fark edip şaşırıyoruz. İnternete ve tüm küreselleşmeye rağmen halen buralarda kalmayı tercih ediyorlar. Amansız dağların arasında bulunan bu köyde küreselleşmeyi çocukların yediği cips paketlerinden fark ediyoruz. Bizim için törensel kıyafetlerini giyip poz vermeyi kabul ediyorlar. Az önce parmak arası terlikle kriket oynayan genci eşofman altı ve kazakla dolaşan genç kadını yöresel kıyafetleriyle gördüğümüzde heyecandan bayılacak gibi oluyoruz. O zaman insan denen varlığın, onun kültürünün ne kadar muhteşem bir şey olduğuna tekrar şahit oluyoruz. Bu zenginliği korumanın ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyoruz. Günümüzde yereli, yöreseli bulmak ve deneyimlemek için her seferinde daha uzağa, daha ücra yerlere gitmek gerekiyor. İşimiz bittiğinde güzel fotoğraflarla, en önemlisi çok güzel anılarla ayrılıyoruz. Sadece bu çekimler için, Leh’e 100 km mesafede başka bir otelde iki gece geçirmemiz gerekiyor.
Sonra dağların ardındaki Nubra Vadisi’ne gitmek için Leh şehrine geri dönüyoruz. Ertesi sabah erkenden otelden çıkıyoruz. Otelimiz Leh şartlarına göre süper konforlu. Otelde kalanlar daha çok serin havaya gelen Hintliler. Yemeklere alışmak bizim açımızdan mümkün değil. Oldukça baharatlı ve çok acılar. Bu kadar araba yolculuğunun olduğu bir seyahatte kimse işini şansa bırakmak istemiyor. Spagetti ve kızarmış pilava doyuyoruz. Acısız noodle bile acı. Gideceğimiz Nubra Vadisi’nde çok önemli Budist tapınakları var. Ayrıca orada yine yerel giysileriyle bu sefer bir Ladakh ailesini fotoğraflayacağız. Yol aşağı yukarı 170 kilometre ama varmak 4.5 saat sürüyor. Karakurum’un bir uzantısı olan Ladakh Sıradağları’nı aşmak için otelden çıkar çıkmaz yükselmeye başlıyoruz.
Dünyanın en yüksek motorlu araç geçişi
Yaklaşık 1.5 saat sonra dünyadaki gayri resmi en yüksek motorlu araç geçişi olan Khardung La varıyoruz. Rakım 5600 metre... Fotoğraflamak için çıktığımızda irtifadan kafalar tekrar bir hoş oluyor ve çok oyalanmamak gerektiğini anlıyoruz. Bulunduğumuz noktadan Karakurum ve Zanskar sıradağlarının karlı tepelerini görebiliyoruz. İniş yolumuz, geliş yolumuzdan daha dar ve bozuk. Dönemeçler o kadar dar ve keskin ki, araçlar virajları dönerken korna çalıyorlar. Karşıdan askeri araç konvoyu geldiğinde bir cebe sığınıp konvoyun geçmesini bekliyoruz. Yol kalabalıklaştıkça cepte bekleme süreleri artıyor. Nubra’ya indiğimizde nehre paralel bir yol izliyoruz. Vadinin etrafı 1500 metrelik dağlarla çevrili.
Herkese ‘Cu Ley!’
Hepsi barındırdığı metale göre güneşin ışığında farklı bir renge bürünüyor. Nehrin (bahar ayları) geçtiği yerlerde yer yer kavak ağaçları ve çalılıklar var. Gökyüzündeki bulutların gölgeleri vadiyi tararken manzaradan gözümüzü ayıramıyoruz. Otelde kısa bir yemek yiyip aileyle buluşmak için yola koyuluyoruz. ‘Cu Ley’ (Türkçe telaffuzu) Ladakh dilinde selam demek. Birisiyle karşılaşıldığında söyleniyor. Evin en yaşlı kişisine ait olan bu evin mutfağında (aynı zamanda oturma odası) çekimleri gerçekleştiriyoruz. Burayı köy halkı tören günlerinde toplanmak için kullanıyormuş. Yine yöresel kıyafetler ile Ladakh kadını dünyanın başka bir yerinde olduğumuzu hatırlatıyor. Geleneksel odun ocağı ve mangal ateşi köy ortamında bile artık pratik olmaktan çok uzak. İşler daha modern aletlerle hallediliyor. Nubra Vadisi’nde çok ufak kumullar var. Burada çift hörgüçlü develerle dolaşmak mümkün. Daha önce kumul görmemiş olanlar için denenmeye değer.
Dalai Lama’nın yaz adresi
Ladakh Bölgesi’nin en önemli çekim noktaları Budist tapınakları. Her bölgenin kenarında Budist tapınakları var. Bunlar genelde Budist rahiplerin izolasyonunu temin etmek için yüksek tepelere, yerleşim yerlerinin uzağına kurulmuş. Ladakh’a Budizm Tibet’ten gelmiş. Dalai Lama’nın tapınaklar üzerinde güçlü bir etkisi var. Dalai Lama yazlarını Ladakh’da geçirmekte. Bu yüzden buradaki tapınaklar Tibet’dekiler gibi sıkı yönetiliyorlar. Budist rahipler fotoğraf çektirmekten hoşlanmıyorlar ve dua odalarında fotoğraf çekmek genelde yasak. Bunun için rehberinizin sıkı bağlantıları olması ve ısrar etmeyi kabul etmesi lazım. Neyse ki fotoğraf arkadaşım, Gazella Turizm’in sahibi Velit Gazel yanımızdaydı ve onun bağlantılarını bol bol kullandık.
İlk manastır ziyaretimiz, Leh’e 127 kilometre mesafede bulunan ve 11.yy’de kurulan Lamayuru Manastırı’na oldu. Burada maskelerle yapılan dansların olduğu ve yılda bir kez düzenlenen iki günlük Yuru Kabgyat Festivali vardı. Ladakh’a küçük Tibet dendiği için buradaki manastırlar hem aktif hem de çok iyi korunuyorlar. En önemlileri Hemis, Thiksey, Spituk, Likir. Bu yapılardan başka her yerleşim bölgesinin girişinde ve yol etrafında stupa denen, boyu bir metreden anıt mezar büyüklüğüne varan yapılar görüyorsunuz. Bunlar hem kutsal alanları işaretlemek hem de yakılan insanların küllerini gömmek için kullanılıyor.
Manastırların bir tanesinde, manastırın ruhani liderinin reenkarnesi olan bir çocukla tanışma fırsatı bulduk. Yeniden doğuş, anne-babası için ne kadar gurur verici olsa da çocuk için hayat boyu sürecek bir yalnızlık ve taşınması gereken ağır bir sorumluluk demek. Şartları, manastıra verilen çocuklardan çok daha iyi olsa da hayatını, onlardan yalıtılmış bir şekilde büyükler arasında geçirecek.
Cep telefonları çekmiyor
Ladakh Hindistan’a ikinci veya üçüncü defa gitmek isteyenler için iyi bir alternatif. Yalnız rehberiniz ve yer hizmetleriniz çok iyi olmak zorunda. Uzun araba yolculuklarına hazır olmak gerekiyor çünkü ilgi çekim noktaları Leh şehrinden çok uzak mesafedeler. Karların yollardan çekildiği mayısın ilk haftaları gitmek iyi bir zaman olabilir. Leh’de cep telefonları çekmiyor. Ya yerel bir hat alacaksınız ya da oteldeki çok sınırlı internet ile idare edeceksiniz. Yükseklik farkını dikkate almak kesinlikle şart. Haziran ayında hava sıcaklığı 15 ile 25 derece arasında değişiyor. Yeni Delhi 40 derece civarında. Yeni Delhi’deki eski şehrin pazarında bisiklet ya da taksiyle kısa bir tur yapmayı ihmal etmeyin.