Kaf Dağı’nda masallar şimşeklerle başlar
Kafkasya’nın çatısı, Avrupa’nın en yüksek zirvesi Elbruz yıl boyunca kayakçıların yanı sıra dünyanın dört bir yanından dağcıları, yürüyüşçüleri, doğaseverleri ağırlıyor. Modern kayak tesisinin teleferiğiyle 3.800 metredeki Garabashi İstasyonu’na ulaştığınızda, karşınıza müthiş bir dağ silsilesi manzarası çıkıyor.
Dağda beş günlük maceranın üçüncü günüydü. Kayalara yerleştirilmiş, konteyner bozması ranzalı kulübede sekiz kişiydik. Zirve yürüyüşü hazırlığını tamamlamış, iki gündür havanın düzelmesini bekliyorduk.
Sırtını Elbruz’un doğu zirvesine vermiş kulübemiz, boşluğa asılmış balkon gibiydi. Altımızda buzulların suyundan doğan Baksan Nehri, dağların arasına açtığı derin vadi, modern kayak tesisleri, yanı başımızda gün boyunca çatırdayan buzullar vardı. Önümüzde ise kuzeybatıdan güneydoğuya yeryüzünün en etkileyici, en görkemli sıradağlarından biri uzanıyordu: Büyük Kafkaslar...
FIRTINA SONRASI SÜPRİZ
Kulübemiz büyük kayalara çelik telle bağlanmıştı. İlk gün telin kalınlığına bakıp “Herhalde kışın çok şiddetli fırtınalar oluyor” diye konuşmuştuk aramızda.
Ranza komşum ve kader ortaklarım 35-55 yaş arasındaki yedi doğasever dağ yürüyüşçüsüydü. İzmirli birer mimar, eczacı, İstanbullu birer gemi, makine, bilgisayar mühendisi ve diş hekimi...
Hiçbirimiz tahmin edememiştik şiddetli fırtına kopabileceğini. İşte o gün, günbatımında, 1700 metre üstümüzdeki zirvelerde başlayan, batıdan doğuya helezon çizerek dağın çevresinde dönen rüzgâr gece yarısı aşağılara indi. Hepimiz uyandık, birbirimizi paniğe sevk etmemek için sessizce rüzgârın dinmesini bekledik.
Fırtına hafifleyince tuvalete gitmek üzere kalktım, giyindim.Dağda gece yarısı sıcak yataktan ayaza adım atmak sevimsiz iştir. Ben her seferinde heyecanla açık havaya çıkarım. Gökyüzünde kimsenin görmediği, göremeyeceği bir doğa olayıyla karşılaşmayı hayal ederim.
Elbruz öncesinde vücudumu yüksek irtifaya hazırlamak için gittiğim Ağrı’da, sonrasındaki Nemrut, Cilo kamplarında da bu hayalle kendimi çadırdan atmış, fakat hep hüsranla dönmüştüm. Bu kez şanslıydım...
Kulübenin iple bağlayıp emniyete aldığımız kapısını açar açmaz yüzüme vuran sulukarla ayıldım. O sırada çok uzaklarda çakan büyük bir şimşekle başladı görkemli şov. Öyle bir manzara çıktı ki karşıma, tuvaleti unutup kulübenin duvarına sırtımı yasladım.
Yarım saat doğanın en görkemli şovlarından birini seyrettim. Böylesini ne daha önce hayal etmiş ne de görmüştüm. Amerikan sinemasının iddialı animasyonları bile bu kadar etkileyici olamazdı.
Oysa Elbruz eteklerindeki ilk iki günde, sonrasındaki zirve yürüyüşünde sıradışı fotoğraf kareleri geçmişti gözümün önünden.
VARİLDEN PANSİYON
Elbruz’un eteklerinde jakuzili, çamaşır makineli lüks süitler var.
Beş yıldır dağ yürüyüşleri yaptığım Rota grubundan 13 doğaseverle Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’ni görüp Kafkaslar’ın çatısından Karadeniz’e el sallamaya gitmiştik.
Benim için bu gezinin bir başka özelliği, ailemin beş kuşak önce terk etmek zorunda kaldığı toprakları, genetik köklerimizi keşif niteliği taşımasıydı...
Aylar öncesinden alınmış çok ucuz biletlerle Mineralnye Vodi’ye uçmuş, kiraladığımız minibüsle Baksan Nehri’ni takip ederek Elbruz’un eteklerine tırmanmış, yol boyunca sağlık merkezi olarak kullanılan tatil köylerinden ve bakımlı ormanlardan geçmiş, iki yanında binlerce metrelik dağların yükseldiği 100 kilometrelik Baksan Vadisi’nin son yerleşimi Terskol’a neşe içinde varmıştık.
Modern kayak tesisinin yanı başındaki otellerde geceleyip, ekipman kiralamış, çevredeki tatil köylerine, buzul ve göllere yürüyüşler yapmıştık. İddialı dağcılar sırtlarında çantalarıyla, yürüyerek çıkıyorlardı Garabashi’ye.
Biz iki aşamalı teleferikten sonra, havadar telesiyej uçuşuyla vardık. Rehbersiz yürüyüş riskliydi. Karların altında derinlikleri 30 metreyi bulan buzul çatlakları vardı. Garabashi’ye sadece dağları seyretmek için bile gidilebilirdi.
Karadeniz kıyısı yakınındaki Adıgey’den başlayıp, dört bağımsız cumhuriyetten sonra Osetya topraklarında sona eren 1500 kilometrelik dağ silsilesinin en yakışıklı zirveleri Elbruz’un karşısında sıraya dizilmişti: Shtaylari (3.993), Lakra (3.982), Ushba (4.368), Dyhtau (5.024), Svetkar (4.117)...
Gökyüzünü tırmalayan sipsivri zirveler sırasıyla sarı, pembe ve mora boyanıyordu. Yükseklerdeki cirrus bulutları altın sarısı şeritlerle, vadiden yükselen nimbostrasus bulutları pembe şeker helvasını andıran pamuksu kütleleriyle Kaf Dağı’nın masal manzaralarını tamamlıyordu.
İnsanoğlunun sadece efsanelerde dağlara âşık olduğunu sanırdım. Üç gün boyunca gözümü çift zirveli Ushba’dan ayıramadım. Döndükten aylar sonra bile her hatırladığımda aynı heyecanı yaşadım. Ömrünün 40 yılında dağlara dönüp bakmayan, sadece denize odaklanan bir şehirli için tuhaf durumdu doğrusu...
ZİRVEDEKİ UÇAN DAİRE
Tuhaf doğa olaylarına da tanık oldum. Örneğin hayatımda ilk kez gördüğüm altokümülüs lentikülaris, bir kümülüsü gözümün önünde yuttu!
Doğu Zirvesi’ni kaplayan bulut kümesi rüzgârla açığa sürüklenip, dev bir uçan daire gibi havada asılı kalmıştı. Rüzgâra karşın yerinden kıpırdamıyordu. Altındaki kümülüsü kendisine çekti, ortası açıldı, bulutu emip yok etti. 2-3 saat sonra kendisi de kayboldu...
Fakat o fırtınalı gecede kulübenin kapısını açtığımda karşıma çıkan manzara bunların hiçbiriyle karşılaştırılamazdı. 350 kilometre güneyimizdeki Trabzon’dan, 230 kilometre batımızdaki Soçi’ye kadar uzanan bölgede adeta bir havai fişek gösterisi düzenlenmişti.
Dağların ardındaki geniş alan ses ve ışık gösterisinin sahnesiydi. Yıldırımlar, şimşekler birbirini izliyor, her biri karşımdaki zirveleri farklı açıdan, farklı renklerle aydınlatıyordu. Ve ben bunu sanki gökyüzünden izliyordum.
Kimi yıldırımlar arkalardaki dağ gruplarını spot tutulmuşçasına lokal aydınlatıyor, sahneye derinlik katıyordu. Bu şovda beni en çok etkileyen, uzaklardaki derin vadilerde çakan, sadece o vadiyi aydınlatan şimşeklerdi. Kimi zaman 50-60 kilometre arayla, birkaçı aynı anda ya da birbirini takip ederek çakıyordu.Yarım saat sonra gökyüzündeki elektrik boşaldı, ışık gösterisi sona erdi. Devam etse, sabaha kadar izleyebilir, uğruna donmayı göze alabilirdim...
MERAKLISINA NOTLAR
* Kabardey-Balkar, Rusya’ya bağlı federal cumhuriyet. Vize gerekmiyor.
* Pegasus, Mineralnye Vodi’ye İstanbul’dan direkt 130 dakikada, gidiş-dönüş 373 TL’den başlayan fiyatlarla uçuyor.
*Toplu ulaşım çok yetersiz, havaalanından otomobil kiralamanızda ya da otomobilli rehber bulmanızda yarar var.
* Kafkaslar üzerine uzmanlaşmış firmalardan Nart Tour, Adıgey, Kabardey-Balkar, Osetya ve Abhazya’ya turlar düzenliyor.
* Teleferikle 3.800 metreye doğrudan çıkmayın, önce vücudunuzu yüksek irtifaya alıştırın. Mümkünse ortadaki istasyonlara çıkıp aşağıya inin ve ertesi gün en yüksek noktaya çıkın. Aksi halde şiddetli mide bulantısı, baş ağrısıyla karşılaşabilirsiniz.