Joseph Milik
Artık beni biraz tanıdınız herhalde. Ara sıra gelip giden iki klasik krizime de alışmış olmanız gerekir. (1) Sık tekrarlanan ‘BENİM DOĞU’YA GİDESİM GELDİ’ krizi (2) Daha seyrek olan ‘ÇOK FAYDASIZ BİR İŞ YAPIYORUM’ sendromu... İkisinin üst üste gelmesi nadirdir ki, dün böyle zor bir gün yaşadım.
Sebebini de öğrendim: 23 Ocak bu senenin ‘en çöktürücü’ günüymüş. Yani Dr.Cliff Arnall öyle diyor...
Doğu’ya gitme krizinin sonucuna katlandınız. (Bakınız, “Kışa kış denilen yerde olmak vardı...” başlıklı yazı.) Hafif bir krizdi çünkü hâlâ bir umudum var. Şubat’ta belki küçük bir kaçamak yapar, şöyle Kars, Ardahan, Ağrı, Iğdır, Van... Durun bakalım!
Dün, bunun üstüne bir de faydasız iş yapma sendromu gelince, durum tahammül edilmez hale geldi. Okurlarım, ama asıl sizin gibi tıklamama özgürlüğü olmayıp da bana katlanmak zorunda olan sevenlerim açısından...
Bu piştinin sebebi, İngiliz mental sağlık uzmanı Cliff Arnal’a bakarsanız (Ki bakınız ‘En kötü gününüz 23 Ocak gibi olsun!” başlıklı yazı), 23 Ocak’ın yani dünün ‘yılın en depresif günü’ olmasıymış. (Oysa 23 Ocak genelde benim için çok güzel bir gündür, o başka mesele...)
Böyle şeylere inanmam. Ben, niçin canımın birden ve şiddetle Doğu’yu çektiğini biliyorum, size de anlatmaya çalıştım.
Kendimi, sık sık olduğu gibi, insanlığa, memlekete, çevreme, aileme ve de ayrıca, üstelik, ayriyetten kendime faydasız hissetmemin sebebini de izaha çalışacağım. Daha doğrusu bu duyguyu şimdi durup dururken neyin tetiklediğini.
Dün, Fransız yazıtbilimci (= eski yazıtlar uzmanı) Joseph Milik’in 83 yaşında Paris’te vefat ettiğini öğrendim.
Milik adı sizin için bir şey ifade etmeyebilir. İnsanlık tarihi ve dinler tarihi açısından... hayal bile edemeyeceğiniz kadar önemli bir rol oynamıştır oysa.
Onun için, bütün ‘önemli ve faydalı’ insanlar gibi, üç beş uzman dışında adını bilen yoktur.
Milik, ‘Lût gölü elyazmaları’nın okunmasında anahtar rol oynamış bir yazıtbilim uzmanıdır.
*
Biliyorsunuz, 1947’de bir bedevî çoban, rastlantı sonucu, Filistin-Ürdün sınırındaki Kirbet-Kumran bölgesindeki bir mağarada, mühürlü küpler içinde MS 66-70 yıllarından kalmaelyazmaları bulmuştur. Bunlar Eski Ahit kitaplarının büyük kısmının kopyalarını, münzevi Kumran sektinin (Essenliler) teşkilatı ve öğretisiyle ilgili bilgileri kapsar.
‘Ölüdeniz tomarları’ diye de bilinen bu belgeler, Musevilik ve ilk Hıristiyanlık hakkında, insanlık tarihi açısından 20.yüzyılın en önemli keşiflerinden biridir.
İşte Polonya asıllı Fransız uzman Joseph Milik, 1951 yılından itibaren bu belgelerin çıkarılmasında, birleştirilmesinde ve okunmasında başrolü oynamıştır. O tarihte bilinmeyen Arami yazısını ve 4 numaralı mağarada bulunan üç belgeden ikisinin ‘şifresini’ çözmeyi başarmıştır. (Üçüncü belge hâlâ birinin çözmesini beklemektedir.) Ve en az bu kadar önemlisi, alanında genç uzmanlar yetiştirmiş, bilgi ve belgeleri emin ellere bırakmıştır. Ve ilime ve bilime beni aşan başka çok büyük hizmetlerde bulunmuştur.
Düşünebiliyor musunuz, Joseph Milik yaşadı ve öldü. Serdar Devrim de yaşayacak ve ölecek. Biri insanı bu kadar tatmin edecek, bu kadar ilginç ve önemli bir alanda, insanlık için bu kadar önemli çalışmalar yapmış, eserler vermiş olarak; diğeri laga luga yaparak...
Bundandır...