Jeoparkta bin bir çiçekli ilkbahar: Nemrut Kalderası
Van Gölü’nü bir hilal gibi sarmalayan Doğu Anadolu’nun tarihî sahil şehri Bitlis, Nemrut Krater Gölü’nden Süphan Dağı’na kadar yayılan doğa harikalarıyla sıra dışı bir ilkbahar için doğru adres.
Bugünlerde Anadolu’nun doğusunda heyecanlı günler yaşanıyor. Çünkü bölge turizmine önemli bir canlılık getirmesi beklenen Bitlis JeoPark Alanı, ilkbaharın en güzel renkleriyle bezenmiş durumda... Yaşar Kemal’in romanlarında anlattığı Anadolu’nun bin bir çiçeğiyle kaplanan bölgenin doğal güzellikleri, yerli ve yabancı turistlerin gelmesine yönelik umutları arttırıyor. Ben de doğanın Bitlis kırsalındaki muhteşem uyanışına tanıklık etmek üzere yola çıktım.
Doğanın bizlere sunduğu bu büyük sürprizi görmek için Süphan Dağı eteklerinden Nemrut Kalderası’na uzanmak gerekiyor. Ancak buraya kadar gelip tarihî Bitlis şehrine uğramamak eksiklik olur. 1550 metre rakımlı çanak biçiminde bir vadi içine kurulan şehre bakıp tarihî minareleri saymak, artık Bitlis’e özgü klasiklerden… Bugün Bitlis’teki minarelerin sayısı çok daha fazla, ancak bu meşhur türküye konu olan beşi hâlâ dimdik ayakta.
Birbirinden farklı mimari karakterlere sahip bu minareler, şehrin yedi bin yıllık tarihinin mihenk taşları arasında. Urartulardan Selçuklululara, Beylikler döneminden Osmanlılara dek pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan Bitlis, anıtsal yapılarla dolu. Şehre hâkim bir kayalık üzerinde yükselen Bitlis Kalesi’nin eteklerine yayılan Bitlis Evleri ise bal rengi kalın duvarlarıyla birer zarafet abidesi gibi... Kesme taş kullanılarak inşa edilen bu evlerin çoğu ferah avlulara açılıyor. Bitlis aynı zamanda medreseler ve hanlar şehri. Örneğin İhlasiye Medresesi, Selçuklu estetiğinin tüm özelliklerini taşıyor.
Doğu Anadolu’nun sahili
Bitlis yolundan levhaları izleyerek Bitlis’in sahil yerleşimi Tatvan’a gittim. Çiçek tarlaları arasında kıvrılan yol üzerindeki El Aman Kervansarayı, tarihî İpek Yolu üzerinde bulunuyor. Ayrıca Türkiye’nin üçüncü büyük zirvesi olan 4 bin 58 metrelik Süphan Dağı’nın karlı zirveleri de yol boyu bana eşlik ediyor. Tatvan’dan jeoparkın kalbi konumundaki Nemrut Krater Gölü’nün kıyısı sadece 14 kilometre uzaklıkta.
Hemen hatırlatayım: Haziranda buraya gelenleri bir de sürpriz bekliyor: Bitlis Van Gölü Uluslararası Su Sporları Festivali. Tatvan sahiline bir karnaval havası kazandıran etkinlikte yelken ve kürek çekme yarışlarından plaj futboluna kadar pek çok etkinlik yapılıyor. Yöre gençlerinin anlattıklarına bakılırsa geçtiğimiz yıllarda yurt dışından gelen akrobasi takımlarının şovları hâlen hafızalarda. Tatvan İskelesi’nden Van’a hareket eden vapurları izlerken Tatvanlılara hak veriyorum: “Van Gölü bir deniz gibi gerçekten de…” Girintili çıkıntılı kıyılarla bezeli Bitlis sahillerinin büyük bölümü, doğal birer plajı andırıyor. Jeoparkın eşsiz parçalarından birini oluşturan Akvaryum Koyu’nda ise kendinizi Akdeniz’in el değmemiş köşelerinden birinde hissedebilirsiniz. Tatvan’dan ayrılmadan önce yerel lezzetlerin tadına bakmak iyi fikir: Büryan, ‘klorik’ denilen köfte çorbası, çorti taplaması, ‘harise’ adı verilen yerel keşkek, kenger turşusu ve murtuğa helvası… Doğrusu hepsi de çok lezzetli.
Muhteşem doğa
Sırada Bitlis Jeoparkı’nın asıl hazinesi olan Nemrut Krateri var. Unutmadan söylemiş olayım: Burası, Kommagene krallarına ait heykelleriyle ünlü Nemrut Dağı değil. Yaklaşık 3 bin metre yükseklikte devasa bir kaldera. Yani yanardağ patlaması sonucu oluşmuş bir çanak. Binlerce yıl önce patlayan volkan, suyollarını tıkayarak Van Gölü’nün oluşmasına sebep olmuş. Asıl ilginç olan ise kraterin kıyıları… Tatvan’dan kalderaya uzanan yolun son birkaç yüz metresinde otomobilimi park edip zirveye kadar yürümeyi tercih ediyorum. Yalnız değilim. Mevsimin güzelliklerinin peşinde buralara kadar gelmiş olanlara rastlıyorum.
Yaklaşık 20 dakikalık yürüyüşüm sırasında doğuda Van Gölü, batıda ise Nemrut Krateri ayaklarımın altına seriliyor. Manzara muhteşem. Uluslararası Ramsar Sözleşmesi kapsamında koruma altına alınan bu doğal alan, 2010 yılında ‘suya bağlı turizm’ temasıyla Avrupa’nın seçkin destinasyonlarından biri ilan edilmiş. Deniz seviyesinden 2 bin 247 metre yükseklikteki Nemrut Kalderası, dünyanın ikinci büyük krater gölüne ev sahipliği yapıyor. Ağız çevresi 46 kilometreye ulaşan kaldera, çok sayıda su kaynağı, buhar bacaları, buz mağaraları ve zengin bir bitki örtüsü barındırıyor. Kalderanın içinde ve çevresinde gezinen yılkı atlarını izlemekse gerçekten ayrıcalıklı bir deneyim.
Anadolu’nun İzlanda’sı
Civarda bulunan irili-ufaklı göller, keşfedilmeyi bekliyor. Yeraltı kaynaklarından dolayı göllerin bazıları sıcak, bazıları ise soğuk. Stabilize yolları izleyerek bu göllerin hemen hepsinin kıyısına kadar inmek mümkün olabiliyor. Bitlis’in deneyimli turizmcilerinden biri olan Hüsnü Işıkgör, Nemrut Kalderası’nın her yıl yüzbinlerce ziyaretçi çeken İzlanda’daki jeoparklar kadar önemli bir turizm potansiyeli taşıdığını söylüyor. İstatistiklere bakılırsa dünya jeopark turizminde yaklaşık 100 milyar dolarlık bir potansiyel var.
Bu pastadan pay almak isteyen Bitlis, Nemrut Kalderası Jeoparkı sayesinde 3 bin kişiye istihdam sağlamayı hedefliyor. Kalderanın hemen yanı başındaki Nemrut Dağı Kayak Merkezi de bölgenin turizm değerlerinden. Anadolu’nun en uzun ve bakir kayak pistlerine ev sahipliği yapan merkez, saatte bin kişi taşıma kapasiteli mekanik tesisleriyle konuklarını ağırlıyor. Özetle Bitlis, doğal ve tarihi güzellikleri, zengin mutfak kültürü ve geleneksel zanaatlarıyla Anadolu’nun en güzel renklerinden birini temsil ediyor. Keşfetmek gerek…
Nasıl gidilir?
Bitlis’e ulaşmanın en pratik yolu Muş ya da Batman’a uçmak. Havayolu firmaları, İstanbul ve Ankara’dan her iki kente de karşılıklı seferler düzenliyor. Bitlis Muş’a 83, Batman’a 138 kilometre uzaklıkta.