İstanbul Yazıları
Tünel’den Galatasaray’a
1903 yılındayız. Mevsimlerden kış başlangıcı; vakitlerden saat 9 suları. Derin gece sükunu; en hafif sesler duyuluyor.
Tünel Meydanı'ndan doğru yolu tutup yürüyeceğiz. Etrafta gözümüze ilişenleri, kulağımıza erişenleri bir bir anlatalım:
Araları çok seyrek, memelerinde keseleri bile bulunmayan kör kandil hava gazı fenerlerinin alaca karanlığında, işinde gecikmiş tek tük kimseler Yüksekkaldırım tarafından acele acele geliyorlar; çünkü Tünel çoktan paydos olmuştur.
Meydan yamrı yumru. Sabahleyin yağan yağmurun ortalıkta göl gibi birikintileri, vıcık vıcık çamur, üç dört köhne gece arabası bekliyor. Duvar diplerine sıra sıra köpekler büzülmüş; süprüntü yığınları üzerine yatmış, sekiz on yavrusunu emziren analar. Geçerken yanlarına sokulmağa gelmez, hemen hırlarlar; yavrularını korumak için paçadan hartadak kapıverirler. Şayet kaparlarsa kuduzu-muduzu aklına getiren yok, tasa, pantalonun yırtılmasında.
Yürüyoruz. Bütün dükkanların kepenkleri inik. Gelen geçen sayılacak kadar az. Humbaracı yokuşuna birkaç adım berideki Kredivial Palas sanki otel değil; her tarafı zifiri karanlık. Ne diye top atmadığına şaş da kal.
Dörtyol ağzındayız. Asmalımescid Sokağı'nın başında yine hurda bir iki kira kupası. Solda, dördüncü binanın birinci kat pencereleri apaydınlık. Orası dişçi Joseph Barry'nin muayenehanesidir. Demek o gün de iş tıkırında, keyfi yerinde; müşterilerini hálá savamamış.
Şekerlemeci Leon'un vitrininde perde, tül filan arama, içerisi tabak gibi görülüyor. Birkaç sivri sakallı frenk bozuntusu, birkaç da fesli; paşazade, paşa damadı, mirasyedi takımından şık beyler. Hepsi de harıl harıl filetoları gövdeye atmadalar.
Yanında kapkaranlık Passage Oriental'a dalanları görüyoruz. Meramları malûm. İçeride, dönemeçteki iri-yarı, damızlık, álá Wilhelm bıyıklı kartpostalcının dükkanını boyayacaklar; sere serpe pozlarda kadın fotoğrafları alacaklar. Sinyorun en fazla aksata ettiği, bu saatlerdir. (...)
(İstanbul Yazıları. İBBKİDBY. 1994)