GeriSeyahat İstanbul Yazıları
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İstanbul Yazıları

İstanbul Yazıları

İstanbul'un görünüşü

(...) On dokuzuncu asırda, İstanbul'u, Chateaubriand'lar, Lamartine'ler, Michaud'lar da meftûnane tasvir etmişlerdir. Fakat bu asırda, İstanbul'un Literary Gazette'de çıkan tasviri de bunlardan aşağı kalmaz:

‘‘İstanbul'u ilk görüşte insan bir nevi şaşkınlık içinde kalır; etrafını kuşatan kıyılarda hayreti mucip bir şey yoktur ve insan kendi kendine sorar: Nerede bu nefis İstanbul? Fakat Boğaz'a girilip de Sarayburnu geçildiği ve geniş bir tepenin meyli üzerine kurulan şehir birbiri üstüne yapılan evlerden müteşekkil anfiteatr ile meydana çıktığı ve nazar, Beyoğlu ve Galata varoşlarını, mezarlarını karanlık bir servi ormanını gölgelendiren kabiristanı ihata edince insan derin bir hayret duygusuyla mest olur. Çoğu ahşap ve bir çok pencereli olan bütün bu evlerde azametli bir şey yoktur. Fakat etraflarındaki ağaçların zarif renkleri, güneşin ziyalarıyla parlayan kubbeleriyle sayılmaz minareleri, azametli görünüşleriyle bütün şehre hakim olan belli başlı camileri, Avrupaca bilinmeyen bir ulviyeti haiz bütün bu eserler, insanın muhayyilesini şiddetle teshir eder.’’

Sonra İstanbul limanındaki kayıkları ve Sarayburnu'nu da şöyle tasvir ediyor:

‘‘Bu kayıklar, çok zarif olmakla beraber, yolcular için o kadar emin değildir. Bunlar kürekli uzun kayıklardır. Su üzerinde bir kuğu süratiyle yüzüp giderler. Şark zevki onların yanlarını yaldızlı tahtalara oyulmuş arabesklerle süslemiştir. Limana girdiğimiz zaman güneş batıyordu. Gözlerimiz önündeki teshirkár manzarayı tasavvur imkánsızdır. Bembeyaz parlayan bir sıra binaların ilerisinde, kıyısını denizler öpen saray yükseliyor. Dış duvarlarını tezyin eden hiç bir mimarî tezyinatı yok. Fakat etrafını çeviren mevvac bir servi yığını arasında, bazen ağaç tepelerini bile geçen parlak kubbeleri görünüyor. Solda, Üsküdar, Anadolu kıyısı varoşlarından biri, beyaz minareleriyle görünür. Ay doğdu. Homer'in çok güzel tasvir ettiği Anadolu'nun tatlı mehtabı kadifemsi renklerini serperek manzaraya daha fazla bir ahenk verdi. Öyle ki, gûya Bengále ateşleri sihrengiz ışıklarıyla manzaraya renk veriyordu.'

(...) İstanbul! Nedim'in bu güzel şehri terennüm etmekte hakkı vardır:

İstanbulun evsafını mümkün mü beyán hiç

Maksud hemen sadr-ı keremkára senádır.

(Kafes ve Ferace Devrinde İstanbul. Kitabevi. 1998. İlk yayımlanışı: Akşam. 1936)

False