GeriSeyahat İstanbul Yazıları
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İstanbul Yazıları

İstanbul Yazıları

Denizde kum

Karpuz kabuğu denize düşmedi amma, İstanbul kıyılarında suya dalanlar görülmeğe başladı. Ne var ki, koskoca bir sorun, yıldan yıla daha da çeşitlenerek sürmekte. Nerede denize girmeli? Denize girilebilecek yer var mı? İstanbul'un kıyı sularında denize girmek sağlığa yararlı mı?

Yarım milyon insanın yaşadığı elli yıl öncelerin İstanbul'unda bile denize girmek her babayiğidin işi değildi. Kıyı köylerinde yaşayanlar, yalılarda oturanlar, sonraları da plajlara gitmek için uzun yolculukları göze alabilenler denizden az buçuk yararlanırdı. Fakat yarım milyondan dört milyona çoğalan günümüz İstanbul'unda değil yakın kıyılarda, Belediye sınırlarının yüz kilometre uzağına yolculuğu göze alsanız da, denizden yararlanmak kolay değil. Sağlık ve baş dinleme açısından da tartışılabilir.

Kilyos uzantısı Karadeniz kıyalarını, Anadolu yakası 'nda Ağva'yı denedim ve boyumun ölçüsünü aldım. 1930'larda Sarıyer'den iki saatte yaya gidip tanışlarda konuk kaldığım Kilyos -yeni adıyla Kumköy- yarım yüzyılda bakım ve işletmecilik açısından yarım santim ileri gitmiş değildi amma, ödemek zorunda kalacağımız para, akıldışı sayılara ulaşmıştı. Köy sokaklarında yine inekler dolaşıyordu, yine tezeklere, çöplere ve su birikintilerine basarak yürüyordunuz. Üstelik herşeyin önüne bir Turistik lafı yakıştırılmıştı. Üsküdar'a yüz kilometre ötede Ağva'da -yeni adıyla Yeşil Çay'da- da birkaç yaz geçirdim. telefonla yer ayırttığım Motel'e, ördeklerin ve tavukların eşelendiği topraklardan geçerek varabilmiştik. Denize girilecek kumluk, bir kilometre ötedeydi. (...)

Sonra bir başka kıyı köyümüzü seçtim. Güzelyalı, eski adıyla Podima, İstanbul'un Rumeli yakasındaydı. Bütün kıyı şeridi milletlerarası turizm alanında üne kavuşmuş Bulgaristan plajlarına çok yakındı. Kumu ve denizi güzeldi. Köy yönetimi Turizm Bakanlığı'ndan kredi alarak bir konuk evi yaptırmıştı. İlk gördüğümde, aradığım kıyıları sonunda buldum, diye pek sevindim. Fakat daha ilk gece müthiş bir gürültüyle yataktan fırladım. Bir ışıldak kıyıları tarıyordu. Bir gemi karaltısı vardı kıyıda. Küçük geminin kepçe vinçleri denize dalıyor ve taradığı kumları ambara boşaltıyordu.(...) Kumlarıyla olduğu kadar renk renk çakıllarıyla da ünlü -Bizans mozaiklerinin Podima çakıllarıyla yapıldığı söylenir- o güzelim kıyı köyünün plaj kumları denizden gemiyle taşınırken, kumsalın bitiminde başlayan ağaçlık yamaçların toprağı da kamyonla şehre taşınıyordu. Kumları vapurla, toprakları kamyonla götürülen o kıyılarda yaşayanlar, orman köylüsü diye her yıl paylarına düşen cılız ağaçları satarak kahvede laf atıyorlardı. Köyün sebzesi, yemişi, yiyeceği hep şehirden geliyordu. Bahçesine, tarlasına bir şeyler ekenler, yemiş ağaçları yetiştirenler yoktu.

O pırıl pırıl kumları taşıyan kişi, yirmi yıl önceleri şehirde önemsiz bir satıcıydı. Şimdi bir sürü gemisi vardı. Şehrin güzel yerlerinde yükselmiş kat kat apartmanlarda onun adı yazılı. Adının sonuna Palas diye görkemli bir söz eklenmiş olarak.

(Yok Edilen İstanbul. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu. 20. Haziran 1978)

False