İstanbul’daki Küçük Kabil
Biliyor muydunuz? Bir çok kültürün ve milletin buluştuğu İstanbul’da, Zeytinburnu’nun göbeğinde bir de Afgan mahallesi var. Umutsuz topraklarından, umut aramak için çıkmış Afgan Türkmenler’i yaşıyor burada. Herkesin yüzü gülüyor, birbirlerine kenetlenmiş yüzlerce insan, beraberliğin verdiği güçle mücadele ediyorlar yaşamla. En büyük destekçileri ise yine kendileri. Kurdukları dernekte, zor durumdaki arkadaşlarına maddi destek veriyor, çocuklarını buradaki dershanede, yine kendi aralarından çıkan öğretmenlerle eğitiyorlar.
Türkiye’yi çok seviyorlar, bu ülkede kesinlikle hiç kimseye karşı bir ayrımcılığın olmadığına inanıyorlar. Ancak devletten tek bir şey bekliyorlar: Çocuklarının eğitim hakkı için nüfus cüzdanı! Çünkü okullar, kimliği olmayanı kayıtlı gösteremiyor. Dolayısıyla eğitim de vermiyor.
Nagehan ALÇI/YAKIN PLAN
Polonya Pazarı’nı biliyorduk da Kapalı Çarşı’nın ortasında, hem de en işlek yerlerinden birinde bir Afgan Sokağı olduğunu bilmiyorduk Üstelikbirbirinden güler yüzlü insanları, iç sızlatan hikayeleri ve rengarenk dükkanlarıyla.
Bir söylenti üzerine, umutsuzca çıktım aramaya onları, iyi ki çıkmışım! Sıcacık bir dünya buldum, tüm sorun ve zorluklara rağmen pırıltılarını yitirmeyen, hayatlarında hiç okula gitmedikleri halde, nezaket konusunda üniversite mezunlarına taş çıkartan, elindekilerle yetinmeyi bilen, pırıl pırıl insanlarla tanıştım ve de tabii ki acıklı hikayeleriyle...
Kapalıçarşı’nın Beyazıt Kapısı’na yakın tarafında Terlikçiler Sokak vardır, siz o sokağı belki içerisinde satılan rengarenk halı ve kilimlerinden, gösterişli gümüş takılarından bilirsiniz, bilseniz bile bu dükkandaki satıcılara pek dikkat etmemişsinizdir. Oysa burada kırkın üstünde Afgan Türkmeni esnaf var. Çoğunluğu gümüşçülük ve halıcılık yapıyor.
Gelin ben size şimdi Terlikçiler Sokağı sakinlerinin hikayesini anlatayım, bir de onların Zeytinburnu’na uzayan maceralarını. O siyah küçük gözlerin arkasında bulduğum dayanışma ve sevgiyi aktarayım ve de varlığından haberdar bile olmadığınız “cemaatler”inmisafirperverliğini.
İstanbul’a Afgan Göçü
Afganistan’dan İstanbul’a gelenleri, burada bulundukları süreye dayanarak üç gruba ayırabiliriz. Bunlardan ilki, yirmi yıl önce Kenan Evren’in önayak olmasıyla gelmiş ve Türk Vatandaşı olmuş. İkinci grup iki, üç senedir Türkiye’de ve bir kısmı Türk vatandaşlığına kabul edilmiş. Bir de üçüncü grup var ki, bunlar birkaç ay önce çoğunlukla kaçak olarak ülkeye giriş yapmışlar, şu aralar vatandaşlık almak neredeyse imkansız olduğundan dolayı da kaçak olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Üzerlerinde bir kimlik ve hiçbir sosyal güvencesi olmayan bu grup, çok düşük ücretlerle, kaçak olarak çalışıyor ve devletin katı tutumundan vazgeçip, kendilerine vatandaşlık vermesini bekliyor.
Bu insanlar neden Türkiye’ye gelip, nasıl birbirlerini buluyor, diye bir soru gelebilir aklınıza. Kendilerini Türk olarak gördükleri için, Türkiye’yi de ikinci vatan sayıyorlar. Buradaki akrabalar ve arkadaşlarlabağ hiç kopmamış oluyor zaten. Doğruca Zeytinburnu’nda alıyorlar soluğu. Evet, İstanbul’daki Afganlar’ın hemen hepsi Zeytinburnu’nda oturuyor.
Zeytinburnu’nda bir de dernekleri var. Gelen herkese kucak açan, yol gösteren kısaca güven veren yegane kapı. Gelenler de buranın çevresinde öbeklenmişler.
Afganistan’ı sorunca gözleri buğulanıyor, uzaklara dalıyorlar. Kimi savaşlarda kaybettikleri yakınlarını hatırlıyor, kimi de ana ocaklarının özlemiyle acı acı gülümsüyorlar. Peki ama kim bu insanlar?
İstanbul’unbir başka Yüzü: Zeytinburnu-Kabil Hattı
İstanbul’da yaklaşık 3500 Afgan Türkmen’i yaşıyor. Tam bir rakam vermek imkansız, çünkü birçoğunun varlığı kayıtlarda yok, yani kağıt üzerinde yaşamıyorlar. Bu insanlar, canlarını kurtarmak için ülkelerinden kaçıyor, hayati tehlikeler altında Türkiye’ye geliyorlar ve buradaki hemşehrilerinin yanına sığınıyorlar. Sosyal güvenceleri yok, eşleri ve çocukları ise çok. Tüm bunlara rağmen umutla gülümsüyorlar geleceğe.İnançlarıve dayanışmalarıonları ayakta tutuyor.
Evet, bu insanlar Zeytinburnu’nda oluşturdukları mahalle ve kurduklarıdernekleriyle dayanışmanın en güzel örneklerinden birini sergiliyorlar. Yeni gelenlere yardım ediyor, bayramlarda beraber yemek yiyor, acıları beraber göğüslüyorlar.
Dernekleri 1999’da kurulmuş, burada yol gösteriyor, ihtiyacı olanlara maddi destek veriyorlar. Üyelerin ise hepsi erkek, çünkü Afgan kültüründe kadın hiçbir sosyal aktiviteye katılamıyor. Derneğe kadınların adım atması bile yasak. Oraya şimdiye kadar ayak basan tek kadın ben olduğum için sanırım tarihe de geçmiş oldum. Konuştuğum erkeklerin hemen hepsinin birden çok hanımı var. Peki ya kıskançlık? Eşler birbirlerini kıskanmıyor mu, diye bir soru yönelttiğimde gülüyorlar. Ne kıskançlığı, biz büyük mutlu aileleriz!!
Konu Taliban’a gelinceyüzlerde bulutlar beliriyor. O günleri hatırlamak, Taliban’ın adını anmak istemiyorlar. Afganistan’ın Taliban Yönetiminden temizlenmesini ise, mutlulukla anlatıyorlar.
NOT 1:
Afganistan’dan gelen Türkmenler’in arasında üniversite mezunları da var. Taliban gelmeden önceki üniversiteleri anlatıyorlar. Şimdi ise yalnızca tıp fakültesi açıkmış, o da kısmen ve kesintilerle öğretim yapıyormuş.
İstanbul’daki derneğin genel sekreteri Hekim Ertürk iki üniversite okumuş, eğitimli ve çok kibar bir bey. Resim okurken bir yandan da teknik üniversiteye devam ediyormuş, buraya gelince teknik üniversite yarım kalmış.
Ertürk, eğitimin önemine inanıyor, çok istedikleri halde, belge eksikliğinden eğitim göremeyen Afgan çocukları için bir şeyler yapılması gerektiğini hatırlatıyor.
Dernek Yöneticilerinden Musa Kalkan ise Türkiye’de yetişmiş bir İngilizce öğretmeni. Boş zamanlarında, Afgan çocuklarına dernekte ders veriyor. Eğitimin bir numaralı sorun olduğuna inanıyor. Bir çok Afgan çocuğunun bu ülkeye kendisi gibi hizmet etmek istediğini, bunun için eğitime gereksinim duyduklarını söylüyor.
NOT 2:
İstanbul’da, okul çağına gelmiş yüzlerce Afgan Türkmeni çocuk var. Hepsi eğitilmeyi bekliyor. Oysa bunların bir çoğu ilkokuldan sonra okula devam edemiyor. Devlet onlara kimlik vermediği için ilkokul diploması alamıyorlar İlk diploma olmadan da eğitim hayatlarının sürmesi imkansız.Mecburen evlerinin yolunu tutuyorlar. Ve kendi imkanlarıyla oluşturdukları derneklerindeki dershaneden medet umuyorlar. Suçları ise ya babalarının halen Afganistan’daolması ya da ailelerinin peşinden bilinçsizce buralara sürüklenmiş bu çocukların belge yetersizliği, zaman hatası.
NOT 3:
Afganistan Türkmenleri Derneği
Afgan Türkmenleri’nin, burada sığındıkları güçlü bir kapıları var. Üç yıldır faaliyet gösteren Afgan Türkmenleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, gerçek bir sosyal dayanışmanın örneğini sergiliyor. Ancak kapıları yalnızca erkeklere açık. Zeytinburnu’ndaki dernekte toplu yemekler düzenleniyor, dersler veriliyor, muhtaç durumdakilere maddi yardım toplanıyor.
Kabil Değil, İstanbul!
Yalnızca erkeklerin katıldığı yemeklerde, derneğe girerken ayakkabılar kapıda bırakılıyor, uzun yer sofraları kuruluyor ve dua ile yemek karşılanıyor. Dev kazanlarda pişen etli Türkmen pilavları koca koca kayık tabaklarda ortaya geliyor. Sonrası ise görülmeye değer! Doğal bir edayla, yüzlerce insan elleriyle dalıyor pilava. Avuçlarında sıktıkları pirinçleri aşağı doğru kaydırarak ağızlarına akıtıyorlar. Herkes sessizce ve büyük bir iştahla dev tabaklardaki yemekleri bitiriyor.Sakallı sarıklı yaşlılar ise üstkatta, onlar için ayrılmış özel bir salonda avuçluyorlar pilavlarını. Sonra büyük bir hızla dağılıveriyor kalabalık, Zeytinburnu’nun karanlık gecesine dalıp, usulca, büyük ailelerinin kendilerini beklediği evlerinin yolunu tutuyorlar.
Dünya Türkmenleri Eğitim Vakfı
Türkmenlerin oluşturdukları cemaatler dernekle sınırlı değil. İstanbul Sultanahmet’te faaliyet gösteren bir devakıfları var. Vakıf özellikle eğitim ve kadın sorunlarına eğiliyor. Türkiye’de eğitimine devam edemeyen Afgan Türkmenleri ve Afganistan’da çok ağır ve zor koşullarda yaşayan kadınların sesini duyurmayı ve Türkiye’deki Afgan kadınlarını tanıtmayı amaçlıyorlar. Ülkelerinde ikinci sınıf muamele gören ve kimlik verilmediği için birey bile sayılmayan kadınların Türkiye’de daha insani ve eşit şartlarda yaşaması için çalışıyorlar. Fakat yine de buradaki hiçbir Afgan Türkmen’i kadın çalışmıyor, kocalarından izinsiz komşuya bile gidemiyor ve zaman zaman bir ya da daha fazla kumayı kabul edebiliyor.
Vakfın yöneticilerinden Mustafa Kemal Mahdum eğitimli ve açık görüşlü bir bey. Beni, evinde, büyük bir samimiyetle ağırlayan ailesi, hiç tanımadığım bir kültürün kapılarını aralayarak, yepyeni dünyalar tanıtıyorlarbana.
Mahdum, devletin Türkmen çocuklarına okuma fırsatı vermemesinden yakınıyor, eğitimli bireyler olarak ülkeye hizmet etmek isteyen çocukların önüne çıkan bürokratik engeller yüzünden toplumun eğitim seviyesinin de aşağılara çekildiğini iddia ediyor.
NOT 4:
Afgan Kadınları:
Afgan Türkmenleri kocaman, sımsıcak aileler. Bir çoğu birkaç eş, koca ve çocuklardan oluşuyor. Kadınlar eve ait, “mahrem”in görevi evin içinde. Aralarında çalışanı yok. Onlarla sohbete dalınca, erkek egemen bir toplumda, iyi niyet, fedakarlık ve boyun eğme ile yaşam mücadelesi veren kadınların dünyası gözünüzün önüne seriliveriyor.
Evin içinde başları açık, ancak dışarı çıkarken türban taktıklarını söylüyorlar. Fotoğraflarını çekmek istediğimizde ise bu fikre çok sıcak bakmıyorlar. Çevrede laf olur ya da kocalarımız istemez diyerek teklifimi geri çeviriyorlar. Yaşlıları ikna etmek ise daha da güç. Onlar ayıbın yanında, bir de günahtan çekiniyorlar.
Türkmen Kadınları’na, erkeğin sözünün egemen olduğu bir çevrede yaşamanın zorluklarını sorduğumda,baştan kabul etme seziyorum. Görücü usulü evlilik ve kadının ev içinde kalmasını sorgulamıyorlar bile. Ancak kuma konusunda yeni kuşaklardan birkaç çatlak ses çıkıyor. Afganistan’da kadının hiçbir seçim hakkı olmadığından bahsediyorlar. Konu boşanmaya gelince şaşkın şaşkın bakıyorlar. Uzaklardan aşina oldukları ama ne olduğu hakkında hiç kafa bile yormadıkları, çok uzakbir kavram onlar için boşanma.Tüm hayatları, ev içinde erkeği mutlu etme ve eşi dostu en iyi şekilde ağırlamaya yönelik. Kız çocuklarını da bu meziyetlerle yetiştiriyorlar.
NOT 5:
Mutfakları
Afgan Türkmenleri’nin mutfakları görülmeye değer. En ünlü yemekleri Türkmen Pilavı. Eve gelen her konuğamutlaka bu pilav çıkıyor.Bol etli, havuçlu ve baharatlı bir pilav olan Türkmen Pilavı yağ ve enerji açısından da hayli zengin.
Yemekleri yer sofralarında, çoğunlukla da elleriyle yiyorlar. Geleneksel içecekleri ise salatalıklı ayran. Fakat asıl ilginç olan kahvaltı menüleri. Sabahları kuru üzüm, badem ve yumurta görünümündeki kurutulmuş süzme yoğurttan oluşan bir yemiş tabağını getiriyorlar sofraya. Yanında da yeşilçay.
Türkmenler hamur işine ve tatlıya çok düşkünler. Bunlara her yemekte yer verirlermiş. Bana hamur işinden yapılan onlarca yemek ismi sayıyorlar.
( Politik arenada da seslerini duyurmak istiyorlar, çünkü üç konuda Afgan Yönetimi’nden talepleri var. Bunu da Frankfurt’ta toplanarak bir bildiri altında yayınlamışlar. İşte istekleri:
1) 29 vilayetten oluşan ve bunların 12 sini Türklerin oluşturduğu Afganistan’da federal bir yönetim
2) Afganistan’ın resmi dilleri arasına Farsça ve Peşdü’nün yanında Türkçe’nin de katılması
3) Birleşmiş Milletler Bildirgesindeki kadınlara verilmiş seçme ve seçilme haklarına Afgan kadınlarının da sahip olması)