GeriSeyahat İftar yemekli cami gezisi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İftar yemekli cami gezisi

İftar yemekli cami gezisi

Fener Rum Patrikhanesi’nin önünde, restore edilen tarihi bir Rum köşkünde hizmet veren Fener Köşkü Restaurant, ramazana özel bir program hazırlamış. İsteyen müşterilerini, iftar öncesi restoranın yakın çevresinde bulunan camilere götürüyor, gezdiriyor. Ancak 10-15 kişilik bir grup olmak şart.Mekanın işletmecisi Mustafa Boz, gönüllü olarak bu gruplara rehberlik yapıyor. Gezi programında Gül, Yavuz Selim, Fatih, Mehmet Ağa, Yenicami, Rüstem Paşa, Süleymaniye, Mesih Mehmet Paşa, Hırka-i Şerif, Mihrimah Sultan, Zal Mahmut Paşa ve Eyüp Sultan camileri var. Normalde 10.00-10.30 gibi başlayan ve iftar saatine kadar süren geziyi kısaltmak, 6-7 cami ile sınırlamak mümkün. Gezi sonrası, Fener Köşkü’nün hazırladığı mükellef iftar sofrası sizi bekliyor olacak. Üstelik bu gezi için ekstra bir ücret ödemeniz istenmiyor.Mekanın işletmecisi Mustafa Boz, gezi rehberliği işini yıllardır Fener Köşkü için hobi olarak yapıyor. Üstelik bu geziler sadece ramazanla sınırlı değil. Her zaman, istenildiği takdirde bölgede kültür turları organize ediliyor. Ramazan dolayısıyla hazırlanan özel gezi programında yer alan camiler, İstanbul’un en eski yerleşim yerleri olan ve suriçinde yer alan Eminönü, Fatih ilçeleri ile sur dışında kalan ve İstanbul’un fethinden sonra Eyüp Sultan’ın mezarının ortaya çıkarılmasıyla önem kazanan Eyüp ilçesinde bulunuyor. Gezi sırasında dilerseniz ibadet de edebiliyorsunuz. Gezimize Eminönü meydanının tam ortasındaki Yenicami ile başlıyoruz. Valide Sultan Camii olarak da bilinen yapının inşaatı, 1597’de 3. Murad’ın karısı Safiye Sultan tarafından başlatılmış, Hatice Turhan Sultan tarafından 8 Şubat 1664’te tamamlanmış. 66 yıl ile Osmanlı tarihinde yapımı en uzun süren cami. Bu kadar uzun sürmesinin sebebi ise, bölgenin denize yakınlığı nedeniyle zemininin çamur ve ıslak olması. Dalgıç Ahmet Çavuş’un mimarlığını yaptığı caminin ana ekseni, çamurların üzerine oturtulmuş. Bu temellerden çıkan sular da, değirmenler vasıtasıyla denize boşaltılmış. İkinci durağımız Tahtakale’deki Rüstem Paşa Camii. İrili ufaklı bir sürü dükkanın arasına sıkışıp kalan cami Mimar Sinan eseri. Bu kadar yoğun bir ticaret merkezinde bulunmasının sebebiyle Rüstem Paşa. Kanuni döneminin en önemli iki sadrazamından biri olan Rüstem Paşa, ticari zekaya sahip olması sebebi ile caminin çevresini de bir ticaret merkezi haline getirmiş. Yapının en dikkat çekici tarafı, dış duvarlara kadar taşan çinileri. Devrin en pahalı İznik çinilerinin kullanıldığı camiyi, Mimar Sinan’ın Edirne’deki Selimiye’nin maketi olarak yaptığı rivayet ediliyor. Kısa bir tırmanıştan sonra Mimar Sinan’ın baş yapıtlarından Süleymaniye Camii Külliyesi’ne varıyoruz. Külliye klasik Türk mimarisinin en yetkin örneklerinden. ÖNCE KİLİSEYDİ ŞİMDİ CAMİBir sonraki durağımız dar sokaklardan ulaşılan Fatih’teki Gül Camii. Bizans zamanında Ayia Teodosia Kilisesi olarak inşa edilen, fetihten sonra camiye çevrilen yapı, 10. yüzyıldan kalma. Çeşitli onarımlarla değişmiş olmakla birlikte, eski görünümünü büyük ölçüde koruyor. İçeriye girdiğinizde her ne kadar cami olarak kullanılsa da, mimaride kilise havası soluyorsunuz. Düz renk kırmızı halılarla kaplı caminin duvarlarında Yahudi yıldızı denen altıgen Sion figürleri, apsisin bulunduğu duvardaki sağır nişler ve genel olarak tuğla işçiliği dikkat çekiyor. Yapının bir diğer özelliği, Bizans kiliseleri arasında en yüksek olanı olması. İçine girmeden önce çevresini dolaşmakta yarar var. Caminin altında şimdi kullanılmayan bir kripta ve sarnıç; karşısında ise II. Mahmud’un kızı Adile Sultan’ın mektep olarak yaptırdığı, bir zamanlar kütüphane olarak kullanılan eski bir bina var. Hemen yakınındaki Fatih Camii’nin avlusuna Fatih Belediyesi tarafından ramazan dolayısı ile içlerinde gözlemecisinden hurma satıcısına kadar pek çok şeyin satıldığı çadırlar kurulmuş. Cami, çevresindeki 16 medrese, darüttalim (Kuran okulu), kütüphane, kendi mescidi olan darüşşifa, tabhane, imaret, kervansaray ve türbesiyle koca bir külliye. Fatih Sultan Mehmed’in, fetihten on yıl sonra yaptırdığı cami, şu anda ne yazık ki aslı hakkında tam fikir vermiyor. 1766 depreminde büyük hasar görmüş. Görkemli bir kapıdan girilen avlusunda külahlı bir şadırvan var. Caminin içinde hat sanatının görkemli eserlerini görmek mümkün. Mihrap duvarının arkasında Fatih’in ve karısı Gülbahar Sultan’ın türbeleri yer alıyor. SULTAN SELİM’İN İÇİ SADE VE ZARİF Fatih Camii’nin çok yakınında Sultan Selim Camii var. Bakımsız dış görüntüsü ile hayal kırıklığı yaratabilir. İçine girdiğinizde çok zarif ve sade bir mimari sizi kucaklıyor. Taş duvarlar arasında lacivert, turkuvaz, yeşil ve sarı İznik çinileri göze çarpıyor. Arkasında Yavuz Sultan Selim’in sekizgen türbesi, yanında ise Kanuni’nin iki oğlu ile kızının gömülü olduğu Şehzadeler Türbesi yer alıyor. Yolumuzun üzerinde harem ağalarının başı Mehmet Ağa’nın yaptırdığı Mehmet Ağa Camii var. Biraz ilerisinde de Çifte Hamam bulunuyor. Peygamberimizin hırkasının bulunduğu Hırka-i Şerif Camii, ramazan ayında en çok ilgi gören yerlerden. Kutsal emaneti görebilmek için, her yıl ramazan ayında uzun sıralar oluşuyor, izdiham bile yaşanıyor. Binanın, amacına uyacak şekilde görkemli olması için epeyce çaba harcandığı belli. Hırka-i Şerif üst katta saklanıyor. Buradan çıkıp Edirnekapı’da Mihrimah Sultan Camii’nde soluğu alıyoruz. Yedi tepenin en yükseğinde, bir set üzerinde yer alan cami, avlusundaki ağaçlar ve ortada güzel bir şadırvanla diğerlerinden farklı bir havaya sahip. Mimar Sinan eserinin en farklı tarafı ise aydınlık olması. Mihrimah Sultan tarafından önce Üsküdar’da yaptırılan aynı adlı ilk cami, sultan tarafından karanlık bulunup beğenilmeyince, Mimar Sinan bu kez Edirnekapı’yı kendine mekan seçip, daha aydınlık olan ikinci camiyi yapmış. Edirnekapı’dan Eyüp Sultan’a doğru giderken Zal Mahmut Paşa Camisi Külliyesi’ni ziyaret ediyoruz. Pembemsi yapı taşlarıyla hemen kendini belli ediyor. Son durağımız Eyüp Sultan Camii ve Türbesi. Hazreti Muhammed’in arkadaşı ve sancaktarı Ebu Eyyüb Ensari’nin türbesinin yer alıyor içinde. Kutsal mekanın çevresinde gömülmek, evlenme ve sünnet düğünlerinde camiyi ziyaret etmek ayrıcalık sayılıyor. İFTAR MÖNÜSÜNDE YOK YOK2-3 saatimizi alan bu yoğun gezi programının ardından soluğu Fener Köşkü’nün sıcak atmosferinde alıyoruz. İftar için özel bir mönü hazırlanmış. Mönüde yok yok. Önce pastırma, tereyağı, bal, reçel, zeytin, beyaz peynir, kaşar peyniri, haşlanmış yumurta, ceviz, kayısı, domates, salatalık, hurmadan oluşan iftariyeliklerle başlıyoruz. Çorba olarak mercimek, domates, yayla, mantar, ezo gelin ve tavuklu şehriye tercih edebiliyorsunuz. İsteyen birbirinden leziz peynirli, kıymalı, ıspanaklı ve patatesli böreklerin de tadına bakabilir. Ana yemek için de seçenek çok. Güveçte piliç, tas kebabı, sebzeli kebap, ızgara, mantar soslu piliç, kadınbudu köfte, dalyan köfte ve kuzu tandır bunlardan bazıları. Tatlı deyince de güllaç, cevizli kabak, cevizli Fener sarma ve kaymaklı ayva, tulumba ve fırın sütlaç iştah kabartıyor. Bütün bu mönü her şey dahil kişi başı 28 YTL. Gezi için ekstra bir ücret ödemiyorsunuz.İLETİŞİM BİLGİLERİFener KöşküAdres: Abdülezel Paşa Cad. No: 311 Fener Tel: (212) 621 90 25-26
False