Hem klostrofobik hem deniz tutuyor ama o yine de teknede yaşıyor
Ankara’da büyümüş, gözünü bozkıra açmış ama sonradan denize âşık olmuş biri o… 34 yaşındaki Aslıhan Begüm Gökçınar kiraladığı teknede yaşıyor. Üstelik klostrofobisi olsa da deniz tutsa da yelken ve yat yarışlarına girmekten vazgeçmiyor: “Bu bir yaşam kültürü. Kendimi burada mükemmel hissediyorum.”
Apartman dairesine sıkışmış yaşamlarımızı bırakıp güneyde bir köye taşınmayı, Karadeniz’in bir yaylasında bulutlara tepeden bakmayı, karavan alıp ülkeyi gezmeyi hayal edenlerin sayısı bir hayli arttı. Lisanslı yelken sporcusu olan 34 yaşındaki Aslıhan Begüm Gökçınar da teknede yaşamayı hayal ediyordu ama ekonomik şartları tekne almaya imkân vermiyordu. “Aklıma bir şey koyarsam, onu yapmak için hızla aksiyon alırım” diyen Gökçınar, teknesine bebek gibi bakacağına ikna ettiği bir yat sahibiyle kiralama anlaşması yaptı. Artık bir evde değil, kiraladığı teknelerde yaşıyor.
EVDEKİLERİ DEPOYA KALDIRDI
Bir ev dolusu eşyayı, kıyafetleri, çok sevdiği topuklularını depoya kaldırıp kiraladığı teknede martılarla uyandığı, sade bir yaşama başlayan Gökçınar, bir bankanın kurumsal iletişim departmanında çalışıyor. “Gelecek nesle bu dünyadan neler bırakabiliriz; tükenmekte olan kaynakları nasıl sorumlu kullanabiliriz, paylaşım ekonomisi, sürdürülebilir yaşam gibi dertlerim var” diyor... Daha az tüketmeye, daha azla yetinmeye özen gösteriyor. Tekneyi de bu açıdan en ideal yaşam ortamı olarak değerlendiriyor. Yakında çevre bilincini gelecek nesillere aktarma konusunda bir sosyal sorumluluk projesi yapmayı hedefliyor.
Gökçınar’la, şen kahkahaları eşliğinde, teknede yaşamı konuştuk.
Teknede yaşamaya nasıl karar verdin?
Bir süredir aklımdaydı aslında. Teknede yaşamın yaygın olduğu ülkeler var, neden ben de yapmayayım diye düşünüyordum. Ama nasıl yaparım emin olamıyordum. Annem-babam memur, imkânlar kısıtlı. Sonra bir gün bir arkadaşım neden tekne kiralamadığımı sordu. Sordum soruşturdum, herkese haber uçurdum ve 7 günde taşındım.
Pahalı mı?
Değil, ev kirasından daha ucuz. Marina kirasının 12’de 1’i benim aylık kiram. Ben paylaşım ekonomisinin doğa için çok önemli olduğuna inanıyorum. Mesela şu an bulunduğum İstanbul, Fenerbahçe Kalamış Marina’da 800 tekne var ama sürekli kullanılan sayısı 4-5...
Zor oldu mu bir kiralık tekne bulmak?
Tekne çok emek ister, çocuk gibi bakım ister. Bunun için hizmet verenler var, sabahları yıkıyorlar, zaman zaman havalandırıyorlar. İçinde yaşayan biri olduğunda ve düzenli bakım gördüğünde tekne eskimiyor, çürümüyor. Sahibi hem marina kirası hem de bakım hizmetinden kurtuluyor. Ama tabii tekne çok kıymetli bir şey. Ben denizciyim. Sahibine teknesine çok iyi bakacağıma söz verip öyle ikna ettim.
Tekne sürekli yaşamak için çok küçük değil mi?
Benim için mükemmel büyüklük ve yeterlilikte bir yaşam alanı sunuyor. Ama klostrofobisi olanlar için zor olabilir. Gerçi benim de klostrofobim var. Üstelik beni deniz de tutuyor ama bunları teknede yaşayarak aşıyorum. Bu bir aşk, bir yaşam kültürü...
Eşyalarını ne yaptın?
Bir kısmını depolara koydum, bir kısmını İzmir’e gönderdim.
Hangi alışkanlıklarını geride bırakmak zorunda kaldın?
Ben tuvalet ve banyo için marinayı kullanıyorum, tekneyi kullanmak çok mantıklı değil. Yaz-kış, her sabah duş alırım. Bu alışkanlığımı bırakmadım ama yeni bir şekle büründü. Sabahları artık gözümü açınca marinanın duşlarına gidiyorum. Kışın o sıcak duştan buz gibi bir alana çıkıyorum. Ama buna da alıştım, hatta bana çok iyi geldi. Yatağımı toplar gibi her sabah tekneyi yıkıyorum mesela. Eskiden sabahları ketojenik besleniyordum, her sabah bir yumurta yiyordum ama ilk teknemde ocak yoktu ve bundan vazgeçmem gerekti. Bir gardırop dolusu kıyafetle vedalaşmak zorunda kaldım.
‘TOPUKLULARIMI ÖZLÜYORUM’
En çok neyi özlüyorsun?
Eski alışkanlıklarımdan bir tek topuklu ayakkabılarımla gezmeyi özlüyorum diyebilirim. Haliyle
teknede giyemiyorsun. Arkadaşlarımı da alıştırdım, bana gelirken onlar da giymiyor.
Teknede yaşamanın en güzel tarafı ne?
İlk teknemde yataktayken perdeyi açıp ayı izleyerek uyuyordum. Dolunaya sarılır gibi... Çok aydınlık sabahlara, martılarla uyanıyorsun. Her günbatımı ayrı güzel. Ben İstanbul’da yaşadığımı teknede anladım. Yatağım beşik gibi, mışıl mışıl uyuyorum. Bir ara Steven diye bir kedi besledim, gerçi ben onu değil, o beni sahiplendi. Yıllarca çeşitli eğitimlere katıldım. Özellikle mindfulness (bilinçli farkındalık) eğitimleri hep anda kalmayı söyler. Ben bunu teknede yapabildim, kafamı kaldırıp gökyüzüne her baktığımda ‘Çok güzel bir şey yapmadım mı ben ya’ dedim ve şükrettim.
Çevrenin tepkileri nasıl?
Annem-babam İzmir’de Sığacık’ta yaşıyor, marinaya yakın... Onlar hemen uyum sağladı bu fikre. Arkadaşlarım da bu keyfe ortak olabildikleri için çok memnun. Açık havada bir araya gelebildiğimiz için pandemi döneminde çok rahat oldu burası. Bir tek iş arkadaşlarım, çevrimiçi toplantılara tekneden katıldığım için biraz sinir olmuyorlar değil (gülüyor).
Hayatında biri var mı, o ne diyor bu duruma?
Var, o da denizci. O nedenle gayet mutlu o da...
‘ATLANTİK’İ GEÇMEK İSTERİM’
Çocuk yapmak istesen, onu da burada büyütür müsün? Teknede çocuk büyür mü sence?
Çok da güzel büyür. Suyun, elektriğin, doğanın, denizin kıymetini bilerek büyür. Kendisine, çevresine, dünyaya saygılı olur. Özgür, inisiyatif sahibi bir çocuk olur. Teknede herkes bir iş yapmak zorundadır, sorumluluk sahibi olur, takım olmayı öğrenir. Özgüvenli ve mütevazı olur.
Sıradaki hayalin ne?
Atlantik’i geçmek istiyorum. Dünyanın çeşitli yerlerindeki yarışlara katılmak istiyorum.
Müsilaj sizi nasıl etkiliyor?
Çok kötü etkileniyoruz. Doğaya verdiği zarar korkunç. Teknelerin de filtrelerini doldurup bozuyor.
TEKNE İNSANA SADELEŞMEYİ ÖĞRETİYOR
Denizci olmayan birine teknede yaşamayı tavsiye eder misin?
Ederim tabii. Şu var: Tekne çok çalışmayı gerektirir. Her sabah erken kalkıp mutlaka tekneyi yıkamak lazım. Çok konfor düşkünleri için zor olabilir ama bence zor dedikleri pek çok şeyi seve seve yapacaklardır. Ben 6 ayda 6 farklı teknede yaşadım. Nasıl bir tekne sorusuna belki birkaç denemeden sonra yanıt bulabilirsiniz.
Teknede yaşam insana ne öğretiyor?
Sadeleşmeyi öğreniyorsun. Dolaplarca kıyafetin, odalarca eşyanın o kadar da gerekli olmadığını fark ediyorsun.
‘HABİTATIM KARA DEĞİL ARTIK DENİZ’
İlk gün fark ettim, teknede kapı cam ve içerisi gözüküyor. Nedense cam kapıdan içerinin görüleceğini düşünmemiştim. Bir de teknede şalter çok çabuk atabiliyormuş. İlk gün sabah kahvemi içip çalışmaya başlayacağım diye hem laptopu, hem telefonu hem kettle’ı prize takınca şalter attı. Tekneyi bozdum sanıp büyük panik yaşadım. Artık sırayla takıyorum.
Arkadaşlarımın evinde bile prize bir şey takacaksam başka bir şeyi çıkarıyorum. Bunu yaptığımı fark edince kendi kendime “Senin habitatın kara değil, deniz artık” dedim.