Evrim SÜMER
Son Güncelleme:
Hawaii yerine Güney Lefkoşa’yı tercih ederim, gizemli ve heyecan verici
Dünyanın en önemli ve prestijli mimari ödüllerinden Ağa Han Ödülü iki hafta önce Lefkoşa Türk Belediyesi ile Lefkoşa Rum Belediyesi’nin ortak yürüttüğü "Lefkoşa Master Planı"na verildi. Hemen heyecanlandım tabii, çünkü kentin güney tarafı hiç anlatılmadı bu sayfalarda. İşte tam da o günlerde karşıma Emre Özdemir (25) çıktı.
Avrupa Birliği Uzmanı Özdemir, 18-22 yaşları arasında AB Gençlik Programları kapsamında 30’a yakın ülkede toplantılara katıldı. Geçen seneyi mastır için Brüksel’de geçirdi. Şimdi bir holdingin dış ilişkiler koordinatörü. Enteresan huyları var; mesela gittiği tüm ülkelerdeki Türk büyükelçiliğinin önünde fotoğraf çektiriyor. Üç sene önce AB programı kapsamında Güney Kıbrıs’a gitmiş. "İyi ki daveti değerlendirmişim, çünkü vize almak bir Türk vatandaşı için çok zor" diyor. Güney Kıbrıs’ı deniz, gece hayatı turizmi ve politik laboratuvar olarak ilgi çekici bulduğunu söylüyor.
LEFKOŞA
Lefkoşa, dünyanın son bölünmüş başkenti. Bana 10 gün Hawaii’de tatil mi yoksa Güney Lefkoşa mı deseniz, Lefkoşa’yı seçerim. Bütün ilgi alanlarımı kapsıyor. Siyaset var, heyecan var, insan var... Üstelik bizim için bilinmeyen, gizli kalmış bir yer. Lefkoşa’da ilk gittiğim yerlerden biri Birleşmiş Milletler karargahı Ledra Palas oldu. Aslında bir dönemin en meşhur oteliymiş. 1974’ten sonra iki toplum arasındaki tüm resmi görüşmeler burada yürütülmüş. Artık eskimiş, bakımsız kalmış. Ledra Palas’ı görmek benim için birçok yeri görmekten daha önemli bir tecrübeydi. Rumlar ve Kıbrıslı Türkler karşı tarafa geçmek için burayı kullanıyorlar. Ledra, aynı zamanda Lefkoşa’nın eski ismi. Kentin önemli merkezlerinden Makarios Caddesi, İstanbul’un Bağdat Caddesi’ne benziyor. Şık dükkanlar, kafeler var. Rumların frappe (buzlu kahve) çılgınlığı bir başka gözlemim.
LARNAKA
Larnaka, sahil boyunca uzanan tesisleri, temiz denizi ve kumsalıyla tatil için ideal. Kente vardığımda gümrük polisi dakikalarca pasaportumu inceledi, defalarca tüm sayfalara baktı, telefonlar etti. Sonra giriş damgasını vurdu ama yetmedi. Üstünü çağırdı, o da bir damga vurdu. Kalenin çevresindeki yerleşim Türklerden kalma. Larnaka Kalesi Kıbrıs’ta Türk ve Rumların beraber yaşadığı dönemde Türk mahallesinin sınırını oluşturması bakımından da ayrı bir önem taşıyor. Bu nedenle kalenin diğer tarafında kalan Türkçe sokak isimleri hálá korunuyor. İstanbul Ankara, Bozkurt, Yeni Camii sokaklarının tabelaları Latin harfleriyle yazılmış. Sokaklarda Osmanlı mimarisinin güzel örnekleri var. Hepsi cumbalı, sempatik renklere boyanmış.
Larnaka’da görülmesi gereken diğer bir yer Hala Sultan Tekkesi. Havaalanı yakınındaki Tuz Gölü kenarında, Müslümanlarca kutsal olarak kabul ediliyor. Şam Valisi Muaviye kumandasında eşi ile birlikte katıldığı seferde Hz. Muhammed’in süt halası Ümmü Haram attan düşerek şehit olmuş ve buraya gömülmüş. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, BM Proje Servisleri Ofisi ve Uluslararası Kalkınma Ajansı tekkede restorasyon çalışmaları yapıyor. Buradaki caminin ibadete açılması da söz konusuydu. Güney’e rahatça geçebilen Kıbrıs Türklerinin en önemli seyahat rotası burasıymış.
Larnaka’nın yakındaki Aya Napa ve oraya giden 75 kilometrelik yolun tamamı beş yıldızlı otellerle, kulüplerle dolu. Aya Napa için Doğu Akdeniz’in İbiza’sı desem yalan olmaz. Gördüğüm en çılgın gece hayatının yaşandığı yerdi. Aya Napa’da yapılacak en güzel şey, gündüz deniz keyfi yaptıktan sonra saat 23.00 civarında Rum mezeleriyle dolu bir sofraya oturmak. Yemekten sonra da bir kulübe gidip sabaha kadar eğlenmek.
PİLE KÖYÜ
Kıbrıs’ta Türk ve Rumların bir arada yaşadığı tek yer. Birleşmiş Milletler kontrolünde; Türk ve Rumların bir arada yaşayabilmelerini sınama anlamında bir deneme. Köyde 455 Türk yaşıyor. Pile’ye tesadüfen gittim. Larnaka’ya giderken otobüs şoförünün elinde Türk gazetesi vardı. Başta konuşmaya çekindim ama dayanamadım; manşetteki Fenerbahçe’yi bahane edip konuşmaya başladım. Daha evvel sadece ismini duyduğum, hakkında bir belgeseller izlediğim Pile Köyü’nde yaşadığını anlattı. Zaten güney tarafında bir Türk’ün yaşayabileceği tek yer orasıymış. "Bir saat sonra bu otobüsle Pile’ye gideceğim, gel seni götüreyim" deyince hemen kabul ettim.
Türk ilkokulu, Türk kahvehanesi, Türk muhtarlığı... Pile’de her şeyin bir Türk ve bir Rum versiyonu var! Kahveler karşılıklı; Rumlar ve Türkler kendi kahvelerine gidiyor. Türk muhtardan izin alarak birçok fotoğraf çektim ama bir ara yanıma iki BM polisi gelip bir sürü soru sormaya başladı: "Turist misin, neden buradasın, neden bu kadar çok fotoğraf çekiyorsun..." Türk olduğumu duyunca biraz paniklediler. Başka fotoğraf çekmememi söyleyerek gittiler. Pile’de geçirdiğim saatlerde Türklerle, muhtarla, esnafla bol bol sohbet ettim. Kıbrıs aksanıyla çok güzel Türkçe konuşuyorlar. Rum kesimindeki Türkler olarak izole olmaktan rahatsızlardı. Ne eski hükümetten memnunlardı ne de yenisinden.
Pile’de Türk Diyanet İşleri’nin yaptırdığı caminin cemaati sadece iki kişi: Hoca ve müezzin. Müslümanların camiye gitme alışkanlığı yok. Hoca biraz şikayetçiydi bu durumdan. Rumlar da caminin iki adım ötesine devasa bir kilise yapmış. Tüm köy halkı gitse yine dolmaz.
NEFRET PROPAGANDASI GENÇLERE ESPRİ KONUSU
Arkadaşlarım bana "mapman" (harita adam) der. Gittiğim her yerin haritasını alır, saatlerce incelerim. Güney Kıbrıs’a varınca havaalanındaki turist bürosundan harita aldım. Şaşkınlıkla incelediğimi gören görevli "Siz Türksünüz herhalde" dedi. Çünkü KKTC’nin olduğu yerde "Türk ordusunun işgali altındadır" yazıyordu. Havaalanı çıkışında haritanın daha fenasını bir panoda gördüm: KKTC’nin olduğu yerden aşağı kan damlıyor, üzerinde "Asla affetmeyeceğiz" yazıyordu. Bunlar adanın her tarafında, yol tabelası gibi duruyor. Yaşlı Rumları aksine ikna etmek mümkün değil ama tabelalar gençlerin espri konusu olmuş. Bunları görünce Güney Kıbrıs’a gidişimin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anladım. Çünkü kendimizi ancak böyle doğru anlatabiliriz ve karşılıklı iletişim kurulabilir.
EN SEVDİĞİ BEŞ YER
á Shiga (Japonya) á Saraybosnaá Berlin á Maraş (KKTC)á Gümülcine-İskeçe (Yunanistan)
seyahatte ne okuyor
O ülke/şehirle ilgili rehber kitaplar. Yolculuk sırasında etrafı göz kırpmadan seyretmek istediği için yolda bir şey okumuyor.
ne yiyor, ne içiyor
Yerel yemekleri tercih ediyor. Şarap ve bira tadıyor.
ne giyiyor
Çok fazla yürüdüğü için spor giyiniyor.
nerede kalıyor
Davetli gittiyse toplantıyı düzenleyen kurumun misafir ettiği yerde. Bazen beş yıldızlı bir otel, bazense bir gençlik hosteli...
neyle seyahat ediyor
Uçak ve ülke içinde trenle.
çantasının vazgeçilmezleri
Harita, Lonely Planet v.b. rehber kitap, internetten aldığı notlar, iki çeşit fotoğraf makinesi.
kiminle seyahat ediyor
Genelde yalnız. Bazen günde 15 km. yürüyor. "Ayak uydurabilecek birini bulmak zor" diyor.
oradan ne alıyor
Şehrin simgesi minyatür, hediyelik eşya, tişörtler, kartpostal, yerel çikolata ve şarap
LEFKOŞA
Lefkoşa, dünyanın son bölünmüş başkenti. Bana 10 gün Hawaii’de tatil mi yoksa Güney Lefkoşa mı deseniz, Lefkoşa’yı seçerim. Bütün ilgi alanlarımı kapsıyor. Siyaset var, heyecan var, insan var... Üstelik bizim için bilinmeyen, gizli kalmış bir yer. Lefkoşa’da ilk gittiğim yerlerden biri Birleşmiş Milletler karargahı Ledra Palas oldu. Aslında bir dönemin en meşhur oteliymiş. 1974’ten sonra iki toplum arasındaki tüm resmi görüşmeler burada yürütülmüş. Artık eskimiş, bakımsız kalmış. Ledra Palas’ı görmek benim için birçok yeri görmekten daha önemli bir tecrübeydi. Rumlar ve Kıbrıslı Türkler karşı tarafa geçmek için burayı kullanıyorlar. Ledra, aynı zamanda Lefkoşa’nın eski ismi. Kentin önemli merkezlerinden Makarios Caddesi, İstanbul’un Bağdat Caddesi’ne benziyor. Şık dükkanlar, kafeler var. Rumların frappe (buzlu kahve) çılgınlığı bir başka gözlemim.
LARNAKA
Larnaka, sahil boyunca uzanan tesisleri, temiz denizi ve kumsalıyla tatil için ideal. Kente vardığımda gümrük polisi dakikalarca pasaportumu inceledi, defalarca tüm sayfalara baktı, telefonlar etti. Sonra giriş damgasını vurdu ama yetmedi. Üstünü çağırdı, o da bir damga vurdu. Kalenin çevresindeki yerleşim Türklerden kalma. Larnaka Kalesi Kıbrıs’ta Türk ve Rumların beraber yaşadığı dönemde Türk mahallesinin sınırını oluşturması bakımından da ayrı bir önem taşıyor. Bu nedenle kalenin diğer tarafında kalan Türkçe sokak isimleri hálá korunuyor. İstanbul Ankara, Bozkurt, Yeni Camii sokaklarının tabelaları Latin harfleriyle yazılmış. Sokaklarda Osmanlı mimarisinin güzel örnekleri var. Hepsi cumbalı, sempatik renklere boyanmış.
Larnaka’da görülmesi gereken diğer bir yer Hala Sultan Tekkesi. Havaalanı yakınındaki Tuz Gölü kenarında, Müslümanlarca kutsal olarak kabul ediliyor. Şam Valisi Muaviye kumandasında eşi ile birlikte katıldığı seferde Hz. Muhammed’in süt halası Ümmü Haram attan düşerek şehit olmuş ve buraya gömülmüş. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, BM Proje Servisleri Ofisi ve Uluslararası Kalkınma Ajansı tekkede restorasyon çalışmaları yapıyor. Buradaki caminin ibadete açılması da söz konusuydu. Güney’e rahatça geçebilen Kıbrıs Türklerinin en önemli seyahat rotası burasıymış.
Larnaka’nın yakındaki Aya Napa ve oraya giden 75 kilometrelik yolun tamamı beş yıldızlı otellerle, kulüplerle dolu. Aya Napa için Doğu Akdeniz’in İbiza’sı desem yalan olmaz. Gördüğüm en çılgın gece hayatının yaşandığı yerdi. Aya Napa’da yapılacak en güzel şey, gündüz deniz keyfi yaptıktan sonra saat 23.00 civarında Rum mezeleriyle dolu bir sofraya oturmak. Yemekten sonra da bir kulübe gidip sabaha kadar eğlenmek.
PİLE KÖYÜ
Kıbrıs’ta Türk ve Rumların bir arada yaşadığı tek yer. Birleşmiş Milletler kontrolünde; Türk ve Rumların bir arada yaşayabilmelerini sınama anlamında bir deneme. Köyde 455 Türk yaşıyor. Pile’ye tesadüfen gittim. Larnaka’ya giderken otobüs şoförünün elinde Türk gazetesi vardı. Başta konuşmaya çekindim ama dayanamadım; manşetteki Fenerbahçe’yi bahane edip konuşmaya başladım. Daha evvel sadece ismini duyduğum, hakkında bir belgeseller izlediğim Pile Köyü’nde yaşadığını anlattı. Zaten güney tarafında bir Türk’ün yaşayabileceği tek yer orasıymış. "Bir saat sonra bu otobüsle Pile’ye gideceğim, gel seni götüreyim" deyince hemen kabul ettim.
Türk ilkokulu, Türk kahvehanesi, Türk muhtarlığı... Pile’de her şeyin bir Türk ve bir Rum versiyonu var! Kahveler karşılıklı; Rumlar ve Türkler kendi kahvelerine gidiyor. Türk muhtardan izin alarak birçok fotoğraf çektim ama bir ara yanıma iki BM polisi gelip bir sürü soru sormaya başladı: "Turist misin, neden buradasın, neden bu kadar çok fotoğraf çekiyorsun..." Türk olduğumu duyunca biraz paniklediler. Başka fotoğraf çekmememi söyleyerek gittiler. Pile’de geçirdiğim saatlerde Türklerle, muhtarla, esnafla bol bol sohbet ettim. Kıbrıs aksanıyla çok güzel Türkçe konuşuyorlar. Rum kesimindeki Türkler olarak izole olmaktan rahatsızlardı. Ne eski hükümetten memnunlardı ne de yenisinden.
Pile’de Türk Diyanet İşleri’nin yaptırdığı caminin cemaati sadece iki kişi: Hoca ve müezzin. Müslümanların camiye gitme alışkanlığı yok. Hoca biraz şikayetçiydi bu durumdan. Rumlar da caminin iki adım ötesine devasa bir kilise yapmış. Tüm köy halkı gitse yine dolmaz.
NEFRET PROPAGANDASI GENÇLERE ESPRİ KONUSU
Arkadaşlarım bana "mapman" (harita adam) der. Gittiğim her yerin haritasını alır, saatlerce incelerim. Güney Kıbrıs’a varınca havaalanındaki turist bürosundan harita aldım. Şaşkınlıkla incelediğimi gören görevli "Siz Türksünüz herhalde" dedi. Çünkü KKTC’nin olduğu yerde "Türk ordusunun işgali altındadır" yazıyordu. Havaalanı çıkışında haritanın daha fenasını bir panoda gördüm: KKTC’nin olduğu yerden aşağı kan damlıyor, üzerinde "Asla affetmeyeceğiz" yazıyordu. Bunlar adanın her tarafında, yol tabelası gibi duruyor. Yaşlı Rumları aksine ikna etmek mümkün değil ama tabelalar gençlerin espri konusu olmuş. Bunları görünce Güney Kıbrıs’a gidişimin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anladım. Çünkü kendimizi ancak böyle doğru anlatabiliriz ve karşılıklı iletişim kurulabilir.
EN SEVDİĞİ BEŞ YER
á Shiga (Japonya) á Saraybosnaá Berlin á Maraş (KKTC)á Gümülcine-İskeçe (Yunanistan)
seyahatte ne okuyor
O ülke/şehirle ilgili rehber kitaplar. Yolculuk sırasında etrafı göz kırpmadan seyretmek istediği için yolda bir şey okumuyor.
ne yiyor, ne içiyor
Yerel yemekleri tercih ediyor. Şarap ve bira tadıyor.
ne giyiyor
Çok fazla yürüdüğü için spor giyiniyor.
nerede kalıyor
Davetli gittiyse toplantıyı düzenleyen kurumun misafir ettiği yerde. Bazen beş yıldızlı bir otel, bazense bir gençlik hosteli...
neyle seyahat ediyor
Uçak ve ülke içinde trenle.
çantasının vazgeçilmezleri
Harita, Lonely Planet v.b. rehber kitap, internetten aldığı notlar, iki çeşit fotoğraf makinesi.
kiminle seyahat ediyor
Genelde yalnız. Bazen günde 15 km. yürüyor. "Ayak uydurabilecek birini bulmak zor" diyor.
oradan ne alıyor
Şehrin simgesi minyatür, hediyelik eşya, tişörtler, kartpostal, yerel çikolata ve şarap