GeriSeyahat Havaalanı geride, tabiat geride
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Havaalanı geride, tabiat geride

Havaalanı geride, tabiat geride

UÇAĞIMIZ Soçi Havaalanı’na doğru alçalırken, 10 mil kadar sağ altımızda bir hortum olayıyla karşılaşıyoruz.Hayatımda ilk defa bir hortumu bu mesafeden görüyorum.Koyu gri alçak bulutların altından uzanan bir hortum, aşağıda denizle birleşiyor.Hortumun denize değdiği yerde yukarı doğru kalkan su kitlesi gerçekten ürkütücü.Ama biz hortumun hiçbir etkisini görmeden Soçi’ye iniyoruz.Soçi, Rusya’nın en büyük turistik beldesi.Ama havaalanını bizim bırakın Antalya’yı, Dalaman ve Bodrum’la karşılaştırdığınız zaman aradaki fark en az 30-35 yıl.Soçi Havaalanı henüz komünizmin maddi ve manevi dünyasından çıkamamış.Tabii insanları da...* * *Buna karşılık Soçi ile ilgili görüşüm çok farklı.Bu şehir en geç 10-15 yıl sonra Karadeniz kıyısında İtalya’nın Como’su kadar güzel bir yer haline gelecek.Arkadaki yüksek sıradağlar, Karadeniz kıyısında müthiş bir mikro klima yaratmış.Tam anlamıyla tropikal bir iklim diyebilirsiniz.Havaalanından şehre giden yolun sol tarafı Karadeniz, sağı ise gür ormanlarla çevrili.Ormanlar, binaları görünmez hale getirmiş.Karşı tarafta Rize ve Trabzon’daki mimari kirlenmeyi düşünürseniz, burası o bakımdan 50 yıl ileride.Yolun iki yanı palmiye ağaçlarıyla kaplı.Manolya ağaçları İstanbul’dakilerin neredeyse iki katı büyüklükte.Ayrıca birçok yerde zakkum görüyoruz.* * *Ama beni en çok şaşırtan, Putin’in yazlık sarayının bahçesindeki muz ağaçları oluyor. Yolun sol tarafındaki yüksek bir bina dikkatimi çekiyor.Üzerinde ‘Ceasar’s Palace’ yazıyor. Yani Las Vegas’taki ünlü otelle aynı ismi taşıyor.Moskova’da olduğu gibi burada da kumarhaneler serbest.Nereden bakarsanız bakın burası çok güzel bir sayfiye şehri.Ama birkaçı dışında otellerin kalitesi çok kötü.Yani Sovyetler Birliği’nin ‘İnturist’ döneminden bile geriye gitmiş. Akşamüzeri geri dönerken şehrin merkezi bambaşka bir görünüm alıyor.Caddeleri bir anda güzel kızlar kaplıyor.Slav ırkının güzelliği bir kere daha kendini gösteriyor.Rusya Devlet Başkanı’nın yazlık sarayı, şehrin hafif dışında kalıyor.Ancak sarayın girişinde öyle çarpıcı bir görüntü yok.Bakımsız ve kötü bir tel kapı açılıyor ve içeri giriyorsunuz.Ancak içeri girdiğiniz anda Soçi’nin o müthiş bitki örtüsü karşınıza çıkıyor.Saray ne kadar bakımsızsa, bahçe ve bitki örtüsü o kadar güzel.Tam kapıdan girerken henüz çocukluk yaşında bir kız dikkatimi çekiyor.Tişörtünün üzerinde İngilizce ‘US Base’, yani ‘Amerikan Üssü’ yazıyor.Başkan Putin’le randevumuz saat 13.00’te.Ancak randevu sarkınca bizi yeni yapılan basın merkezine götürüyorlar.Hava çok sıcak ve rutubet yüksek.Bu da insanda müthiş bir susuzluk duygusu yaratıyor.Serin ve modern basın merkezine girince hepimiz bara koşuyoruz.Buzdolabında insanı müthiş tahrik eden biraları görüyoruz.Canımız soğuk bir bira içmek istiyor.Ancak bardaki kadın, ‘Niet’ diyor.Hiç beklemediğimiz bu ‘Hayır’ cevabının gerekçesi de ilginç:‘Prisidentle görüştükten sonra içebilirsiniz.’Putin, liderlik karizmasının bütün sınavlarını kazanmış bir insan.Daha salona girmeden hayaleti geliyor.Etrafta koşuşmalar, korumaların davranışları önce onun rüzgárını getiriyor.Biraz sonra gelip hepimizin elini sıkıyor ve Mehmet Ali Birand’ın karşısına oturuyor.Onunla mülakatı bittikten sonra balkona çıkıyoruz.* * *Geniş balkona bir masa konmuş.Başa kendisi oturuyor, bizler de yanına.Biraz sonra ceketini çıkarıyor.Önce bize ne içeceğimizi soruyor. ‘Siyah çay mı, yoksa yeşil çay mı’ diyor.Hepimiz siyah çayda karar kılıyoruz.Önümüzdeki tabakların içinde kurabiye ve reçel var.Sohbet boyunca üç bardak çay içiyor.Kılığı, iyi bir terziden çıkmış havasını veriyor.Sivri ve uzun ayakkabıları modaya uygun.Dikkat ediyorum, korumalarının birinde de çok benzer bir ayakkabı var.Putin davranışları, duruşu ve ‘cool’ haliyle hepimizi etkiliyor.Kendi karizmasını, geçmişi yıkarak kurmaya çalışmıyor.Geçmişe bakışı da sakin.* * *Böyle sakin bir insandan bu kadar güçlü bir liderin nasıl çıktığını düşünmeden edemiyorsunuz.Aklınıza o meşhur slogan geliyor:‘Sakin güç...’Yani iktidar ve gücün en etkili, en kalıcı olanı.Başkanın yanındaki görevliler, ‘Siz çok sıcaktınız, başkan sohbeti sevdi. İnanın Almanya Başbakanı Schröder geliyor olmasaydı sizi yüzmeye bile davet edebilirdi’ diyor.Nitekim geçen yıl aynı yerde görüştüğü Alman Bild Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann’la birlikte yüzmüş, jet-ski’ye binmiş.Hepimiz bu sohbetten çok memnun ayrılıyoruz.Bahçede hatıra fotoğrafları çekildikten sonra ayrılırken elimi tutuyor ve ‘Biraz önce sizlere Türkiye’yi çok sevdiğimi söylemiştim. Bunu öyle laf olsun diye söylemedim. Ben Türkiye’yi ve Türkleri gerçekten seviyorum’ diyor.Sonra lacivert renkli bir minibüse binip uzaklaşıyor.Rüşvet mi, şehvet miBAŞKAN Putin, artık Türkiye ile bütün sorunların aşıldığını söylüyor.Sohbetin sıcaklığına ve samimiyetine sığınarak bir şaka yapıyorum:‘Bir tek Katerina olayı var sayın başkan. Bu konuda henüz anlaşmış değiliz. Şu Katerina-Baltacı Mehmed Paşa olayı. Bize anlatılana göre, Osmanlı ordusu, Rus ordusunu imha edecekmiş. Ama Katerina ile Baltacı arasında bir mesele olmuş ve Katerina Rusları kurtarmış. Ama siz böyle değil diyorsunuz’Başkan Putin yüz hatlarını hiç değiştirmeden, aynı ciddiyetle bu olayı izah ediyor:‘Bizde bu olay başka türlü biliniyor. Rus ordusu kuşatma altındayken, Katerina kuşatmayı yöneten komutana rüşvet vermiş. Tüm kadınların takılarını zorla toplatmış ve kendi mücevherleriyle birlikte paşaya rüşvet olarak vermiş. Böylece Türk kuvvetleri, Rus askerlerini savaşmadan serbest bırakmış. Bu olaydan sonra Petro, özel olarak kadın nişanı çıkarmış. Adını da ‘Kutsal Katerina’ koymuş. Petro, Moskova’ya döndüğünde ilk eşini manastıra sürgüne gönderip Katerina’yı kendisine eş olarak almış.’Arkasından bugüne dönüyor ve şunları söylüyor:‘Ülkelerarası savaşları konuşurken güzel bir örnek aklıma geldi. Almanya ve Fransa asırlar boyu milyonlarca insanını kırıp döktü. Şimdi ise çok yakın bir ilişki içerisinde birbirlerinin yararına çalışmaktalar. Bizim aramızda ise Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü var. Bu çerçevede yapabileceğimiz çok iş var.’Görüyorsunuz, ilişkilerdeki bütün ilerlemelere rağmen Baltacı-Katerina meselesini henüz çözebilmiş değiliz. Yani ulusları kurtaran neydi, ‘rüşvet mi, yoksa şehvet mi’ hálá bilmiyoruz.
False