Esra ERDOĞAN
Son Güncelleme:
Gümüş sırtlı gorillerle bambu ormanlarında iki saat yürüdüm
İstanbullu Esra Bestel (40), uluslararası özel bir şirkette satış müdürü. En büyük zevklerinden biri seyahat etmek. Avrupa ülkeleri, Çin, Arjantin, Peru ve Afrika seyahat ettiği yerler arasında. “İçimde her zaman uzaklara gitme isteği oldu” diyor. Afrika kıtasındaki Ruanda’ya yaptığı seyahat ise unutamadıkları arasında. Başkent Kigali yakınlarındaki Volcanoes Ulusal Parkı’nda nadir bir tür olan altın maymunları, dünyada sadece 750 tane kalan gümüş sırtlı gorilleri izlemiş.
Seyahat için neden Ruanda’yı seçtiniz?
- Rastlantıydı. Bir cumartesi sabahı fotoğraf çekmeye gittiğim Beyoğlu’nda bir arkadaşımla karşılaştım. Seyahat sohbeti yaptık. Bir süre sonra bir email gönderip “Ruanda’ya, gümüş sırtlı goril safarisine gelmek ister misin” diye sordu. Birkaç dakikada karar verdim. Kafeste yaşayamayan bu gorilleri, özel izinle, bambu ormanında gözlemleyecektik. Üç kız arkadaş önce THY’nin altı saatlik uçuşuyla Kenya’nın başkenti Nairobi’ye uçtuk. Bir gece kalıp, Kenya Havayolları’nın 1,5 saatlik uçuşuyla Ruanda’ya geçtik. İnişte bavulum kayboldu. Giysilerime kavuşmak için, üç günü Kigali’de geçirdik.
LEZİZ MUZ KIZARTMASI
Kigali’den hafızanızda neler kaldı?
- İlk durağımız Soykırım Müzesi’ydi. 1994’te Hutularla Tutsilerin iç savaşında 100 günde yüz binlerce Tutsi öldürülmüş. Müze toplu mezarların bulunduğu noktada. Kemiklerin arasında, kurbanların geçmişteki fotoğrafları sergileniyor, filmler gösteriliyor. Daha sonra rehberimiz bizi yerel ürünler alabileceğimiz bir pazara götürdü. Akşam restoranda ilk kez muz kızartmasını denedim, lezizdi.
Goril safarisinde neler yaşadınız?
- Gümüş sırtlı gorillerden önce altın maymunları görecektik. Sabah saat 04.30’da dağlara doğru yola çıktığımızda şafak sökmemişti. Yolda, başının üstündeki sepette meyve, sebze taşıyan çok sayıda köylüye rastladık. Pazara gitmek için karanlıkta yola koyulmuşlardı. Ciple ulusal parka ulaşmamız iki saat sürdü. Farklı ülkelerden 100 kadar ziyaretçiyle karşılaştık kapıda. Bizi 10’ar kişilik gruplara ayırdılar. Maymunlar hakkında bilgi verip, bambu ormanına götürdüler. Altınmaymunlar çok küçük, aceleci, enerjik hayvanlar. Bambuların üzerinde yaşıyor ve nadiren yere iniyorlar. Akılları fikirleri yemek ve oyun. Ardından geçmişteki yaşamı göstermek üzere kurulmuş bir köye gittik. Bugün kaybolan kabile yaşamını, yaşlı şifacıdan otlarla ilaç hazırlama yöntemlerini öğrendik. İntore dansçılarını seyrettik. Öyle etkileyiciydi ki ritmik yapısı, ben de dans ettim. Sonraki durağımız Burera ve Ruhondo ikiz gölleriydi. Bir tepede kurulan Lodge’da ünlü Ruanda kahvesini yudumlarken etkileyici manzarayı seyrettik. Gece burada konaklayıp, ertesi sabah gümüş sırtlı dağ gorillerini görebilmek üzere sabah saat 06.00’da tekrar ulusal parkın toplanma alanına geldik. Yine gruplara ayrıldık, ön bilgi aldık. Dağlardaki çok sayıda goril ailesinden Sabyinyo’yu gözlemleyecektik. Dünyada sadece 750 tane kalmışlardı, hepsi Ruanda’nın bambu ormanlarında yaşıyordu ve birer isimleri vardı. Park bekçileri yeni doğanlara da haziranda törenle isim veriyordu. Ünlü çevreci Dian Fossey neredeyse tüm ömrünü bu gorilleri incelemeye adamış. Hayatını bu hayvanların korunması uğrunda feda etmiş. Eğer Ruanda’ya gidecekseniz öncesinde Dian Fossey’in mücadelesini anlatan Sisteki Goriller ve soykırımı yansıtan Hotel Rwanda adlı filmleri izlemenizi öneririm.
KARŞILAŞMA ANINI UNUTAMAM
Goril gözlemi sizde ne gibi izler bıraktı?
- Grup liderimiz komik bir adamdı. Goril ailesinin izini sürerek önümüzde yürüyordu. Sık bambuların arasında tek sıra ilerliyorduk. İlk bir saatlik yürüyüş sırasında her molada rehberimiz goril taklidi yaparak onların nasıl beslendiklerini eğlenceli şekilde anlatıyordu. Çok güldük. İki saat sonra telsizden yakınlarımızda bir goril ailesi olduğu bildirildi. Yakındaki bir kampa çantalarımızı bıraktık, sadece fotoğraf makinelerimizi almamız istendi. Goriller insan gibi, devasa yaratıklardı. İlk karşılaşma anımı hiç unutamayacağım. Yanlarına 7 metreden fazla yaklaşmamız yasaktı. Fakat onlar bu yasaktan habersizdi. Goriller yaklaşınca insanlar uzaklaşıyordu. Her ailenin gümüş sırtlı bir reisi var. Gorillerin sırt tüyleri 11 yaşında beyazlamaya başlıyor. Yani olgunlaşıyorlar. Sabyinyo Ailesi’nin reisi 220 kilo
ağırlığında, 38 yaşındaydı. Hayattaki en büyük dağ goriliymiş. Çevresinde birkaç eşi vardı, tüm aile onu izliyordu. Arada 9 aylık neşeli bir bebek gördük. Hoplayıp zıplıyor, taklalar atıyordu. Çok sosyal, zeki hayvanlar. Yaklaşık iki saat onlarla ormanda gezip fotoğraflarını çektik.
Saldırganlaşmalarından korkmadınız mı?
- Saldırgan değiller. Kızdırmamak yeterli. Zaten korucular azami dikkat gösteriyor. Hayvanları çok iyi tanıyorlar. Onlar gibi ses çıkarıp, taklit ediyorlar. Gorillerden de karşılık alıyorlar.
YAŞADIKLARI VAHŞETE KARŞIN HEPSİ GÜLERYÜZLÜ
Goril safarisinden sonra ne yaptınız?
- Ruanda’daki son durağımız Kivu Gölü’ydü. Volkanik bir göl, zenginlerin yazlık mekanı. Ruanda - Kongo sınırında. Yorucu ve heyecanlı birkaç günden sonra kumsalda ayaklarımızı uzatıp huzurla biralarımızı yudumladık.
Ruanda’da en çok hoşunuza giden neydi?
- Bu kadar küçük bir ülkenin bu kadar büyüleyici olabileceğini önceden tahmin etmek imkansız. Doğası yemyeşil, her yerde muz ağaçları var. Etrafta çöp yok. Halkı çok güler yüzlü. Dilenmiyorlar. Bunca vahşetten sonra nasıl bu kadar güler yüzlü, dost olduklarını anlamak zor. İçecek temiz suları, elektrikleri, kapılı, pencereli evleri bile yok üstelik. Yol kenarlarında sarı bidonlarla su taşıyan çocuklar hâlâ gözlerimin önünde. Biri bile el sallamadan geçmedi. Çikolata ikram etmek istediğinizde, “vermeyin çünkü tadını bilmezler” deniliyor.
Ruanda’ya gideceklere ne önerirsiniz?
- Sarı humma, menenjit, kolera, tetanoz, hepatit A ve B, çocuk felci aşısı yaptırmak gerekiyor. Her gün bir sıtma tableti aldık, dönüşte bir hafta devam ettik. Yanınıza mutlaka sinek kovucu alın. Fakat gördükleriniz tüm bu zahmete değecek.
- Rastlantıydı. Bir cumartesi sabahı fotoğraf çekmeye gittiğim Beyoğlu’nda bir arkadaşımla karşılaştım. Seyahat sohbeti yaptık. Bir süre sonra bir email gönderip “Ruanda’ya, gümüş sırtlı goril safarisine gelmek ister misin” diye sordu. Birkaç dakikada karar verdim. Kafeste yaşayamayan bu gorilleri, özel izinle, bambu ormanında gözlemleyecektik. Üç kız arkadaş önce THY’nin altı saatlik uçuşuyla Kenya’nın başkenti Nairobi’ye uçtuk. Bir gece kalıp, Kenya Havayolları’nın 1,5 saatlik uçuşuyla Ruanda’ya geçtik. İnişte bavulum kayboldu. Giysilerime kavuşmak için, üç günü Kigali’de geçirdik.
LEZİZ MUZ KIZARTMASI
Kigali’den hafızanızda neler kaldı?
- İlk durağımız Soykırım Müzesi’ydi. 1994’te Hutularla Tutsilerin iç savaşında 100 günde yüz binlerce Tutsi öldürülmüş. Müze toplu mezarların bulunduğu noktada. Kemiklerin arasında, kurbanların geçmişteki fotoğrafları sergileniyor, filmler gösteriliyor. Daha sonra rehberimiz bizi yerel ürünler alabileceğimiz bir pazara götürdü. Akşam restoranda ilk kez muz kızartmasını denedim, lezizdi.
Goril safarisinde neler yaşadınız?
- Gümüş sırtlı gorillerden önce altın maymunları görecektik. Sabah saat 04.30’da dağlara doğru yola çıktığımızda şafak sökmemişti. Yolda, başının üstündeki sepette meyve, sebze taşıyan çok sayıda köylüye rastladık. Pazara gitmek için karanlıkta yola koyulmuşlardı. Ciple ulusal parka ulaşmamız iki saat sürdü. Farklı ülkelerden 100 kadar ziyaretçiyle karşılaştık kapıda. Bizi 10’ar kişilik gruplara ayırdılar. Maymunlar hakkında bilgi verip, bambu ormanına götürdüler. Altınmaymunlar çok küçük, aceleci, enerjik hayvanlar. Bambuların üzerinde yaşıyor ve nadiren yere iniyorlar. Akılları fikirleri yemek ve oyun. Ardından geçmişteki yaşamı göstermek üzere kurulmuş bir köye gittik. Bugün kaybolan kabile yaşamını, yaşlı şifacıdan otlarla ilaç hazırlama yöntemlerini öğrendik. İntore dansçılarını seyrettik. Öyle etkileyiciydi ki ritmik yapısı, ben de dans ettim. Sonraki durağımız Burera ve Ruhondo ikiz gölleriydi. Bir tepede kurulan Lodge’da ünlü Ruanda kahvesini yudumlarken etkileyici manzarayı seyrettik. Gece burada konaklayıp, ertesi sabah gümüş sırtlı dağ gorillerini görebilmek üzere sabah saat 06.00’da tekrar ulusal parkın toplanma alanına geldik. Yine gruplara ayrıldık, ön bilgi aldık. Dağlardaki çok sayıda goril ailesinden Sabyinyo’yu gözlemleyecektik. Dünyada sadece 750 tane kalmışlardı, hepsi Ruanda’nın bambu ormanlarında yaşıyordu ve birer isimleri vardı. Park bekçileri yeni doğanlara da haziranda törenle isim veriyordu. Ünlü çevreci Dian Fossey neredeyse tüm ömrünü bu gorilleri incelemeye adamış. Hayatını bu hayvanların korunması uğrunda feda etmiş. Eğer Ruanda’ya gidecekseniz öncesinde Dian Fossey’in mücadelesini anlatan Sisteki Goriller ve soykırımı yansıtan Hotel Rwanda adlı filmleri izlemenizi öneririm.
KARŞILAŞMA ANINI UNUTAMAM
Goril gözlemi sizde ne gibi izler bıraktı?
- Grup liderimiz komik bir adamdı. Goril ailesinin izini sürerek önümüzde yürüyordu. Sık bambuların arasında tek sıra ilerliyorduk. İlk bir saatlik yürüyüş sırasında her molada rehberimiz goril taklidi yaparak onların nasıl beslendiklerini eğlenceli şekilde anlatıyordu. Çok güldük. İki saat sonra telsizden yakınlarımızda bir goril ailesi olduğu bildirildi. Yakındaki bir kampa çantalarımızı bıraktık, sadece fotoğraf makinelerimizi almamız istendi. Goriller insan gibi, devasa yaratıklardı. İlk karşılaşma anımı hiç unutamayacağım. Yanlarına 7 metreden fazla yaklaşmamız yasaktı. Fakat onlar bu yasaktan habersizdi. Goriller yaklaşınca insanlar uzaklaşıyordu. Her ailenin gümüş sırtlı bir reisi var. Gorillerin sırt tüyleri 11 yaşında beyazlamaya başlıyor. Yani olgunlaşıyorlar. Sabyinyo Ailesi’nin reisi 220 kilo
Saldırganlaşmalarından korkmadınız mı?
- Saldırgan değiller. Kızdırmamak yeterli. Zaten korucular azami dikkat gösteriyor. Hayvanları çok iyi tanıyorlar. Onlar gibi ses çıkarıp, taklit ediyorlar. Gorillerden de karşılık alıyorlar.
YAŞADIKLARI VAHŞETE KARŞIN HEPSİ GÜLERYÜZLÜ
Goril safarisinden sonra ne yaptınız?
- Ruanda’daki son durağımız Kivu Gölü’ydü. Volkanik bir göl, zenginlerin yazlık mekanı. Ruanda - Kongo sınırında. Yorucu ve heyecanlı birkaç günden sonra kumsalda ayaklarımızı uzatıp huzurla biralarımızı yudumladık.
Ruanda’da en çok hoşunuza giden neydi?
- Bu kadar küçük bir ülkenin bu kadar büyüleyici olabileceğini önceden tahmin etmek imkansız. Doğası yemyeşil, her yerde muz ağaçları var. Etrafta çöp yok. Halkı çok güler yüzlü. Dilenmiyorlar. Bunca vahşetten sonra nasıl bu kadar güler yüzlü, dost olduklarını anlamak zor. İçecek temiz suları, elektrikleri, kapılı, pencereli evleri bile yok üstelik. Yol kenarlarında sarı bidonlarla su taşıyan çocuklar hâlâ gözlerimin önünde. Biri bile el sallamadan geçmedi. Çikolata ikram etmek istediğinizde, “vermeyin çünkü tadını bilmezler” deniliyor.
Ruanda’ya gideceklere ne önerirsiniz?
- Sarı humma, menenjit, kolera, tetanoz, hepatit A ve B, çocuk felci aşısı yaptırmak gerekiyor. Her gün bir sıtma tableti aldık, dönüşte bir hafta devam ettik. Yanınıza mutlaka sinek kovucu alın. Fakat gördükleriniz tüm bu zahmete değecek.