‘Gülümseyin, dünyanın ortasındasınız...’
Nasreddin Hoca’nın kabri önünde belediye, koca bir levhaya “Gülümseyin, dünyanın ortasındasınız” yazmış. Batı Cephesi Karargâh Müzesi’ni gezerken hep benzer bir duyguyu içimde duyarım: “Saygıyla izleyin! Vatanın kurtuluşunu simgeleyen bir mekândasınız...”
Konya, Türkiye’nin sadece yüzölçümü olarak en büyük değil, geniş coğrafyasının farklı özellikleriyle de en ilgi çekici illerinden biri. Merkezde birbirinden güzel Selçuklu yapılarının yanı sıra Mevlana Celaleddin Rumi Türbe ve çevresi, Beyşehir’de tevazunun zarafetini cisimleştiren -ve bence- Anadolu’nun en güzel Selçuklu Camii olan Eşrefoğlu Camii, göl kıyısında Kubad’Abad Sarayı, Ereğli yakınlarında Hititlerin görkemli eserlerinden olan İvriz Kaya Anıtı, her biri başlıbaşına görmeye değer yerlerin ilk akla gelenleri.
Akşehir, bu geniş toprakların en yeşil ve en renkli köşelerinden biri, belki birincisidir. Bilirsiniz, dünyaca ünlü Nasreddin Hocamız burada yaşamış; yemyeşil bir yoldan girilen şehir mezarlığında karşınıza çıkan, her yanı açıkken orta yerinde kocaman bir kapı bulunan mezarın ona ait olduğu kabul edilir. Son yıllarda kabrin dört yanını demir korkulukla korumaya almışlar. Umarım Hoca’nın ruhu, -dünyanın ne kadar maddileştiğini anlayarak- onun mizahına yapılan bu iyi niyetli müdahaleyi bağışlar.
Gülmece Parkı
Kabristanın karşısındaki parkta, dillere destan öykülerini simgeleyen heykel kompozisyonları var. Sanat açısından çok görkemli olmasalar da içtenlikli, sevimli çalışmalar. En başta ünlü kazanı ve her köşede Nasreddin Hoca ve emektar merkebi. ‘Gülmece Parkı’ özellikle çocukların çok ilgisini çeken, bol bol fotoğraf çektirdikleri bir yer olmuş. Nasreddin Hoca ile ilgili bilgi panolarında onun ünlü bir mizah ustası olduğu yazılıyor. Bu tanımlama doğru ama eksik. Nasreddin Hoca, güler yüzlü bir anlatımla olayları düşünmemizi, anlamamızı, ders almamızı sağlayan bir bilge kişidir. Örneğin, ‘kazan’ öyküsünde insanların işlerine geldiğinde yalanı sorgulamama ikiyüzlülüğünü, ‘kürk’ öyküsünde toplumun mevkiye, makama yaltaklanmasını, ‘fil’ öyküsünde gücün karşısında yılgınlığını anlatır. O, bir bilgedir, Anadolu’nun, acıyı bal eylemesini bilen güler yüzlü filozofudur.
Batı Cephesi Karargâh Müzesi
Akşehir, Nasreddin Hoca ile özdeşleşmiş bir şehir. Ama ondan ibaret değil. Kurtuluş Savaşımızın önemli karargâh merkezlerinden biri. 1921 sonundan 1922 sonbaharına, 9 Eylül’de İzmir’de zafere ulaşan günlere kadar Batı Cephesi Karargâhı Akşehir’dedir. Mustafa Kemal Paşa, 1922’nin temmuzunda iki kez Akşehir’e gelmiş, Büyük Taarruz’un harekât planları burada yapılmış. Bu çalışmaların yapıldığı eski belediye binası, 1966’dan bu yana ‘Batı Cephesi Karargâhı Müzesi’ olarak ziyaretçilerini kabul ediyor. Nasreddin Hoca’nın kabri önüne belediye, kocaman bir levhaya -onun ünlü deyişine gönderme yaparak- “Gülümseyin, dünyanın ortasındasınız” yazmış. Karargâh Müzesi’ni her gezdiğimde hep benzer bir duyguyu içimde duyarım: “Saygıyla izleyin! Vatanın kurtuluşunu simgeleyen bir mekândasınız.” Akşehir’de Karargâh Müzesi’nden başka Nasreddin Hoca Etnografya Müzesi, Taş Medrese Taş Eserler Müzesi gibi bölgenin yaşam kültürü ile ilgili müzeleri, Ulu Cami gibi tarihi eserlerini gezebilir, Hıdırlık Tepesi ve Kent Ormanı’nda mola verebilir, Konya coğrafyasına göre oldukça yeşil sayılabilecek bu alanlarda yerel tatların keyfini çıkarabilirsiniz.
Yıldırım Bayezid’in öldüğü zindan
Şehrin yamaçlarındaki eski sokaklar, çok sayıda geleneksel Anadolu evinin bütün sevimliliği ve sıcaklığı ile sizi içine çeker. Ancak bu eski yerleşim alanlarında hüzünlü sürprizler var. Yukarı mahalledeki (yanılmıyorsam Anıt Mahallesi’nde) Selçuklu yapısı Ferruh Şah Mescidi’nin mahzeninde Osmanlı Sultanı Bayezid (Yıldırım) hapsedilmiş ve burada ölmüş. İntihar rivayetini Osmanlı tarihçileri yakıştırmıyor. Bayezid’in ölüm haberi üzerine çevrede (muhtemelen Eğirdir’de) bulunan Emir Timur Akşehir’e gelmiş. Mısır’dan gelen elçilerin ve bazı Anadolu beylerinin bağlılık beyanlarını burada kabul etmiş. Mekânı ve hele zindanı gördüğümde, Anadolu Hisarı’nı yaptıran, Niğbolu fatihi Osmanlı padişahının bu acı sonunu düşünerek derin bir hüzün duymuştum. Bugün de aklımdadır.
Hoşgörü ve iyimserliğin yurdu
Bu eski sokakların, tarihi yapıların ve ünlü arastasının sağlıklaştırmaları yapıldığında Akşehir’in Göller Bölgesi’nin en ilgi çekici yerleşimlerinden biri olacağına inanıyorum. Akşehir, sadece doğası ve tarihi ile değil, insanının güler yüzlü, hoşgörülü ve iyiliksever yapısı ile de daha çok bilinmeyi, tanınmayı, ziyaret edilmeyi hak eden bir yurt köşesi. Yıllardır, Antalya’ya giderken yolumu Akşehir’den geçirmeye çalışır, şehrin bu iyimser havasında hep Nasreddin Hoca’nın güler yüzünü görürüm. 2012’de katıldığım Nasreddin Hoca Anma ve Mizah Günleri’nde bu düşüncemi yüksek sesle ifade ettiğimi anımsıyorum. Umarım o zaman Akşehir için ivedi gördüğümüz ve tasarladığımız işler aksamadan devam eder ve Anadolumuzun bu güzel yöresi çoktan hak ettiği bilinirliğe tez vakitte kavuşur.
İşin hüzün verici yanı, Akşehir’de geleneksel şenlikler artık o ünlü göle maya çalma ritüeliyle başlayamıyor. Çünkü Akşehir Gölü, küresel ısınmanın ve bizim uzun yıllardır süregelen çevre duyarsızlığımızın ilk kurbanlarından. Konya bozkırında ‘nazar boncuğu’ gibi dururken şimdi bir çorak görüntüye dönen Meke Gölü ya da her gördüğümde içimi acıtan Burdur Gölü gibi...