GeriSeyahat Gelincikler solmadan ışıklı dağa doğru
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Gelincikler solmadan ışıklı dağa doğru

Gelincikler solmadan ışıklı dağa doğru

Işığa, yani Ganos’a yolculuk yapıyoruz. Güneş, toprak ve gölgenin çocuğu olan üzümün ve şarabın da merkezi.

Ganos, Tekirdağ Kumbağ ile Şarköy arasında yer alan dağın adı. "Kutsal ışık" anlamına geliyor. Marmara Bölgesi’nde güneş ve gölgenin en güzel olduğu yer burası. Güneş, toprak ve gölgenin çocuğu olan üzümün ve şarabın da merkezi.

Vadilerinde kurulmuş birbirinden güzel köyleri, dantel gibi kıyıları, yüce dağ başlarındaki yaylalarıyla sanki biraz Kaz Dağları, birazcık da Toroslar gibi. Trakya’da ulaşımı en zor olan bölge. Uçurumların kenarından teğet geçen toprak yollardan dolayı yolcuların korkulu rüyasıydı. Son iki yılda yollar genişletildi, ıslah edildi. Ben de bu güzel köyleri size anlatmak için Ganos Dağı’nın yüreğine gittim. Trakya’nın en güzel köylerinden geçtim, konakladığımız yerlerde Şiraz, Kalecik Karası gibi şaraplardan içtim. Bağların arasında dolaştım, gelincik tarlalarında yuvarlandım. Henüz gelincikler solmadan siz de gidesiniz diye bu yazıyı yazdım.

Dağ aynı dağ ama üç farklı ismi var: Ganos, Tekfur ve Işıklar. İlk coğrafya kitabını yazan Strabon’a göre bu dağın eteklerinde ilk kent yerleşimi MÖ 1. yüzyılda kurulmuş. Bir Yunan kolonisi olan bu yeni şehir Ganos adını almış ve sırtını yasladığı dağa da ismini vermiş. Ganos "ışık" anlamına geliyor. Tekfur ise Bizans valilerine verilen isim. Bizanslılar döneminde Trakya’yı yöneten, görece bağımsız ve güçlü valinin sarayının Tekfur Dağı’nın eteklerinde olduğu söyleniyor.

Tekirdağ da ismini işte bu Tekfur Dağı’ndan alıyor. Yüzyıllardır kullanılan bu adlar 1960’lı yıllarda yapılan yer isimlerinin Türkçeleştirilmesi furyasında değiştirildi. Ve dağın adı Işıklar oldu. Aynı yıllarda Istranca Dağları’nın adı da Yıldız Dağları’na dönüştürüldü. Ama yöre halkı bu saçmalığa pek itibar etmedi. Trakya tarihine damgasını vurmuş, efsanelere girmiş olan bu yüce dağlar Ganos ve Istrancalar olarak anılmaya devam ediyor.

UÇSUZ BUCAKSIZ ÜZÜM BAĞLARI

Dağ silsilesinin bulunduğu alana beş ayrı noktadan giriş var. Kumbağ, Yazır Köyü, Çanakçı, İnecik ve Şarköy girişi. Hepsi birbirinden güzel. Ama Şarköy’den girerseniz dağın çok uzağına düşersiniz. Aracıyla gelmeyenler için Tekirdağ merkezden ve Şarköy’den köylere işleyen minibüsler bulunuyor. Ben Kumbağ ve Yazır üzerinden giden yolu kullanmanızı tavsiye ederim. İstanbulluların gözde tatil yeri Kumbağ son yıllarda çok değişti. Son yerel seçimde başa geçen Kumbağ Belediye Başkanı Sami Eren, koltuğunda oturmayı pek sevmeyen bir yerel yönetici. Durmadan çalışıyor. Eren’den önce kasabanın kanalizasyon sistemi olduğu gibi denize pompalanıyordu. Kıyı şeridi kokudan oturulmaz hale gelmeye başlamıştı. Eren, belediyenin bütçesinin büyük bir bölümünü biyolojik arıtma sistemine yatırarak tüm kanalizasyon ve atık suyu kolektörlerle sisteme entegre etti. Böylece ekolojik denge yeniden kazanıldı, deniz temizlendi, kıyılar kurtarıldı.

Ganos Dağı, Kumbağ’ın batı çıkışından itibaren başlıyor. Kasabadan iki kilometre kadar yol alınca sizi muazzam bir orman karşılıyor. Çamların arasından kıvrıla büküle ilerleyen yolda yaklaşık yedi kilometre ilerledikten sonra Yeniköy’e varıyorsunuz. İkinci yol ise Tekirdağ’ın hemen çıkışındaki tepede bulunan ve içinde Namık Kemal heykelinin olduğu benzin istasyonunun karşısından başlıyor. Karahisarlı, Yayabaşı ve Yazır köylerini geçtikten sonra Naip’e ulaşıyor.

Naip, bölgenin en güzel köylerinden biri. Verimli toprakları uçsuz bucaksız üzüm bağları ve meyve bahçeleriyle kaplı. Seralarında mevsimine göre, salatalık ve mis kokulu domatesler bulmak mümkün oluyor. Köydeki bir fırında, yörenin buğdayından üretilen lezzetli Selanik ekmeği satılıyor. Naip ve çevresindeki köylerde Selanik, Filibe, Rusçuk göçmenleri oturuyor. Köylüler Selanik ekmeğini kendi evlerinde yapıyorlardı. Son yıllarda küçük ev fırınlarının, tandırların pabucu dama atıldı. Buraların insanı da bize dayatılan o lezzetsiz, saman gibi beyaz ekmeğe iltifat eder oldu. Naip fırını sayesinde katkısız buğdaydan üretilen bu ekmek yeniden sofralara girmeye başladı.

NİŞANTEPE’DEN UÇ UÇMAKDERE’YE İN

Naip’i geçtikten sonra dağın yamaçlarına doğru tırmanmaya başlıyorsunuz. Köyün çıkışındaki yol çatallanıyor. Sağdan giderseniz 6 kilometre sonra Işıklar Köyü’ne, 10 kilometre sonra Oruçbeyli’ye ulaşıyorsunuz. Eğer hemen dağın içlerine doğru uzanmak istiyorsanız bu yolu tercih edin. Ama, hayır ben köylere doya doya zirveye doğru uzanacağım diyorsanız sola dönün. Bu yol sizi, Kumbağ’dan gelen orman yoluyla buluşturup uçurumların başladığı Yeniköy’e çıkaracak. Yeniköy’de biraz oyalanmanızı, soluklanıp köy kahvesinde bir çay içmenizi, eğer severseniz keçi peyniri almanızı tavsiye ederim.

Yeniköy’ü geçtikten sonra biraz sonra Nişantepe Yamaç Paraşüt Sahası’na giden yol ayrımına varırsınız. Ganos Dağı, Tekirdağ Valisi Aydın Nezih Doğan’ın ve Şarköy Kaymakamı Mümin Heybet’in gayretleriyle bu yıl ilk kez yamaç paraşütçülerine açıldı. Hıdrellez günü yapılan ve 150’ye yakın paraşütçünün Tekirdağ semalarında gezindiği bu etkinlik bundan sonra geleneksel hale getiriliyor.

Trakya’nın en yüksek zirvesi 1031 metreyle Istranca Dağları’nda yer alıyor. İkinci yüksek noktası ise 945 metreyle Ganos zirvesi. Yamaç paraşütçülerinin uçtuğu yükseklik ise denizden 600 metre yükseklikte yer alan Nişantepe platosu. Bu tepeden kalkış yapan paraşütler, Uçmakdere’nin dünya güzeli koylarından birine iniş yapıyor.

Yolun denize doğru alçalan bu noktasından sonra uçurumlar başlıyor. Tekirdağ Valiliği, son iki yıl içinde 2 trilyona yakın bir harcama yaparak, insanın ilk yerleştiği zamandan bu yana geçit vermeyen bu dağın uçurumlarındaki yolu genişleterek ıslah etti. Ve artık Trakya’nın en güzel köyündesiniz. Durun ve bu güzelliğin tadını çıkarın.

RENK CÜMBÜŞÜ VE OKSİJEN SERSEMLİĞİ

Bu köyü gördüğünüzde bir yandan sevinecek, diğer yandan son derece kederleneceksiniz. Sevineceksiniz çünkü, bu ülkeyi sevmek için sayısız nedenden biri olan Uçmakdere’nin güzelliğini göreceksiniz. Üzüleceksiniz ve kendi kendinize, "bu köy Fransızların, İtalyanların elinde olsa dünya turizminin gözdelerinden biri olurdu" diyerek bir kere daha o malum geyiğin ağına düşeceksiniz. Üç-dört asır önce yapılmış olan evler bir mimari harikası. Dünyanın başka hiçbir yerinde bir eşine daha rastlayamayacağınız bu mimari mirasın büyük bir bölümü yıkıntıya dönüşmüş. 20. yüzyılın başında köyde bulunan 450 binadan geriye 30-40 tane ev kalmış. Kaymakamlık elindeki sınırlı olanaklarla bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ama gücü yetmiyor. Bu yıl içinde tüm köyü kapsayan bir projeyi hayata geçirmek için hazırlık yapılacak. Bakalım sonra neler olacak.

Uçmakdere’nin kuzeyinden Ganos Dağı’nın yaylalarına çıkan yola girerseniz, bir renk cümbüşüyle karşılaşıp oksijen sersemi olacaksınız. Asırlık ıhlamur ağaçlarının gölgesinden geçen güzergahta, yüzlerce renk ve çeşitte çiçeklerle karşılaşacaksınız. Zirvedeki gölde sizi su bitkilerinden oluşan bir sürpriz bekliyor. Nilüferler, su laleleri ve su papatyaları, nergisler, yabani sümbüller ve daha niceleri. Keşke akşam olmasa, keşke gün bitmese diye söylenecek ve buraları daha önce görmediğiniz için kendinize hayıflanacaksınız.

False