Nurgül BÜYÜKKALAY / Instagram:@nurgulbuyukkalay | Fo
Torosların eteklerinde saklanan bir mücevher
Çok yükseklerde bir dağın eteklerinde çok güzel bir medeniyet kurulmuş zamanında, Sagalassos… Adını Hititlerin bir kolu olan Luwilerden aldığı varsayılır. Bu güzel antik kent ulaşımının zor olması ve sık kullanılan yollar üzerinde yer almamasından dolayı geç keşfedilmiş. Sagalassos öyle bir tepeye kurulmuş ki, yukarı çıkınca tüm manzarayı kucaklayıp işte buraların kralı benim hissine kapılıyorsunuz. İşte Sagalassos hakkında detaylar…
Çok yükseklerde, tıpkı Olimpos gibi bir dağın eteklerinde, tanrı/çalara yakışacak güzellikte bir kent kurulmuş; Bembeyaz taşlarıyla gün ışığında adeta bir mücevher gibi parlayan bu kentin adı Sagalassos… Anadolu’daki antik kentler arasında gerek coğrafi konum gerekse bugüne ulaşan antik yapılar bakımından en etkileyici yerlerden biri olan kent, günümüzde anlamı bilinmeyen adını, Hititlerin bir kolu olan Luwilerden alıyor.
En ilgisiz kişiyi bile etkilemeyi başarabilecek düzeyde bir ihtişama sahip olan Sagalassos, ulaşımının yükseklikten ötürü zor olması ve sık kullanılan yollar üzerinde olmamasından ötürü geç keşfedilmiş olsa da bizzat bu durum, kentin aynı derecede iyi korunmuş olmasını, bir avantaj olarak beraberinde getiriyor.
Sagalassos öyle bir yere kurulmuş ki, kentten baktığınızda gökyüzünde ve yeryüzünde ne varsa tüm manzarayla kucaklaşabiliyorsunuz. Geçmişi milattan önce 3 bin yılına kadar uzanan ve 2009’da UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne giren Sagalassos, ziyaretçilerini 5 bin yıllık sokaklarında tarihi bir yolculuğa çıkarıyor.
Yolda giderken neden bu kadar tepeye ve ulaşılması zor bir yere kurmuşlar bu kenti diye düşünüyorum. Dağa çıkıp manzarayı gördükten sonra bu soru kendiliğinden cevap buluyor. Bölgedeki suyun bolluğu ve güvenlik kaygısı da şehrin bu kadar yüksekte kurulmasının sebepleri arasında. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari kalıntılarla dolu bir kent Sagalassos.
Nasıl hayatlar yaşanmıştır, o dönemde burada yaşamak nasıl olurdu acaba gibi sorular aklınızı meşgul ediyor bolca. Dünyada en yükseğe kurulmuş antik tiyatronun burada olduğu söyleniyor. Yüzyıllardır birçok medeniyetin su içtiği devasa Antoninler Çeşmesi ağzı açık bırakacak güzellikte. Havadaki bulutlar ise tepede kurulmuş bu kente ayrı bir güzellik katıyor. Muhteşem fotoğraflar çekeceğinize şüphe yok.
O dönemde ‘Pisidia’nın birinci kenti’ unvanını almış Sagalassos. Sonraki yüzyıllarda ise deprem ve veba salgınlarıyla sarsılıyor ve giderek terk ediliyor. Unutulan bu kentin ilk tespiti 1706 yılında Fransız gezgin Paul Lucas tarafından yapılıyor.
Hayran bırakan 2 bin yıllık çeşme
Sagalassos’ta Helen uygarlığından çok Roma dönemine ait eserler göreceksiniz. Kentin önemli eserleri şu şekilde; Antoninler Çeşmesi, Neon Kütüphanesi, Tiberius Kapısı, Heroon, Kent Meclisi, Ares-Herakles-Zes-Athena ve Poeidon büstleri, Marcus Aurelius ve Adrian Heykelleri, İmparatorluk Hamamı ve Tiyatro.
Ben en çok devasa Antoninler Çeşmesi’ne hayran kaldım. İnanılmaz muazzam bir yapı. Yedi farklı taştan yapılmış ve taşların işlemeleri çok estetik. Çeşme, Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında yaptırılmış. Dağdan gelen doğal kaynak suyu 2010 yılından beri tekrar bu 2 bin yıllık çeşmede şelale gibi akıyor.
Dans eden kız figürleri var bu anıtta. Antik kentin tiyatrosu ise dünyanın en yüksek tiyatrolarından biri ve kesinlikle görülmeye değer. Antalya’da yer alan yine yüksek bir dağın üzerine kurulmuş muhteşem antik kent Termessos’un tiyatrosundan çok etkilenmiştim. Sagalassos’un tiyatrosu da bana aynı duyguları yaşattı.
Son dönemin popüler destinasyonu olan Salda Gölü’ne seyahat etmeyi düşünenler mutlaka bu antik kenti de ziyaret listesine almalılar. Sagalassos’a uğramayın, bizzat buraya gitmek için bir plan yapın pişman olmazsınız. Yolda giderken keçileri otlatan yörükler çıkacaktır karşınıza. Durup sohbet edin, hikâyelerini dinleyin. Sagalassos Antik Kenti Ziyaret Saatleri 07.30-18.00 (yaz aylarında 19.00), giriş ücreti 10 TL.