Hürriyet Seyahat | Fotoğraflar: Alamy
Taş devrinde gibi yaşıyorlar! Ağaç kabuklarından öyle şeyler yapıyorlar ki...
Dünya üzerinde farklı kültürlere, farklı değerlere sahip bilinmeyen kabilelerin şaşırtıcı özellikleri oldukça ilgi çekiyor. İletişim çağından uzak, kendi başlarına yaşam mücadelesi veren, çöllerde ya da balta girmemiş ormanlarda yaşayan kabileler hepsi. Hepsinin ilginç hayatları dışında çok farklı gelenekleri de var. Bu bilgiler sizi çok şaşırtacak…
Yaşayışları, dilleri ve kültürleri hakkında çok fazla bilgi bilmediğimiz insanlar: Rabariler, Konyaklar, Huliler ve daha fazlaları… Son yıllarda gezginler ve fotoğrafçılar tarafından kabilelerin hayatları oldukça çok ilgi görüyor. İşte o kabileler ve sıra dışı gelenekleri...
SÜRGÜN EDİLDİLER ŞİMDİ İSE…
Batı Hindistan'da varlıklarını sürdürmeye çalışan Rabariler 1000 yıl kadar önce İran platosundan sürgün edilmiş bir topluluk. Yaşadıkları sürgün sonrasında göçebe bir hayata adapte olan Rabariler, Ay'ı kutsal görür ve dolunay gecelerinde renkli kıyafetleriyle Ay'ı selamlarlar.
Batı Hindistan'da varlıklarını sürdürmeye çalışan Rabariler 1000 yıl kadar önce İran platosundan sürgün edilmiş bir topluluk. Yaşadıkları sürgün sonrasında göçebe bir hayata adapte olan Rabariler, Ay'ı kutsal görür ve dolunay gecelerinde renkli kıyafetleriyle Ay'ı selamlarlar.
Kadınlarda gümüş takılar ve dövmeler ellerde ve yüzlerde olmazsa olmazdır. Erkeklerde ise bıyık bırakmak önemli bir ritüeldir. Kendi kültürlerine göre Ay’dan gelen Rabariler'in İran'dan sürgün edilmeden önce bu bölgeye de yine göçle geldikleri biliniyor.
TAŞ DEVRİNDE GİBİLER
Endonezya'da Güney Papua’da yağmur ormanının derinliklerinde yaşayan ilkel bir kabile Korowailer. Hâlâ taş devrinde gibiler. Üzerlerinde giysi yok. Ağaçların tepesinde yaşıyor, yaprak yiyor ve vahşi hayvanları avlayarak besleniyorlar. Ağaç tepelerinde yaşamalarının sebebi sellerden ve zararlı canlılardan korunmak olan kabile üyelerine bu şekilde düşmanları da erişemiyor.
Endonezya'da Güney Papua’da yağmur ormanının derinliklerinde yaşayan ilkel bir kabile Korowailer. Hâlâ taş devrinde gibiler. Üzerlerinde giysi yok. Ağaçların tepesinde yaşıyor, yaprak yiyor ve vahşi hayvanları avlayarak besleniyorlar. Ağaç tepelerinde yaşamalarının sebebi sellerden ve zararlı canlılardan korunmak olan kabile üyelerine bu şekilde düşmanları da erişemiyor.
Kille sıvadıkları palmiye yaprakları ve ağaç kabuklarını çatı yapımında kullanıyorlar. Evin inşasında tüm aile üyeleri çalışıyor, taşınma esnasında ise evcil hayvanlar dahil olmak üzere herkes devasa merdiveni tırmanarak yuvaya kavuşuyor. Yeni evi kutsamak için bir ateş yakılıyor ve orman selamlanıyor. Hâlâ yamyam hayatı sürdükleri için kötü bir üne sahipler ancak bu mimari harika sayılabilecek ağaç evlerinin neredeyse gölgesinde kalıyor. Yaşadıkları çevreyi çok iyi tanıyorlar, atalarından kazandıkları deneyimler sayesindeyse yeteneklerini geliştirmişler. Korowai kabilesi ile ilgili en enteresan gerçekler ise şu: Korowailer ‘Khakhua’ adında kötü bir ruhun var olduğuna inanıyorlar. Aslında bu durum bir gelenek… Dış dünyayı merak ederek bölgeden ayrılan ve döndüğünde kabile tarafından kabul edilmeyen Boas bu geleneği şöyle anlatıyor: “Khakhua öldürmek istediği kişilerin yakını ya da arkadaşı kılığına girer, onlar uykudayken iç organlarını yemeye başlar. Organların yerine küller koyar, böylece kurbanlar hiçbir şey fark etmez.
Khakhuanın kim olduğu ortaya çıkarsa, bu defa kurban o olur. Kalbine bir ok saplanır ve diğerleri tarafından yenir.” Hastalık nedeniyle ölmek üzere olan kabile üyeleri, ölümlerinden sorumlu tuttukları bir erkeğin adını fısıldıyor. Böylece yeni ‘kurban’ belirlenmiş oluyor. Korowailer yalnızca kötü ruhları yediklerine inanıyor, bu nedenle başka herhangi bir nedenle insan öldürmüyorlar. Aynı zamanda çocuklar khakhua avına dahil edilmiyor. Keşfedilmelerini izleyen yıllar boyunca, dış dünyayla kurdukları temaslar ise bu geleneği neredeyse yok etmiş durumda. 1970'lerde Johannes Veldhuizen ve Henk Venema adlı iki Hollandalının başını çektiği bir grup, ilk kez Korowai kabilesiyle iletişime geçmişti. Korowai, bilinen son yamyam kabile olduğuna ilişkin haberlerin çıkmasının ardından da üne kavuşmuştu.
Khakhuanın kim olduğu ortaya çıkarsa, bu defa kurban o olur. Kalbine bir ok saplanır ve diğerleri tarafından yenir.” Hastalık nedeniyle ölmek üzere olan kabile üyeleri, ölümlerinden sorumlu tuttukları bir erkeğin adını fısıldıyor. Böylece yeni ‘kurban’ belirlenmiş oluyor. Korowailer yalnızca kötü ruhları yediklerine inanıyor, bu nedenle başka herhangi bir nedenle insan öldürmüyorlar. Aynı zamanda çocuklar khakhua avına dahil edilmiyor. Keşfedilmelerini izleyen yıllar boyunca, dış dünyayla kurdukları temaslar ise bu geleneği neredeyse yok etmiş durumda. 1970'lerde Johannes Veldhuizen ve Henk Venema adlı iki Hollandalının başını çektiği bir grup, ilk kez Korowai kabilesiyle iletişime geçmişti. Korowai, bilinen son yamyam kabile olduğuna ilişkin haberlerin çıkmasının ardından da üne kavuşmuştu.
Kabilenin bulunduğu nokta, Brezilya'nın kuzeybatısında Peru sınırı yakınlarındaki Acre eyaletindeki Amazon ormanlarının içinde. Kabile üyeleriyle birlikte evlerin de yer aldığı fotoğraflarda, yerlilerin kendilerine yaklaşan helikopterden rahatsız oldukları göze çarpıyor. Brezilyalı fotoğrafçı, deklanşöre bastığı anları "Makinemi aldım ve fotoğraf çekmeye başladım. Neler olduğunu düşünmek için fazla vaktim yoktu" sözleriyle anlattı.
Vücudunda yaralar oluşana dek uygulanan gelenek, kızların arkadaşlarına olan bağlılığını simgeliyor.
ÖLÜLERİ MEZARDAN ÇIKARIP GİYDİRİYORLAR
Endonezya'nın Güney Sulawesi Bölgesi'nde ‘Ma'nene’ olarak adlandırılan ritüel, tüyleri diken diken ediyor. Bölgede yaşayanlar her üç yılda bir ölülerine olan saygılarını göstermek ve onları onurlandırmak için mezarları açıyorlar.
Açılan mezarlardan çıkarılan ölülerin üzerlerindeki giysiler temizleniyor, gerekirse yenileri giydiriliyor. Aile üyeleri ölmüş akrabalarının mezarlarını tek tek açıp, cesetleri dışarı çıkarıyorlar. Sonrasında da ölülerini yeni giysileriyle birlikte kasabanın etrafında yürütüyorlar.
Endonezya'nın Güney Sulawesi Bölgesi'nde ‘Ma'nene’ olarak adlandırılan ritüel, tüyleri diken diken ediyor. Bölgede yaşayanlar her üç yılda bir ölülerine olan saygılarını göstermek ve onları onurlandırmak için mezarları açıyorlar.
Açılan mezarlardan çıkarılan ölülerin üzerlerindeki giysiler temizleniyor, gerekirse yenileri giydiriliyor. Aile üyeleri ölmüş akrabalarının mezarlarını tek tek açıp, cesetleri dışarı çıkarıyorlar. Sonrasında da ölülerini yeni giysileriyle birlikte kasabanın etrafında yürütüyorlar.
Yerel halk, öleli yüzyıllar olsa bile aile üyelerinin hâlâ kendileriyle birlikte olduğuna inanıyor. Ölümlerinden sonra iyi korunan cesetler mezarlarından çıkarılıp, giysiler değiştirildikten sonra kasabayı geziyor ve sonrasında tekrar mezarlarına dönüyorlar.
KENDİ DİLLERİ VAR
Berberiler, bugünkü Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas'ı içine alan Kuzey Afrika'nın bilinen en eski yerli halkı. Bazı mağara resimlerinin bulunmuş olması, Berberiler'in bu paleolotik toplulukların soyundan gelmiş olabileceği tezini güçlendirmekte.
Berberiler, bugünkü Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas'ı içine alan Kuzey Afrika'nın bilinen en eski yerli halkı. Bazı mağara resimlerinin bulunmuş olması, Berberiler'in bu paleolotik toplulukların soyundan gelmiş olabileceği tezini güçlendirmekte.
Berberilerin ‘Berberice’ adını verdikleri bir dile sahipler. Bu dilin alfabesi bugünkü İbraniceye oldukça benzemekte…
‘KAFATASI AVCILARI’ OLARAK BİLİNİYORLAR
Hindistan’ın kuzey doğusundaki Nagaland eyaletinde yaşayan 16 kabilenin en büyüğü olan Konyaklar savaşçı bir kabile. Geçmişte köyler arası kavgalardan yararlanarak toprak ve iktidarı ele geçirmişler. Düşmanlarının saldırısını önceden görmek için de köylerini dağın tepesine kurmuşlar. Konyakların geçmişi yüzyıllar öncesine dayanıyor. 1940’lardaki yasağa değin kafatası avcılıklarıyla meşhur olmuşlar.
Hindistan’ın kuzey doğusundaki Nagaland eyaletinde yaşayan 16 kabilenin en büyüğü olan Konyaklar savaşçı bir kabile. Geçmişte köyler arası kavgalardan yararlanarak toprak ve iktidarı ele geçirmişler. Düşmanlarının saldırısını önceden görmek için de köylerini dağın tepesine kurmuşlar. Konyakların geçmişi yüzyıllar öncesine dayanıyor. 1940’lardaki yasağa değin kafatası avcılıklarıyla meşhur olmuşlar.
Düşmanını öldürüp kafasını koparmak genç erkekler için yetişkinliğe adım atmanın kanıtı olarak görülüyordu. Başarının ödülü ise yüze yapılan dövmeler. Nagaland’da son kafatası avcılığı 1969’da olmuş. Her Konyak evinde avlanan hayvanların kafatasları birer gurur kaynağı olarak sergileniyor. Kafatası avcılığı döneminde insan kafatasları da sergileniyordu fakat yasak yürürlüğe girince geçmişin bu izleri toprağa gömüldü.