Tuba KÖSEOĞLU OKÇU
Kafayı dinlemek için en doğru adres: Yeşilyurt Köyü
Hafta sonu her şeyden uzaklaşmak mı istiyorsunuz? Kafanızı dinlemek, doğayla baş başa kalmak, dingin ve sakin birkaç gün mü geçirmek istiyorsunuz? Şöyle kitabıma dalayım, müziğimi dinleyeyim, ruhumu dinlendireyim mi diyorsunuz?... O zaman hafta sonu gezilecek yerler listesinde doğru adres, hiç tartışmaya bile gerek yok, Küçükkuyu'nun Yeşilyurt Köyü...
Eski adıyla Büyük Çetmi'de, gayri müslim ve müslüman mahallerinin hepsi taş evlerden oluşuyormuş ve bu doku da halen korunuyor. Köyde yerel nüfus oldukça azalmış, hatta yüzyıllık çam ağaçlarıyla çevrili okul bile artık kapanmış ama büyük şehirlerin koşuşturmasından kaçıp buraya yerleşen o kadar çok insan var ki, köy halen capcanlı. Kentlerden gelen bu göç, Yeşilyurt Köyü'ne çok farklı bir estetik nitelik kazandırmış.
Kahvehane deyip geçmemeli, burada gözlemeden mantıya yerel tatlar kullanılarak hazırlanmış leziz yemekler bulmak da mümkün. Sağ köşede bakkal var, gazeteden ekmeğe süte, günlük tüm ihtiyaçlar dışında Ege'nin ünlü zeytinlerini, zeytinyağlarını, evde yapılmış domates salçalarını, köylülerin topladığı kekikleri ve daha nice Ege zenginliğini de satıyor burası.
Daha profesyonel dükkanlar da var meydanda, oralarda da magnetler, kapı, pencere süsleri satılıyor. Köy meydanının en görkemli binası ise, eski bir kiliseden dönüştürülmüş küçük ama çok güzel bir cami...
Köyün en uç noktasındaki bu otelin (otel demeye dilim bile varmıyor, o derece ev gibi) her bir santimi özenle, itinayla hazırlanmış... Meydandan itibaren, köyün dar ve taş olduğu için hayli sarsıcı yollarından bir iki dakika ilerledikten sonra Manici Kasrı etkileyici taş binasıyla sizi karşılıyor.
Avlusuna adım attığınız anda ise, hiç abartmıyorum, bambaşka bir dünyaya giriyorsunuz. Şırıl şırıl bir su sesi geliyor süs havuzundan, inceden bir dingin müzik çalınıyor kulağınıza, dağlardan gelen buram buram taze kekik ve çam kokusu sizi karşılıyor. Hele de bir de yazın gelmişseniz, cırcır böceklerinin hoşgeldin şarkısı eşlik ediyor bu karşılama merasimine.
Burada hiçbir şey sıradan değil. Avludaki oturma düzeni, iç mekanlardaki detaylar, yiyecek ve içeceklerin servis ediliş şekli, yemekler, odalar... Her biri emek verilerek, özenle seçilmiş, hazırlanmış. Odaların her biri farklı bir dekorasyona sahip (her gidişimizde ayrı bir odada kaldığımız için, bizzat gördük). Televizyon yerine her odada şömine var.
Ortam öyle ki, sizi kendinizle, yanınızdaki kişiyle baş başa kalmaya, güzellikleri yeniden keşfetmeye yönlendiriyor... Akşamları terasta otururken karşıda dağların arasındaki Küçük Çetmi Köyü'nün ışıkları yanınca ortaya çıkan mükemmel manzarayı seyrederken ilham perilerinin bile size yaklaştığını hissedebilirsiniz.
Yemekleri bile kendine özgü Manici Kasrı'nın: akşam yemekleri set menü ama çeşit çeşit otlardan yapılmış zeytinyağlılar, ısırgan otlu köfteler, kızarmış elma tatlıları... Ve tabii ki bir de Sami Bey var.. Otelin her şeyi... Bir bakıyorsunuz telefonda rezervasyon taleplerini alıyor, bir bakıyorsunuz yanınızda sizinle derin bir sohbete dalmış, bir dakika sonra leziz bir şarap getirmiş size...
Bir de Küçükkuyu'nun içinde, biraz daha "beach" havası taşıyan, daha "şehir şehir" olan bir mekan var: Hasanaki. Burada hem balık, hem et yemekleri bulmak mümkün, hepsi de gayet leziz ama fiyatları İstanbul'daki Boğaz balıkçılarının fiyatlarını aratmıyor.
Ana caddedeki Adatepe Zeytinyağı Müzesi'ni de gezebilirsiniz, zeytin temalı objelerden zeytinyağına, zeytinyağından yapılma sabunlara çok zengin bir ürün yelpazesi olan müze mağazasından alışveriş yaparak köylülere maddi destekte de bulunabilirsiniz.