İpek EVCİ / Hürriyet Seyahat Gezgini | Fotoğraflar: İpek Evci, Alamy
Çölün ortasında büyüleyici güzellik: Huacachina
Huacachina… Okunuşu da yazılışı kadar zor olan bu minik yerleşim yeri Peru’nun en ilginç yeri... Birkaç yıl önce Machu Picchu deneyimimizden sonra rotayı Ica Çölü’ndeki minik vaha Huaccachina’ya gidebilmek için Lima’ya çevirmiştik. Öyle şeyler yaşadık ki… Bu yazımda size ailecek çok keyif alacağınız hem ilginç hem de çok hareketli bir rotadan bahsedeceğim.. İşte size Huaccachina gezi rehberi…
Huaccachina, Lima merkeze yaklaşık dört saat uzaklıkta, aslında süre kısalabilir fakat yol çalışmaları ve kural dinlemeyen Peru şoförleri sayesinde yol uzuyor. Lima’dan ortalama bir saat uzaklaştıktan sonra yol kenarlarında ara ara kum tepelerini görmeye başlıyorsunuz ve tabi Huaccachina’ya yaklaştıkça bu oran artıyor. Sonra birden kendinizi kum tepelerinin arasında göl kenarında buluyorsunuz. Ve işte nefesinizi kesen o an… Palmiyeler, göl ve gözünüzün görebildiği son noktaya kadar kum…
Bölgeye ayak bastığımızda şaşkınlığımızı gizlemeye ve “Bu göl yapaydır canım” diye bahaneler üretmeye çalışırken bölgenin rehberinden aldığımız bilgiyle etkilenmiştik. Göl ve yeşillikler doğal, suni değil. Hatta bir inanışa göre bu vahanın oluşumunda İnkalılar zamanında bir prense âşık olan prensesten bahsediliyor.
Hikâyede prensin ölmesinden sonra prenses o kadar gözyaşı döküyor ki, bu göl oluşuyor. Prensesin ağlamasını gizlice izleyen avcıyı fark eden prenses avcıdan bu gölün etrafını dolaşarak kaçıyor ve bu kaçışta gölü çevreleyen dev kumullar oluşuyor. Huaccachina’nın hikâyesi bu şekilde, gelelim işin eğlenceli kısmına. Bu kum tepeleri tam bir atraksiyon merkezi. Dilerseniz buggy denilen çöl araçlarıyla son hız çöl turu ya da sandboard yapabilirsiniz. “Ben daha sakin vakit geçirmek istiyorum” derseniz günün geceye döndüğü, havanın birden serinlediği Ica Çölü’nde gün batımının keyfini çıkarmanızı öneririm.
Biz ailecek gittiğimizde tüm bu alternatifler arasında seçim yapmaya çalışırken, oğlum Efe ile birlikte “Buggy riskli olabilir mi, sever mi, korkar mı?” diye düşünürken Efe seçtiği araçlardan birisine çoktan binmişti bile. Bu arabalarda çocuklar için ayrı bir kemer, kilit sistemi var. Hayatımda unutamayacağım anlardan birisini yaşamıştım o aracın içerisinde. Hız, rüzgâr, çıtır çıtır insanın yüzüne çarpan kum taneleri…
Tüm bu duygular içerisinde keyifle ilerlerken birden yavaşlamıştık ve tırmandığımız bir tepenin zirvesine park etmiştik aracımızı. Biz daha ne olduğunu anlamadan şoförümüz Carlos sanboardu arabanın bagajından çıkarmıştı. Aslında bunun için anlaşmamıştık kendisiyle, biz kardan sonra kumda kaymak nasıl olur diye çok merak etmiştik, kaymak da istemiştik fakat çocukla olduğumuz için bu alternatifi pas geçmiştik.
Eşimden sonra “Ben sıramı beklerken cesaret edebilir mi, denemek ister mi?” diye hiç düşünmediğim oğlum sıramı kapıvermişti elindeki minik board ile. Meğer biz hazırlanırken Carlos Efe’ye küçük boardu gösterip onu ikna etmiş, bizimkisi de dünden hevesliymiş.
Carlos’un verdiği tüm direktifleri dinleyip, boardun üzerine boylu boyuna uzanan oğlum kendisini bırakıverdi dik yokuştan aşağıya. Ve yine o tanıdık ses ve kahkahalar çınladı havada, bir tur daha, sonra bir kez daha… Yeterince yorulup tepeden yukarıya yürüyemeyeceğimiz aşamaya gelene kadar vakit geçirdik çölün ortasında. Bu güzel heyecanı çocuklu ailelere öneririm…
Günün kalan kısmını çölde ve vahadaki gölün kıyısında keyifle geçirmiştik. Göl kıyısında çölde gezen buggyleri, sandboarding yapan kişileri izlemek, rüzgârın yönüne göre zaman zaman bize getirdiği kahkahaları dinlemek oldukça eğlenceliydi.