Engin GÖKTEN / Instagram: @benowmehere
Avrupa’nın zirvesinde hem aç kaldık, hem de eşekler kovaladı!
İsviçre’de yaşayan 4 Türk, bir gün hafta sonu planı yaparken dedik ki ‘Bunu yapsak yapsak biz yaparız, haydi bu hafta sonu Avrupa’nın zirvesinde mangal yapalım’. Her şey böyle başladı. İlerleyen satırlarda bu sevda uğruna nasıl fenalaştığımızı, aç kaldığımızı ve eşekler tarafından kovalandığımızı anlatacağım. Bir yandan da Fransa’nın güzel Chamonix kasabasından ve Mont Blanc’dan bahsedeceğim sizlere.
Fransa, İtalya ve İsviçre sınırında yer alan ve Fransa’ya bağlı Chamonix trekking, kayak ve dağcıların uğrak noktası. Çiçeklerle, dağlarla, şirin mi şirin evlerle donanmış bu kasabanın bir özelliği de 1924 yılında ilk kış olimpiyatlarının burada yapılmış olması. İsviçre’de yaşayan 4 Türk, bir gün hafta sonu planı yaparken dedik ki ‘Bunu yapsak yapsak biz yaparız, haydi bu hafta sonu Avrupa’nın zirvesinde mangal yapalım’. Her şey böyle başladı...
Eğer hava bulutlu değilse bu güzel kasabanın her yerinden yaklaşık 4810 metrelik devi yani Avrupa’nın en yüksek zirvesi olan Mont Blanc’ı (Monte Bianco) görürsünüz. Ancak, bu kasabanın en çok turist çeken yeri zirveyi en güzel görebileceğiniz yer olan ‘Aiguille du Midi’ yani bizim mangal yapmak istediğimiz yer :) Eğer ara duraklarda oyalanmazsanız tam 20 dakikada 2 teleferik ve 1 asansör ile tam 3842 metreye çıkıyorsunuz. Tabiiki hava müsaade ederse. Yoksa seferler iptal ediliyor.
Teleferikle yukarı çıkmak inanılmaz keyifli ama birazda ürkütücü bir deneyim. Gideceğiniz istikamete bakarken ‘Şimdi biz buraya mı çıkacağız?’ dedirtiyor insana.
Evet biz ellerimizde et, ekmek, domates, soğan ve yeşilliklerle poşetlerle ilk önce bu en yüksek durağa yani 3842 metreye çıktık. Hatta ‘keyifleniriz, patlıcan, patates közleriz’ dedik ve onları da poşetlerimize dahil ettik :) Her neyse mangal detaylarına girmeden size biraz burayı detaylarıyla anlatayım.
İşte simdi Avrupa’nın zirvesindesiniz. Tuhaf bir duygu kaplıyor insanı… Karşınızda duran koskoca Mont-Blanc ile aranızda 1000 metreden az yükseklik farkı var…
Evet o zirveler…. Bulutların arasından tüm ihtişamlarıyla sizi etkileri altına alıveriyorlar. Bir hayranlık, bir yücelik kaplıyor her yerimi.
Bizim mangal durumuna geçmeden önce doğanın, dağların bu ilginç parçasını açıklamak istiyorum size. Bunlar buzul. Hatta burada gördüğünüz Bossons Buzulu. Buzullar binlerce yıl hiç erimeden bu şekilde duruyorlar dağlarda. Bu fotoğrafta da bulutlar ve aşağıdaki Chamonix kasabasıyla beraber eşsiz bir görüntü oluşturuyorlar. Evet gelgelelim bize. Burası çok soğuk olduğundan ve birkaç arkadaş nefes darlığı, baş ağrısı, baş dönmesi gibi rahatsızlıklar geçirdiğinden dolayı mangalı 2. ya da 1. durakta yapmaya karar verdik. Poşetleri taşımaya devam tabi. :) Bu arada her yerde tıbbi müdahale yapacak ekipler ve revir var. Malum, 3842 metre..;)
Her neyse, biz mangalı bu güzel zirvelerde değil de 1. durakta yapmaya karar verdik. Malum baş dönmesi, baş ağrısı ve nefes darlığı iyice artmıştı.
Birinci durak yaklaşık 2317 metre yükseklikte. Saat 2 olmuştu ve artık iyice acıkmıştık. Ancak dedik ki, ‘En uç noktaya kadar yürüyelim de mangalımızı Chamonix manzarası eşliğinde yapalım, keyfimiz tam olsun. Bu kadar beklediğimize değecek bir mangal sefası olsun’. Bu fotoğrafta gördüğünüz zirvelerden kopup gelen taş ve kayaların arasında en uç noktaya doğru yürümeye başladık. Artık teleferik durağının olduğu yerden iyice uzaklaşmıştık. Etrafta kimseler yok. Derken 2 eşek çıktı yolda karşımıza. ‘Ay ne şirinler bu eşekler’ derken ikisi de bizi kovalamaya başladı. Alplerin tepesinde biz kaçıyoruz onlar kovalıyor. Bir yandan kahkahalarla gülüyoruz bir yandan da korkuyoruz tabiiki. Neyse, bir süre sonra vazgeçtiler bizi kovalamaktan.
Evet burası. Tam buraya kurduk soframızı. Aşağısı Chamonix; önümüz ve etrafımız yüce Alp’ler ve bulutlar…. Aç da olsak keyfimiz tam yerinde. Eşeklerden de kurtulmuşuz. Hemen mangalı yakalım derken bir yandan da salatalar, ekmekler, içecekler falan hazırlanmaya başlandı. Mangala gelince bu pratik mangal. Ben daha önce çok kullanmıştım; kibriti çakıyorsunuz 5 dakikada mangal hazır ve saatlerce üzerinde bir şeyler pişirebiliyorsunuz. Mangalda devrimdi bu benim için. Tabii ki bunu daha önce aramızda tek ben kullanmış olduğum için de mangala kefil olan kişi de benim.
Ancak, bir tuhaflık vardı. Uğraşıyorum uğraşıyorum mangal tutuşmuyor. Hepimiz mangalın başına toplandık. Bir yandan da bana laf atmalar başladı. Eller belde: ‘Engin, hani süperdi bu mangal? Hani mangalda devrimdi?’ Malum herkes aç. Çeşitli denemeler, yer değiştirmeler, kibrit, çakmak, çam derken zorla tutuştu mangal. Çok sevindik. Ama ilginç bir şekilde ateş tutuştuğu yerde kalıyor, yayılmıyordu. Bu arada şunu belirtmek istiyorum. Dördümüz de gerçekten kafası iyi çalışan insanlarız. Artık yükseklikten mi nefes darlığından mı bilmiyorum bir türlü bu komediyi anlayamamıştık. Yarım saat uğraştıktan sonra aramızdan birisi dedi ki: ‘Arkadaşlar durun, şöyle bir etrafa bakın’, Hepimiz durduk baktık.’ ‘Ağaç var mı etrafta?’ Ve dankkkk etti.
Evet ağaç yoktu çünkü ağaç sınırının üzerindeydik ve oksijen çok azdı bulunduğumuz yerde ve doğal olarak da kibrit bile çakmak zordu bu yükseklikte. O anki birbirimize bakışımızı asla unutmam. Hayal kırıklığı ve bunu anlayamamanın ya da öncesinde tahmin edememenin verdiği şaşkınlıkla dolu gözler, saatlerce elimizde onca poşeti taşımak ve en önemlisi de aç kalmanın verdiği buruklukla dolu bakışlar. Artık ciddi anlamda acıkmıştık ve oturup ekmeğin arasına salata koyarak yedik. Aşağısı Chamonix; önümüz ve etrafımız yüce Alp’ler ve bulutlar….:)
Chamonix’ye indikten sonra da arabamıza binip Lozan’a doğru ilerlemeye başladık. Yol sanki bizi teselli etmek için tasarlanmıştı. Durup bu çiçekleri koklayıp fotoğraflarını çekmekten kendimizi alamadık.
Bu fotoğrafın bende güzel bir anısı var. Bir gün Fransa’da çok beğendiğim usta bir Türk tiyatrocuyla karşılaştım. Bir arkadaşım vasıtasıyla tesadüfen benim bu fotoğrafımı görmüş ve moralinin de çok bozuk olduğu bir anmış. Bu fotoğraf ona terapi gibi gelmiş ve birden içini bir mutluluk kaplamış. Bana çok teşekkür etti bu fotoğraftan dolayı. İşte fotoğrafçılığın, güzeli yaratmanın ve paylaşmanın en sevdiğim yanı bu. Fotoğrafları bugüne kadar milyonlarca kişiye ulaşmış birisi olarak ne mutlu bana…
İşte bu da böyle bir gündü. Avrupa’nın zirvesinde komedi de yaşasak, aç da kalsak, eşekler de kovalasa, bir kaç arkadaş fenalaşsa da keyifli ve unutulmaz anılarla dolu bir deneyimdi bizim için. Doğanın bize nimetlerini sunduğu, yüceliğini bir kez daha hatırlattığı dolu dolu bir deneyim. Zaten günün sonunda önemli olan hayat denen bu yolculukta bu gibi deneyimleri yaşamak değil mi?