Son Güncelleme:
Fakir Çin, Kızıl Çin, imparatorluk Çin’i ve 22. yüzyıl Çin’i, hepsi bir arada
İsak Behar (55) Şalom Gazetesi’nin Yönetim Kurulu Üyesi ve Reklam ve Halkla İlişkiler Koordinatörü. Geçtiğimiz kasım ayında 16 günlük bir Çin yolculuğu yaptı. Evet, Çin’e gitmek sıradışı bir olay değil, iyi gezginlerin listesinde mutlaka var. Ama onun gezisinde bir bölüm var ki, daha önce kimseden dinlemedim.
Yangze Nehri’ndeki gezi, belli ki bir doğa harikasının parçası olmakla eşdeğer; ama aynı zamanda insanda acayip duygular uyandıran bir tecrübe. Dinlediğimde nereye koyacağımı bilemedim. Kölelik desem değil, insanlık ayıbı desem değil, turist atraksiyonu mu gerçek mi olduğu belli olmayan bir hal...
Pekin’e ayak bastığınızda neler düşündünüz?
- Bulmayı arzuladığımın dışında bir Çin buldum. Çin adına pozitif belki ama benim için negatif. Daha otantik, daha yöresel bir şey göreceğimi sanıyordum. Tek renkli, tek tip kıyafetli, hepsi bisikletli insanlar falan yok artık. Zaten artık kızıl Çin demek de mümkün değil. Pembe bile doğru değil, pespembe, rengarenkler!
Pekin’den neler kaldı aklınızda?
- Kalabalık! Sadece otomobil sayısı üç milyon. Her yönden bir sürü insan, yüzlerce araç geliyor üzerinize. 2008’de olimpiyatlar orada yapılacağı için şimdiden bütün şehir şantiye olmuş. Bence önümüzdeki beş sene içinde gidenler bambaşka bir yer görecekler. Neler gördük derseniz; imparatorluk ailesinin ve eşrafının yaşadığı kışlık saray kompleksi Yasak Kent çok hoşuma gitti. 70 bin kişi yaşıyormuş orada, 9 bin 999 odası varmış. Bahçeleri falan çok ihtişamlı. Tiananmen meydanı tabii ki çok etkiledi beni. O günleri hafızamda tekrar yaşadım. Fakir Çin’i, Kızıl Çin’i ve imparatorluk Çin’ini görmek istiyordum, hepsini gördüm.
HAKİKİ ÇİN MANZARALARI
Xian ve terra cotta (toprak) askerler çok heyecanlandırdı mı sizi?
- Onları hikayesi çok ilginç. Bugüne kadar hiç merak etmemiştim, öğrenince şaşırdım. İlk defa 1970’lerde kuyu kazan bir köylü bulmuş. Daha doğrusu bir askerin parçalarını bulmuş sırayla. Orada bizdeki gibi el altından satmak olmadığı için gidip devlete bildirmiş. Bugün hálá müzede çalışıyor ve fotoğraf çektirmekten hiç hoşlanmıyor. Her neyse, araştırmalarda anlaşılmış ki, o dönemde yaşayan imparator öldüğü zaman kendisini koruması için ordusundaki bütün askerleri öldürtüp, kendisiyle birlikte gömülmesine karar vermiş. Ancak sonra o askerlerin ruhlarına değil bedenlerine ihtiyacı olduğu konusunda ikna edilmiş ve orduyu katletmek yerine; tüm askerlerin, silahların, atların, arabaların birebir kopyasını yaptırmış. Sonra da bunu toprağın altına saklatmış. Çalışanları da öldürtmüş. Fakat sır bir şekilde ağızdan ağza dolaşmış ve bunu duyan bir general, ordunun kazılı olduğu yeri bulup 10 bin küsur heykelin hepsini tek tek parçalatmış. Öbür dünyada kendisinin karşısına çıkmasın diye! Bizim gördüklerimiz, kırık olarak bulunup tamir edilenler.
Nehir gezisi için 2009’da gidenler yapamayacak dediniz. Neden?
- Yangze Nehri 6300 kilometre uzunluğunda ve Çin’in en uzun nehri. Çin’de nehirlerin taşması ve oluşan seller yüzünden her sene bir milyon kişiden toplam 100 milyon kişi ölmüş. Düşünün, Türkiye’den daha fazla insan sel kurbanı! Buna engel olmak için bir proje oluşturmuşlar, ismi "Üç Boğazlar"; üç nehrin sularının buluşacağı dev bir baraj yapıyorlar şimdi. Proje bitince sular yükselecek ve bu vadilerin, tepelerin çoğu tamamen suyun altında kalacak. Bizim turu yaptığımız bölüm de dahil buna.
Nereden nereye gittiniz?
- Yichang’dan başlayıp, üniversite şehri olan Chungqing’e kadar gittik. Yichang sekiz milyon nüfuslu, geleneksel bir Çin kenti. Tipik bir nehir gemisinde kaldık dört gün. 250-300 yolcu alan, 350 kişilik mürettebatlı bir gemiydi. Nasıl her ülkenin kendine özel bir silueti, görüntüsü vardır; gördüğümüz yerler de öyleydi. Nasıl Afrika ve Norveç fiyordları rengiyle, coğrafyasıyla hemen tanınır, Çin de öyle. Sivri tepeler, sislerin arasında kaybolmuş vadiler ve dağlar var. Yeşili çok bir yer. Bu yolculukta hakiki Çin’i gördüğüme inanıyorum. Muhteşem manzaralar çıktı karşımıza.
GÖRDÜĞÜM EN ACIKLI SAHNE
Karaya çıktınız mı?
- Üç farklı yerde karaya çıktık, küçük kentlere, köylere uğradık. Yerel pazarlar, tepelerde mabetler gezdik. Her yerin, her tapınağın ayrı bir hikayesi var.
Peki neydi bu nehir turunu sizin için bu kadar unutulmaz ve dudak uçuklatıcı kılan?
- Gemi, nehrin daralmaya başladığı bir noktada, Shibaozhai’de durdu ve yolcuları büyük teknelere aldılar. Nehir biraz daha daralınca da ahşaptan yapılmış kanolara bindirildik. Kanodaki üç adam yarım saat 45 dakika kürek çekerek bir yere götürdü bizi. Yolda çok güzel Çin halk türküleri, şarkılar söylediler. Bu arada nehir hem daralıyor, hem de sığlaşıyordu. Sonra bir an geldi, o adamların hepsi beline birer halat bağlayıp kıyıya atladı. Maymun gibi kenarlara tırmandılar. Ve başladılar o bellerindeki halatlarla bizim kayıkları çekmeye. Hayatımızda gördüğümüz en acıklı sahneydi o. Belki turistik amaçlı bir şey ama düşünün, akıntıya ters yönde gidiyorsunuz, adamlar köle gibi sizi çekmeye çalışıyor ve inlemek ve haykırmak arasında sesler çıkarıyorlar.
Bunu neden yaptıklarını anlamadım... Oradaki turistlere ne göstermeye çalışıyorlar?
- Bizi nehrin dibine kadar götürüp, manzarayı gösterip geri getirdiler. Ama tüm olay köleliğin 21. yüzyılda canlandırması gibi bir şeydi. Üstelik kazandıkları para günde iki Euro, daha fazla değil. Birilerinin duygularına basıyorlar, kendilerini acındırıyorlar, üstelik bu yoldan para kazanıyorlar. Ama yine de anlatılmaz bir his. Çok talep olan bir organizasyon bu ama görmek lazım mı, tavsiye edilir mi bilmiyorum.
22’ İNCİ YÜZYILI YAŞAYAN ŞANGHAY
Şanghay nasıl, tam bir 21. yüzyıl şehri değil mi?
- Onlar 21. yüzyıldan geçmişler, 22’deler! Çok hızlı gelişen, modern ve devasa bir şehir ama benim içimde tekrar gitmek isteyeceğim bir yer sıcaklığı uyandırdı. Pekin Ankara gibi, Şanghay İstanbul. Televizyon kulesi müthiş, çevredeki ışıklandırmayla falan geleceğin şehrini görüyorsunuz resmen. Ama soğuk değil, içine çekiyor sizi. Su kenarında olması da bir avantaj bence.
Çin işi-Japon işi, bunu yapan iki kişi mi peki gerçekten?
- Hayır değil! Bir milyar 200 milyon kişi! Kaç kişi olduğunu onlar da tam bilmiyor. Daha çok da olabilir... Hakikaten çok büyük bir rakam. Bence bir an evvel Çin’e gitmek lazım. Bundan sonra gidenler bir Mars uydusu falan da görebilirler. Sonsuz kaynakları, hammaddeleri, birikimleri var. Çin, dünya için tehdit oluşturmakta haklı.
En sevdiği 5 yer
Paris Venedik Prag Göreme Kudüs
ÇILGIN ÇİN ALIŞVERİŞİ
Çin’de alışveriş çılgınlığına kapılmamak mümkün değil. Her şeyin sahtesi var. Üstelik orada iyi bir şeyi taklit etmek kınanmıyor; bilakis iyi taklit becerinin, yeteneğin göstergesi demek onlar için. Bir an geliyor ve hangisi sahte hangisi gerçek diye kavram karmaşası yaşamaya başlıyorsunuz. 300 Euro’ya alacağım şeyin aynısını üç Euro’ya alıyorum. Neden almayayım ki? Ödediğimiz fazla bagaj, aldıklarımızın iki katıydı ama başka bir yerin yüzde 75 ucuzuna almış olduk. Ayrıca büyük bir sabır ve pazarlık yeteneği gerek. Bazen 45 dakika pazarlık yaptığınız meblağ 5 YTL falan oluyor sadece ama kaptırıyorsunuz bir kere kendinizi... Bir dükkanda bir saat geçirip şaka gibi bir paraya 17 tane kravat aldım. İki dükkan ötedeki adam daha ucuz bir fiyat söyledi. Yıkıldım tabii!
seyahatte ne okuyor
Yanında mutlaka bir kitap oluyor ama çoğunlukla kapağı bile açılmadan geri dönüyor. Okumak yerine boş vakitlerinde etrafı gözlemlemeyi seviyor.
ne dinliyor
Cep telefonuna sığdığı kadar mp3’le seyahat ediyor.
ne yiyor, ne içiyor
İyi bir gurme ve farklı yemekleri denemekten çekinmiyor. Bugüne kadar fil etinden timsah etine her şeyi yemiş, sadece Brezilya’da sokak yemeğinden korkmuş.
ne giyiyor
Çok sayıda cepli yelek, gömlek ve pantolonları seviyor. Seyyar hamal olarak gezdiğini söylüyor.
neyle seyahat ediyor
Uçakla.
nerede kalıyor
Yorucu ve uzun seyahatlerinde beş yıldızlı otelleri seviyor. Çünkü dışarıda olmayan konforu orada buluyor. Avrupa şehirlerinde ise basit otellerde de kalıyor çünkü odada çok az vakit geçiriyor.
kimle seyahat ediyor
Eşiyle.
çantasının olmazsa olmazları
Gerekeceğinden fazla sayıda çamaşır ve çorap, tıraş takımı, dolu gidip dolu dönen, konyak dolu bir içki matarası, üç bantlı cep telefonu, kamera, güneş gözlüğü, kremi ve şapka.Evrim Sumer
Pekin’e ayak bastığınızda neler düşündünüz?
- Bulmayı arzuladığımın dışında bir Çin buldum. Çin adına pozitif belki ama benim için negatif. Daha otantik, daha yöresel bir şey göreceğimi sanıyordum. Tek renkli, tek tip kıyafetli, hepsi bisikletli insanlar falan yok artık. Zaten artık kızıl Çin demek de mümkün değil. Pembe bile doğru değil, pespembe, rengarenkler!
Pekin’den neler kaldı aklınızda?
- Kalabalık! Sadece otomobil sayısı üç milyon. Her yönden bir sürü insan, yüzlerce araç geliyor üzerinize. 2008’de olimpiyatlar orada yapılacağı için şimdiden bütün şehir şantiye olmuş. Bence önümüzdeki beş sene içinde gidenler bambaşka bir yer görecekler. Neler gördük derseniz; imparatorluk ailesinin ve eşrafının yaşadığı kışlık saray kompleksi Yasak Kent çok hoşuma gitti. 70 bin kişi yaşıyormuş orada, 9 bin 999 odası varmış. Bahçeleri falan çok ihtişamlı. Tiananmen meydanı tabii ki çok etkiledi beni. O günleri hafızamda tekrar yaşadım. Fakir Çin’i, Kızıl Çin’i ve imparatorluk Çin’ini görmek istiyordum, hepsini gördüm.
HAKİKİ ÇİN MANZARALARI
Xian ve terra cotta (toprak) askerler çok heyecanlandırdı mı sizi?
- Onları hikayesi çok ilginç. Bugüne kadar hiç merak etmemiştim, öğrenince şaşırdım. İlk defa 1970’lerde kuyu kazan bir köylü bulmuş. Daha doğrusu bir askerin parçalarını bulmuş sırayla. Orada bizdeki gibi el altından satmak olmadığı için gidip devlete bildirmiş. Bugün hálá müzede çalışıyor ve fotoğraf çektirmekten hiç hoşlanmıyor. Her neyse, araştırmalarda anlaşılmış ki, o dönemde yaşayan imparator öldüğü zaman kendisini koruması için ordusundaki bütün askerleri öldürtüp, kendisiyle birlikte gömülmesine karar vermiş. Ancak sonra o askerlerin ruhlarına değil bedenlerine ihtiyacı olduğu konusunda ikna edilmiş ve orduyu katletmek yerine; tüm askerlerin, silahların, atların, arabaların birebir kopyasını yaptırmış. Sonra da bunu toprağın altına saklatmış. Çalışanları da öldürtmüş. Fakat sır bir şekilde ağızdan ağza dolaşmış ve bunu duyan bir general, ordunun kazılı olduğu yeri bulup 10 bin küsur heykelin hepsini tek tek parçalatmış. Öbür dünyada kendisinin karşısına çıkmasın diye! Bizim gördüklerimiz, kırık olarak bulunup tamir edilenler.
Nehir gezisi için 2009’da gidenler yapamayacak dediniz. Neden?
- Yangze Nehri 6300 kilometre uzunluğunda ve Çin’in en uzun nehri. Çin’de nehirlerin taşması ve oluşan seller yüzünden her sene bir milyon kişiden toplam 100 milyon kişi ölmüş. Düşünün, Türkiye’den daha fazla insan sel kurbanı! Buna engel olmak için bir proje oluşturmuşlar, ismi "Üç Boğazlar"; üç nehrin sularının buluşacağı dev bir baraj yapıyorlar şimdi. Proje bitince sular yükselecek ve bu vadilerin, tepelerin çoğu tamamen suyun altında kalacak. Bizim turu yaptığımız bölüm de dahil buna.
Nereden nereye gittiniz?
- Yichang’dan başlayıp, üniversite şehri olan Chungqing’e kadar gittik. Yichang sekiz milyon nüfuslu, geleneksel bir Çin kenti. Tipik bir nehir gemisinde kaldık dört gün. 250-300 yolcu alan, 350 kişilik mürettebatlı bir gemiydi. Nasıl her ülkenin kendine özel bir silueti, görüntüsü vardır; gördüğümüz yerler de öyleydi. Nasıl Afrika ve Norveç fiyordları rengiyle, coğrafyasıyla hemen tanınır, Çin de öyle. Sivri tepeler, sislerin arasında kaybolmuş vadiler ve dağlar var. Yeşili çok bir yer. Bu yolculukta hakiki Çin’i gördüğüme inanıyorum. Muhteşem manzaralar çıktı karşımıza.
GÖRDÜĞÜM EN ACIKLI SAHNE
Karaya çıktınız mı?
- Üç farklı yerde karaya çıktık, küçük kentlere, köylere uğradık. Yerel pazarlar, tepelerde mabetler gezdik. Her yerin, her tapınağın ayrı bir hikayesi var.
Peki neydi bu nehir turunu sizin için bu kadar unutulmaz ve dudak uçuklatıcı kılan?
- Gemi, nehrin daralmaya başladığı bir noktada, Shibaozhai’de durdu ve yolcuları büyük teknelere aldılar. Nehir biraz daha daralınca da ahşaptan yapılmış kanolara bindirildik. Kanodaki üç adam yarım saat 45 dakika kürek çekerek bir yere götürdü bizi. Yolda çok güzel Çin halk türküleri, şarkılar söylediler. Bu arada nehir hem daralıyor, hem de sığlaşıyordu. Sonra bir an geldi, o adamların hepsi beline birer halat bağlayıp kıyıya atladı. Maymun gibi kenarlara tırmandılar. Ve başladılar o bellerindeki halatlarla bizim kayıkları çekmeye. Hayatımızda gördüğümüz en acıklı sahneydi o. Belki turistik amaçlı bir şey ama düşünün, akıntıya ters yönde gidiyorsunuz, adamlar köle gibi sizi çekmeye çalışıyor ve inlemek ve haykırmak arasında sesler çıkarıyorlar.
Bunu neden yaptıklarını anlamadım... Oradaki turistlere ne göstermeye çalışıyorlar?
- Bizi nehrin dibine kadar götürüp, manzarayı gösterip geri getirdiler. Ama tüm olay köleliğin 21. yüzyılda canlandırması gibi bir şeydi. Üstelik kazandıkları para günde iki Euro, daha fazla değil. Birilerinin duygularına basıyorlar, kendilerini acındırıyorlar, üstelik bu yoldan para kazanıyorlar. Ama yine de anlatılmaz bir his. Çok talep olan bir organizasyon bu ama görmek lazım mı, tavsiye edilir mi bilmiyorum.
22’ İNCİ YÜZYILI YAŞAYAN ŞANGHAY
Şanghay nasıl, tam bir 21. yüzyıl şehri değil mi?
- Onlar 21. yüzyıldan geçmişler, 22’deler! Çok hızlı gelişen, modern ve devasa bir şehir ama benim içimde tekrar gitmek isteyeceğim bir yer sıcaklığı uyandırdı. Pekin Ankara gibi, Şanghay İstanbul. Televizyon kulesi müthiş, çevredeki ışıklandırmayla falan geleceğin şehrini görüyorsunuz resmen. Ama soğuk değil, içine çekiyor sizi. Su kenarında olması da bir avantaj bence.
Çin işi-Japon işi, bunu yapan iki kişi mi peki gerçekten?
- Hayır değil! Bir milyar 200 milyon kişi! Kaç kişi olduğunu onlar da tam bilmiyor. Daha çok da olabilir... Hakikaten çok büyük bir rakam. Bence bir an evvel Çin’e gitmek lazım. Bundan sonra gidenler bir Mars uydusu falan da görebilirler. Sonsuz kaynakları, hammaddeleri, birikimleri var. Çin, dünya için tehdit oluşturmakta haklı.
En sevdiği 5 yer
Paris Venedik Prag Göreme Kudüs
ÇILGIN ÇİN ALIŞVERİŞİ
Çin’de alışveriş çılgınlığına kapılmamak mümkün değil. Her şeyin sahtesi var. Üstelik orada iyi bir şeyi taklit etmek kınanmıyor; bilakis iyi taklit becerinin, yeteneğin göstergesi demek onlar için. Bir an geliyor ve hangisi sahte hangisi gerçek diye kavram karmaşası yaşamaya başlıyorsunuz. 300 Euro’ya alacağım şeyin aynısını üç Euro’ya alıyorum. Neden almayayım ki? Ödediğimiz fazla bagaj, aldıklarımızın iki katıydı ama başka bir yerin yüzde 75 ucuzuna almış olduk. Ayrıca büyük bir sabır ve pazarlık yeteneği gerek. Bazen 45 dakika pazarlık yaptığınız meblağ 5 YTL falan oluyor sadece ama kaptırıyorsunuz bir kere kendinizi... Bir dükkanda bir saat geçirip şaka gibi bir paraya 17 tane kravat aldım. İki dükkan ötedeki adam daha ucuz bir fiyat söyledi. Yıkıldım tabii!
seyahatte ne okuyor
Yanında mutlaka bir kitap oluyor ama çoğunlukla kapağı bile açılmadan geri dönüyor. Okumak yerine boş vakitlerinde etrafı gözlemlemeyi seviyor.
ne dinliyor
Cep telefonuna sığdığı kadar mp3’le seyahat ediyor.
ne yiyor, ne içiyor
İyi bir gurme ve farklı yemekleri denemekten çekinmiyor. Bugüne kadar fil etinden timsah etine her şeyi yemiş, sadece Brezilya’da sokak yemeğinden korkmuş.
ne giyiyor
Çok sayıda cepli yelek, gömlek ve pantolonları seviyor. Seyyar hamal olarak gezdiğini söylüyor.
neyle seyahat ediyor
Uçakla.
nerede kalıyor
Yorucu ve uzun seyahatlerinde beş yıldızlı otelleri seviyor. Çünkü dışarıda olmayan konforu orada buluyor. Avrupa şehirlerinde ise basit otellerde de kalıyor çünkü odada çok az vakit geçiriyor.
kimle seyahat ediyor
Eşiyle.
çantasının olmazsa olmazları
Gerekeceğinden fazla sayıda çamaşır ve çorap, tıraş takımı, dolu gidip dolu dönen, konyak dolu bir içki matarası, üç bantlı cep telefonu, kamera, güneş gözlüğü, kremi ve şapka.Evrim Sumer