Enginarlı omletin izindeydim: Cote D’azur
Bir omlet için sabah 6.00’da Fransa’nın mavi kıyıları Cote D’azur’da sabahın ilk kızıllığıyla uyandık. 7.00’de yola çıktık ve 45 dakika sonra Biot Kasabası'na doğru dar ve virajlı yeşil yollarından tırmanmaya başladık. Zamanında kasabada Picasso, Chagall, Leger, Bocchi, Hedberg gibi değerli sanatçılar yaşamış. 1953’lerde Mimi ve ailesinin açtığı mekâna konuk oldum ve meşhur enginarlı omlet için kolları sıvadık. Hastasıyım...
Lokantanın önünde kameraları ve kameramanım Hüseyin’i indirip park yeri aramaya çıktım. Kasaba içerisinde çok sıkı park yasakları var.
Yamaçlardaki setlerde açık ve kapalı otoparklar inşa edilmiş (Bizdeki gibi kaldırımlara, yaya geçitlerine, otobüs duraklarına, dörtlüleri yakıp ikinci ve hatta üçüncü sıra park eden kimse olamaz). Yokuş aşağı üçüncü sette de bir yer buldum. Mevsim sonbahar ama hava biraz keskin. Yokuş yukarı yürümek biraz da olsa ısıttı soğuk vücudumu. Her sokak, her bina ayrı bir tablo... Nefeslenmeye durunca uzun uzun süzüyor ve içimize sindiriyorum hepsini, ruhuma ılık bir nefes gibi...
Aaa! Sophia Loren!
Mimi’nin mekânı çok güzel bir meydanda, ‘Place des Arcades’. Uzun meydanın ortasında heykeller, çiçekli balkonlarında mozaikler, 1934 doğumlu Mimi Brothier Picasso’nun modellerinden... Duvardaki siyah beyaz fotoğraflardaki güzel kadına bakıyorum, “Aaa! Sophia Loren’e” benziyor diyorum. Gülümsüyor “Annem ve babam İtalyan’dı” diyor. Hatta, babası Napoliliymiş Sophia Loren’in hemşerisi. Mimi’nin Napolili babası oduncuymuş ve Mimi de harp yokluğunda yetişmiş, 12 yaşında okulu bırakmak zorunda kalmış. Zengin Fransızların evlerinde hizmetçilik bile yapmış. Bu sayede yemek yapmasını da öğrenmiş. 1953’de Fransız bir berberle evlenmiş ve 1955’te Marco doğmuş.
Marco heyecanla duvardaki fotoda annesinin kucağındaki fotosunu gösteriyor. “Yukarıdaki oda da doğmuşum” diyor. Mimi 50 senedir her sabah dükkânı açıyor, süpürüyor, erkencilerin kahvelerini hazırlıyor. Marco ve gelin öğleye doğru gelince biraz rahatladı. Bu arada bir acı kahve üstüne ‘a la minute’ bir dostluk kurduk. Ricalarımı kırmadı ve o meşhur enginarlı omletini yapmak için tezgâhın arkasına geçti.
‘Eserlerini hediye ettiler’
Altı taze enginar, altı yumurta, sarımsak, maydanoz ve zeytinyağı... Bir yandan anlatırken bir yandan enginarları soyuyor. “1953’lerde köyde bu mekâna yerleştik. Üst katta bir oda ve altında geniş bir kiler ve ahır. Tuvalet dışarıda, küçük mutfak ise kilerde. Annem yardıma geldi ve yemek pişirmeye başladık. Bu enginarlı omlet için Paris’ten bile gelenler oldu. Sonra tek tek sökün etmeye başladılar, yıllarca sürecek, kalbimizde ve duvarlarımızda izlerini bırakacak olan dostlar...
Civarlarda oturan sanatçılar, Picasso, Chagal ve niceleri... ‘Fernand Leger Müzesi’nin duvarlarındaki mozaikleri yapmaya meşhur mozaikçi Lino Melano kasabaya gelince oteli olmayan kasabada mecburen odamızı ona verdik ve biz mutfakta yatmaya başladık. Bir süre sonra yine mecburiyetten ilave odalarda yapmaya başladık. Sanatçılar tek tek düşmeye başladılar. Mönümüzde tavşanlar, yaban hayvanları, kır mantarları eksik olmadı. Bazı sanatçılar paraları çıkışmayınca eserlerini hediye etmeye başladılar. O zamanlar mecburen kabul ettik. Geniş bir aileydik çünkü ve çok eğleniyorduk.”
O masaya ben de oturmadım
Nitekim yemekten sonra Marco beni eski ahırdaki sanat ederleri müzesini gezdirirken ağzım bir karış açık kaldı. Artık değerleri yüz milyonlarca euro olan sanat eserlerinin hepsi burada. Sanatçılar burada yaşamış ve aylarca yemek yemiş. Picasso, Chagall, Leger, Bocchi, Hedberg, Dauphin ve sonraları Vasarely, Folon, Sagasta ve daha niceleri.
Omletimi yerken arkamdaki masanın dayalı olduğu duvarda nefis bir tablo ve altında bir plaket görüyorum ‘Hans’ın masası’. Mimi anlatıyor, İsveçli sanatçı Hans Hedberg Biot’a taşınmış ve 40 sene boyunda eksiksiz her öğlen yemeğini o masada yemiş. Bir öğlen gelmemiş ve ertesi gün de masa boş kalınca Mimi masayı başka bir müşteriye vermiş. Geç vakit Hans çıkagelmiş çok içerlemiş. Seramik tablosunu Mimi’ye hediye edip bir de altına ‘Hans’ın Masası’ tabelası yerleştirmiş. Ölene kadar da o masaya kimse oturamamış, bende oturamadım. Omletimi başka bir masada yedim...