GeriSeyahat Endişe: En büyük enerji yok edici
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Endişe: En büyük enerji yok edici

Endişe: En büyük enerji yok edici

İnsanlar hayalleri ile yaşar. Hepinizin (başkalarına göre) iyi ya da kötü, az ya da çok, güzel ya da çirkin hayalleri vardır. Ama hepimizin hayalleri, hepimize göre kesinlikle en iyi, en doğru ve en güzel hayaldir. Öyle olmasa bizim-sizin olmazlardı zaten...

Hayallerimizi süsleyen pembe pancurlu evler, hepimize göre ve hepimizin zihninde canlandırabildiğince güzel ve büyük bir evdir. Evler hepimizin hayallerinde farklı farkıdır. Ve ayrıntılarda herkesin kendine göre onu güzel kılan unsurlar gizlidir ama güzelliği ve özelliği tartışılmazdır. Pancurların pembesi, binlerce tonu ile ve binlerce kez açık ve koyudur birbirinden. Ama kesinlikle hepimizin seçtiği ton, hepimize göre en iyi olan tondur.

 

İNSAN HAYAL ETTİKÇE YAŞAR AMA…

 

İnsanlar hayalleri ile yaşar ama hayaller zamanla hedefe dönüşmezse, sönmeye mahkumdur. Hayaller, insan beyninde uçuşan sonbahar yaprakları gibidir. Bir nostalji rüzgarı gelir maziden ve hayaller geçmişe doğru süzülür. Bir rüzgar gelir, gelecekten, bilim kurgunun fantezilerinden ve  hayaller, geleceğe doğru yol alır.

 

Geçmişten geleceğe ortalıkta uçuşup dolaşan bu eşsiz hayallerimiz, adına hedef dediğimiz özel malikanelerde bakıma alınmazsa, geleceğimizi besleyemez, geleceğimizi oluşturamaz ve gerçekleşemezler.

 

Hedefler geleceğimizin sınırsız gücü, bitmeyen enerjisi ve hatta yaşam enerjimizin kaynağıdırlar. Sağda solda uçuşan hayaller, karar dediğimiz hedef tutucularla, avlanır, toplanır ve hedef malikanesine alınır.

 

Malikanede onları bekleyen ev sahibi; inançtır. İnançlarımız, hayallerimizi hedeflere dönüştüren simyacıdır. Hem de öyle bir simyacı ki, hayallerin hedeflere dönüşmesi yanında, taşların altına dönüşmesi devede kulak kalır. Çünkü inanç simyacısı, bize yapabileceğimize inandığımız her şeyi yapabileceğimizin yollarını gösterir. Halbuki simyacının yapabildiği en büyük beceri, taşları altına dönüştürmekten ibaret tekbir kimyasal dönüşümdür, o kadar.  Oysa inanç simyacısı, bir insanın kimyasını baştan ayağa değiştirecek ve bir insanı değiştirerek, bütün insanlığı değiştirebilecek şeylere muktedirdir.

 

İnançlarımız, geleceğe dair inançlarımız, elbette, o koca malikanede bir başına ev sahipliği yapamaz. Ona yardımcı olacak uşaklar, dadılar, hizmetçiler, seyisler ve kahyaları vardır. İnançlarımızın en büyük yardımcısı, sırdaşı, kötü gün yoldaşı, kankardeşi; kanaatlerimizdir. Ön kabullerimiz, varsayımlarımız, duygu ve düşüncelerimiz ve (bildiğimiz kadarıyla) bildiklerimiz de inançlarımızın yardımcılarıdır. Ama bunların hiçbiri kanaatlerimiz kadar inançlarımızı destekleyemez.

 

HAYALLERİMİZİN BESİN KAYNAKLARI

 

Yapabileceğinize inandığınız her şeyi yaparsınız. Ama yapabileceğimiz şeyler ilk önce basit bir his olarak aklımıza gelir. Bir his. Büyük büyük buluşların, keşiflerin ve insanlık tarihine yön verişlerin ilk kıvılcımı basit bir histir. Ancak çok az insan, çok az ama çok az insan hislerini önemser ve besler.

 

Duygular en büyük his besleyicileridir.En olumlu duygular, en harikulade sonuçları verir ve hisler, zihinsel ve bedensel destekçimiz olan olumlu bir duyguya ve ardından da aklımızdan çıkmayan kuvvetli bir düşünceye dönüşürler.

 

Yapabileceğimize dair gittikçe kuvvetlenen kanaatlerimiz, ilkin histen duyguya, sonra duygudan düşünceye ve daha sonra da düşünceden kanaate dönüşür. Bir düşünce kanaat haline geldi mi, artık beyninizde sarsılmaz bir yer edinmiştir. Bir kez ben yapabilirim dediniz mi, illa Peter Panleri görmeniz gerekmez uçmak için. Uçacağım dediniz mi, uçarsınız, kesin.

 

HAYALLERE UÇMAK

 

Ancak, nasıl uçacağınızı hayal ettiyseniz öyle uçarsınız. Birçok insan ilerlemiş yaşı ve bunaklığa giden ihtiyarlığı ile, bazı şeyleri başaramayacağını sanır. Bir Darülaceze sakinine “Pardon, astronot olabilir misiniz?” desem herhalde ya bana söver ya da güler. Halbuki Dennis Tito, (uzaya çıkan ilk yaşlı misafir astronot) 61 yaşında idi. Ama bir gün uzaya çıkacağı ve uzay mekiğinde kalacağı hayali, onda kesin bir kanaate dönüştüğünde, bu uğurda 20 milyon doları gözden çıkartması hiç de zor olmadı.

 

Ya da en genç uzaylı (Kendi internet şirketini satıp uzaya çıkan 28 yaşındaki Güney Afrikalı genç işadamı Mark Shuttleworth’i ele alalım. Yaptığı çılgın iş için, "Afrika'nın düşlere ihtiyacı var” demişti. Ama bu iki adamın da bir hayali vardı ve gencecik ya da ilerlemiş yaşları, hayallerinin gerçekleştirilmesinde bir engel olmadı, olamadı.

 

Hayallerimizin hedeflere, hedeflerimizin kanaatlere dönüşebilmesi için bazı kaynaklara ihtiyacımız vardır: İnançlarımızın beslenmesi ve büyütülmesi. Bu işi maddi ve manevi kaynaklarımızla hallederiz. Maddi kaynaklar; zaman, mekan, eleman, ekipman ve finansman gibi fiziksel ve bedensel kaynaklardır. Tüm bunlar, dünyada milyonlarca kişide bulunmaktadır. Ama var olması, işe yaraması anlamına gelmez. Atıl bırakılır, yetersiz görülür, kıymeti bilinmez ya da çarçur edilir.

 

Halbuki manevi kaynaklar kesinlikle en tükenmez kaynaklarımızdır. Yapabileceğimize bir kez inandık mı, bu inancımızdan başka hiçbir şeye ihtiyacımız yoktur ve yaparız. Maddi kaynaklara sığınan kişiler, kısa bir zaman içinde “altın beyinli adam gibi” elle tutulur – gözle görülür tüm kaynaklarını beyinlerine varıncaya kadar tüketirler, tıpkı zavallı bir mirasyedi gibi… Ama yapabileceğine inanan kişileri hiçbir güç durduramaz, bir şey hariç.

 

BİZİ NE ENGELLER?

 

İnsanlar hayalleri ile yaşar. Hayaller, basit bir tercihle hedef haline gelir:  Adına karar denilen hedef tutucularla. Hisler, duyguları, duygular düşünceleri besler. Düşünce kanaat haline gelir. Fakat yalnızca sürekli yapabileceğimize inandığımız durumlardaki kanaatlerimiz gerçek olur.

 

Kanaatler, onları gerçekleştirebileceğimize dair inançlarımızda en ufak bir şüpheye düştüğümüz anda, suya düşer. Yatar, batar, gider. Çünkü, endişe en büyük enerji tüketicidir. Maddi ve manevi  olarak elimizde ve aklımızda bulunan bütün enerjiyi bitirir, yok eder.

 

Okula girdik mi, bize okulu bitirten şey bitireceğimize dair kanaatlerimizdir. Şirkete girdiğimizde, çalışabileceğimize dair olan kanaatlerimiz. Bir kızı sevdiğimizde, onunla olabileceğinize dair olan kanaatlerimiz. Bir hedefe koşarken onu elde edebileceğimize dair kanaatlerimizdir bizi başarıya götüren şey.

 

Ama endişe, içten içten kemiren bir kurt gibi değil, dıştan dıştan bütün hayal ve hedeflerimizi saran ve kapkara dumanları ve kıpkızıl alevleri ve sımsıcak ateşleri ile malikanemizi yakan bir yangındır. Yakar, yok eder, kül eder. Ardından tam bir enkaz bırakarak talan eder hayatımızı. Ve çeker gider ne bıraktığına bakmaksızın, bizleri ne hale getirdiğine hiç aldırmaksızın ve bizi umursamaksızın.

 

Endişe, gerçekleştirebileceğimize dair sarsılmayan inançlarımızın şüphe fitnesi ile sorgulanması demektir. Acımasız bir yargıç gibi, içimizi kemiren sorularla karşımıza çıkar. Bütün dünyanın en klasik sorusu şudur: “Sen kendini ne sanıyorsun?” Ve devam eder: “Yapabileceğini nerden biliyorsun ki?” “Dünyada senden başka akıllı insan mı kalmadı?” “Pes et oğlum yol yakınken!” “Delilik bu, milleti güldürme kendine!”“Hah, saçma!” “Manyak mısın o’lum sen?”…

 

Bu sorular sizin beyninize de tanıdık geldi mi, bir yerlerden? Tam başarmayı kafaya koyup, işe koyulduğunuzda, beyninizin içinde dırdır etmeye başladı mı endişe dürtüsü? Sizi de dürttü mü? Yolunuzdan, işinizden ve hayallerinizden geri çevirmeye çalıştı mı, sizi de? Sizinle ilk kez ve son kez ve her seferinde o kez ve ilk baştan ve yeniden baştan çıkarıcı dahiyane (!) konuşmalar yaptı mı? Eminim yapmıştır. Eminim. Hem de çok eminim. Zira biliyorum ki insanlar hayalleri ile yaşar. Ve sonsuz hayal dünyasında, gerçekleştirilebilen hayaller hala hayal simyacılarının bir yerlerde tutsak olduğunun işaretçisi.

 

Ama Artık Ne Yapacağınızı Biliyorsunuz…

 

Bundan sonra, hayatınızın en duygusal anlarında, karşınıza dikilip de; “Hislerine kapılma’” diyecek olan bir dümbelek görürseniz ona şunu yapın:  Basitçe ve kibarca; -“Düt dürü düüüüü…”

 

Aklınızdan ilk kez ve son kez bir endişe geçer ve başaramayacağınıza dair, içinizden için için ve dışın dışın, size “dışın! dışın!” yaparsa; için için ve dışın dışın, basitçe ve kibarca seslenin ona: “Düt dürü düüüüü”… Ve sesiniz yankılansın, dünyanın tüm hedef malikanelerinde. Emin olun yankılanır. İstediğiniz kadar kısık sesle söyleyin, istediğiniz kadar sesinizi kısın. Fısıltılı naranız, hedefleri peşinde koşmaktan yorulmak üzere olan tüm endişeli hayal yolcuları tarafından anında algılanacaktır. Siz yeter ki pes etmeyin baştan.

 

Bitirin elinizdeki işleri. Gerçekleştirin hayallerinizi. Bir kez ve son kez gösterin yapılabileceğini. Ve endişenin yok edici dişlerine kaptırmayın hayallerinizi. Siz bir kez yürüdünüz mü, siz bir kez yola koyuldunuz mu, inanın tüm dünya peşinizden gelecektir.

Öyleyse hayallerinizin önündeki tüm düt dürü düüüüü’lere“Düt dürü düüüüü!”

 

Sizi yolunuzdan çevirmeye çalışan tüm düt dürü düüüüü’lere “Düt dürü düüüüü!”

Hayallerinize inanmayan, inandığınızı yapmanıza engel olmayan çalışan tüm düt dürü düüüüü’lere “Düt dürü düüüüü”. İlk kez ve son kez. İnanın, başaracaksınız.

-“Düt dürü düüüüü”

 

Münir Arıkan

Düşünce Öğretmeni - NLP Trainer

 

Münir Arıkan'ın yenibir.com'da yayınlanan diğer yazıları:

 

Olumlu Düşüncenin Gücü "Neuro 5"
Müşterimiz Öldü, Yaşasın MüşteriBiz
Aile İçi İletişim ve İş Hayatımız
NLP teknikleri ile "sıradışı düşünce"
Nitelikli insan olma sanatı
Erotik Öğrenme - Erotic Learning
Kişisel kıyametiniz ne zaman kopacak?

False