GeriSeyahat Emekli olduğumda resim yapacağım
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Emekli olduğumda resim yapacağım

Emekli olduğumda resim yapacağım

Plato Sanat, kariyerlerinin ortasındaki önemli sanatçıların çalışmalarını Portfolyo Serisi adı altında sergilemeye başladı. Sanatçıların kavramsal ve biçimsel çalışmalarının sırasıyla sergileneceği Portfolyo Serisi’nin ilk sanatçısıysa Şakir Gökçebağ. Gökçebağ, küçük bir retrospektif sayılabilecek sergisini anlattı.

Türkiye’de en son 2011’de Galeri Apel’de sergi açmıştınız. Neden Türkiye’de yeniden sergi açmak için bu kadar beklediniz? Bir küskünlük mü vardı belki de?
- Geçen yıl Berlin’de (Tanas’ta) büyük bir sergi açmıştım. Çok bekledim sayılmaz... Hem beklemek bazen faydalı da olabilir.

Marcus Graf mı ikna etti yeniden burada bir kişisel sergi açmanıza, yoksa artık zamanının geldiğini mi düşündünüz?
- İkisi de doğru. Bu biraz da arz talep meselesi...
Plato Sanat’ta başlayan portfolyo serisinin amacı, kariyerinin ortasındaki sanatçıların yapıtlarının başlangıcı, gelişimi ve şu andaki durumunu göstermeye çalışmak.

20 yılı aşkın süredir eserler üretiyorsunuz. Çalışmalarınızı, sanat yaşamınızı hangi dönemlere ayırıyorsunuz?
- Resim, gravür gibi daha bildik alanlarda işler üretirken zaman içinde yerleştirme ve fotoğraf türüne yöneldim. Başlangıçta resim yapıyor ama paralelinde yerleştirme, obje, fotoğraf işleri de üretiyordum. Resim haricinde yaptıklarımı daha çok kendim için yapar, sergilereyse resim ve gravürlerimi yollardım. Zaman içinde, biraz da Avrupa’ya gidip gelmelerim sayesinde (90’ların başında), yerleştirme türündeki işlerimi de sergilemeye başladım. 2000’lerde artık ağırlık yerleştirme, biraz da fotoğraf oldu. Yani bir zamanlar kendim için yaptıklarım, sonraları asıl uğraşım haline geldi. Şimdilerdeyse vakitsizlikten resim yapamıyorum, istemediğimden değil. Bu konuyu soranlara “Emekli olduğumda resim yapacağım” diyorum. Umarım o kadar beklemem.

/images/100/0x0/55ead479f018fbb8f8996abd

Çıkan bir haberinizde “Ben kendimi hiç kategorize etme taraftarı olmadım. Ekspresyonizm, soyut ekspresyonizm, minimalizm, sürrealizm, hazır nesne, dada, fluksus... hepsinden bende biraz var. Doğu’dan ornamentalizm, kaligrafi, Batı’dan Bauhaus, kavramsallık. Önemli olan kendin olmak” olarak ifade etmişsiniz kendinizi. Bunu biraz daha açabilir miyiz? Nasıl hepsinden biraz olabiliyor, bu durum eserlerinizde bir karmaşaya yol açıyor mu?
- Çoksesli müzik, diyorum ben buna. Yaratıcılığı sınırlandırmamalı. Burada küçük değil büyük resme, işlerin geneline bakmak lazım. Picasso buna iyi bir örnektir.

Genellikle günlük hayatta kullandığımız objelere farklı yorumlar getiriyorsunuz. Bu sergide bununla ilgili hangi örnekleri görebileceğiz?
- Çevremde gördüğüm her şeyle ilgilenirim. Çok bilinen, herkesin etrafında olan şeyler bunlar. Hatta üniversal; bir Afrikalı veya bir Eskimo... Hemen herkes zorlanmadan tanıyabilir. Objelere, mekâna bir şeyler ekleyip çıkarmak bana göre satranç oynamak gibi bir şey. Ama bu objeler olduğu gibi kalmıyor. Doğal durumlarından uzaklaşıyor, bir çeşit kendi doğasına yabancılaşıyor. Başlangıçta biraz şaşırtıyor, merak uyandırıyor ama bir kavramsal sanat eserindeki gibi gizemli kalmıyor, anlaşılıyor sonuçta. Plato Sanat’ta sergilenen işlerin hepsi bu söylediklerime bir örnek.

Herkesin bildiği, kullandığı eşyaları izleyici daha mı kolay algılıyor?
- Doğrudur. Kendinden bir şeyler buluyor aynı zamanda. Sadece estetik bir yorum yapmış olsaydım, objenin tanınırlığı önemli olmazdı. Halbuki benim işlerimde konsept ve estetik, ikisi bir arada. İzleyici objeyi tanımalı ki burada yapılanı kavrasın.

Sanat eseri olacak işi nasıl seçiyorsunuz?
- Bir şeyler üretmem için, pek çok şeyin bir araya gelmesi gerekmiyor. Gündelik hayat devam ederken -evde, sokakta, alışverişte– gördüklerim bana yeterince ilham veriyor. Bu bağlamda, hayatta aradığını yanı başında bulmuş şanslı insanlardan biriyim herhalde.

Bu sergiden çıkanların aklında neler kalacak sizce?
- Herkesin etrafında olan objelerle kurgulanmış bir sergiden çıkan izleyici, çevresine bakarken daha farklı bakacak. Etrafındaki her varlığın bir değer olduğunu, bir güzelliği oldugunu en azından düşünmeye başlayacak. Sanatın bir yerde değil her yerde olabileceğinin farkına varacak. Bir başka deyişle de sanatın erişilmez bir şey olmadığını anlamış olacak.

Translayers serisi Tuvalet kâğıtlarıyla hazırladım. Fikir biraz da ihtiyaçtan doğdu gibi. 2010’da Stuttgart’taki bir sergiyi kurgularken nakliye işini nasıl çözerim diye düşünmüştüm. Yerleştirme sergilerinde bu hep problemdir. Sonra tam da kurguladığım gibi bir bavulun içine kevgir, saat, şemsiye gibi küçük şeyleri koyup trenle sergi açacağım yere vardım. Köşedeki marketten de satılan bütün tuvalet kâğıtlarını satın aldım. Sonuçta güzel bir sergi oldu. Bu serinin varyasyonlarını sonra birkaç yerde daha yaptım.

Quests/Misafirler 2000’lerin başında ayakkabılarla yaptığım bir seri yerleştirmeden bir tanesi. Sergi mekânına göre form ve boyut değişiyor.

Skyscraper serisi Şeritmetrelerle yaptım. Metreleri yerde ve duvarda konumlandırarak, bazen de keserek gökdelen imajları oluşturdum. Birkaç varyasyonu var. Yerleştirmelerin büyüklüğü de -metreleri uzatıp kısaltmak mümkün olduğundan- mekâna göre değişken. Yani gökdelenin yüksekliğine mekân karar veriyor.

Şakir Gökçebağ’ın Plato Sanat’taki sergisi 12 Mayıs’a kadar görülebilir. (212) 621 12 47

False