GeriSeyahat El değmemiş coğrafya: Tuz Gölü
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
El değmemiş coğrafya: Tuz Gölü

El değmemiş coğrafya: Tuz Gölü



TÜRKİYE'NİN EN KALİTELİ DERGİSİ ATLAS BU AY DOKUZUNCU YAŞINI KUTLUYOR

Bu hafta değişik bir coğrafyayı tanıtacağım size. Burası dağlardan süzülen suların Konya Havzası'nda birikmesiyle oluşan Tuz Gölü. Anadolu'nun insan eli değmemiş en büyük bölgelerinden biri. Gündüzleri güneşten, geceleri soğuktan kavrulan bu uçsuz bucaksız topraklara su, tuz ve çamur can veriyor. Bugün 9 yaşına basan ‘Türkiye'nin Dergisi’ ATLAS , Tuz Gölü konusuyla farklılığını bir kez daha kanıtladı. Nisan sayısında yer alan bu konuyu Güven Eken yazdı. Her biri bir tablo gibi güzel olan fotoğraflar ise derginin ‘gökyüzü

fotoğrafçısı’ Hakan Öge tarafından çekildi.

İlkokuldan beri bize Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde dağların denize paralel, Ege'de ise denize dik uzandığı öğretilir. Merak edenler bir fizikî harita alıp incelerse bu genellemeye aykırı pek çok dağ silsilesi görür. Bunlar doğu-batı yönünde uzanan büyük sıradağları keserek kuzey-güney yönünde uzanır ve Anadolu'da dünyanın diğer yerlerinde pek rastlanmayan kapalı su havzalarının oluşmasına neden olur. Bir su havzası, birbirini dik kesen sıradağların sınırlandırdığı bir çanağa benzetilebilir. Çanağın çeperlerinden, yani dağların zirvelerinden süzülen sular, ortadaki çukurda birikerek çoğu zaman küçük bir içdeniz oluşturur. İşte Tuz Gölü, Anadolu'daki kapalı havzaların en büyüğü olan Konya Havzası'nda esir kalan su damlalarının oluşturduğu ‘içdeniz’dir.

Tuz Gölü belki de Türkiye'deki insan eli değmemiş en büyük coğrafyadır. Çamurlu, tuzlu ve çorak bir dünya para etmediği için, binlerce yıl insanın eli bu topraklardan uzak durmuştur. Sığ suların ve tuz tabakalarının arasında uzanan adaları pek çok kuş barınak olarak kullanabilir bu yüzden. ‘Her şey insan içindir’ diyen ve her şeyi paraya dönüştürebilen yok edicinin kem gözlerinden bu toprakları korumak için, kaç nazar boncuğu gerekir, hangi büyüleri yapmak gerekir acaba? Kim bilir, belki de yaşamın bütün güzelliğini rakamlarla ölçebileceğine inanan bir ademoğlu, çoktan aklına koymuştur kuşlara bu hazineyi yar etmemeyi.

ÖZEL KORUMA ALANI

Her şeye rağmen, Tuz Gölü ve çevresindeki bozkırlar barındırdıkları nadir bitki ve hayvan toplulukları nedeniyle 2000 yılının sonlarına doğru Özel Çevre Koruma Alanı (ÖÇKA) statüsüyle koruma altına alındı. 627 bin 500 hektar büyüklüğündeki koruma alanı, Türkiye yüzölçümünün yüzde 1.38'ini kaplıyor.

Tuzlalar bugün 1200 hektarlık bir alan kaplamakta. Ancak Tekel İdaresi iki kat daha büyük bir göl alanını parselleyerek tuz üretimini 3 milyon tona çıkarmayı planlıyor. Tuzlaların daha da büyütülmesi, el değmemiş geniş tuz düzlüklerinin parçalanması ile son bulacak. Böylece Türkiye'nin en son bakir topraklarından biri daha kaybedilecek. Tuz Gölü'ndeki yaşamı tehdit eden sadece tuzlalar değil elbette. Gölü besleyen derelerin üzerine kurulan barajlar, yeraltı sularını kullanarak tuz bozkırlarının hızla pancar tarlalarına dönüştürülmesi ve büyük Konya Kanalı yoluyla göle ulaşan kirli su, göldeki hassas dengeyi altüst etmek üzere.

TARİHİ HAKSIZLIK

Tuz Gölü'ndeki çorak dünya, tuzda ve bozkırda da yaşamın yeşerebileceğini dünyada en iyi anlatan alanlardan biridir belki de. Türkiye'nin en kurak topraklarının üzerini örten tuzcul bataklıklar ve bozkırlar o kadar fazla cana hayat verir ki, bu gerçeği keşfeden birisi aynı zamanda biz insanların işine geldiği gibi algılamak konusundaki becerisini de hayret içinde fark eder.

Bataklığa ve bozkıra yapılan, tarihî bir haksızlıktır aslında. Bir flamingonun veya bir araptavşanının gözüyle bakarsak bu dünyaya, yaşamın merkezinde olan şeydir bataklık ile bozkır ve ‘gölge’ demek ‘ölüm’ demektir onlar için. O narin vücudunda benzersizliği, kusursuzluğu ve anaçlığı bir arada barındıran Tuz Gölü, işte bunları ve çok daha fazlasını anlatır dünyaya. Sırf duymasını bilmeyen bir kulak işitsin, bakmasını bilmeyen bir göz görebilsin ve doğayı çoktan unutmuş yürekler geç olmadan gerçeği anlasın diye.

Böylesine az bulunur , bakir bir coğrafya parçasını görmek istemez misinz? O zaman acele edin, ilk gezi programınıza Tuz Gölü'nü en başa yazın... Güzellikleri çabuk yok etme becerisine sahip olan yöneticilerden önce davranın.

ATLAS'TA BU AY

Derginin Nisan sayısı yine birbirinden ilginç konularla dolu. Bu sayıyla birlikte, dünyanın ve Türkiye'nin değişik coğrafyalarına yolculuk edecek, oralardaki değişik yaşamlara, birbirinden güzel görüntülere tanıklık edeceksiniz. Bu sayıyı kaçırmamanızı öneriyorum.

Tanrıça'nın hüznü

Anadolu arkeolojisinde, sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen sağlık yurtlarına bir yenisi daha eklendi. Bergama yakınlarında bulunan ve antik çağın en önemli sağlık merkezlerinden biri olan Allianoi su için kurulmuştu ama bugün su için yok olmak üzere. Yapımı devam eden Yortanlı Barajı, eğer gerekli önlemler alınmazsa Zeugma gibi Allianoi’nin de sular altında yitip gitmesine yol açacak. Atlas bu sayısında çok önemli olan ama çok bilinmeyen Allianoi'yi tanıtıyor.

Bering'deki sığınak

Bir rastlantı sonucu, 215 yıl önce keşfedildi Pribilof Adaları. Kuzey kürklüfokunun yurduydu orası. Bu adaların keşfi, hem çevre adalardaki insanları yerlerinden etti, hem de fok kıyımlarına yol açtı. Kürkleri için öldürülen fok sayısı yılda 300 bini buluyordu. Neyse ki bugün koruma altına alındılar ve yokolmaktan kurtuldular. Bering Denizi'ndeki Pribilof Adaları, fokların yanı sıra komik yüzlü denizpapağanlarından sevimli kırmızı ayaklı martılara kadar 208 tür kuşun da yaşam ve konaklama alanı. Atlas, Nisan sayısında, uzaklardaki bu adalarda doğal yaşamı görüntüledi ve yazdı.

1915: En uzun yıl

Binlerce yıllık Türk tarihinde ve bu topraklar üzerinde herhalde 1915 yılında olduğu kadar büyük ve yaygın acılar yaşanmadı. Günümüz Türkiye'sini, günümüz Türkiye coğrafyasını ve insanını 1915 yılındaki olaylar kadar etkileyen, şekillendiren gelişmeler, başka hiçbir yılda bu kadar yoğunlaşmadı. Ve bu topraklar, tarihinin hiçbir döneminde 1915 yılında olduğu ölçüde kanla sulanmadı. Atlas Nisan sayısında üç kısım tekmili birden, coğrafi, tarihi, insanî ve askerî cepheleriyle tarihimizin belki de en uzun yılını, 1915'i tüm gerçekliği ile anlatıyor.

Unutuluş: Sarıkamış

Osmanlı'nın en uzun yılı korkunç bir faciayla açıldı. On binler dinmek bilmez bir tipi altında dağlara sürüldü. Almanların teşviki ve Enver Paşa'nın hırsı, 90 bin askeri kış ve savaş Tanrısına kurban sundu. Askerin çoğu kurşun atamadan karakış cadısının kollarında can verdi. En güçlü, en fedákar ve en seçkin ordu birkaç gün içinde sarsıldı, yıkıldı, yerle bir oldu. Atlas, Allahüekber Dağları'nda yaşanan bu trajik serüvenin izlerini aradı, yaşayan tanıklarını buldu.

Istırap: Ermeni tehciri

Sıcak savaşla çevrilen Anadolu, birbiri ardına patlayan Ermeni isyanları, kıtlık ve salgın hastalıklarla da dirliğini, düzenini kaybetmişti. Çeteler vuruyor, misillemeler yapılıyor, her tarafta kan akıyordu. Bu şartlarda alınan zorunlu göç kararı çok acı olaylara neden oldu. Yaşanan büyük acıları ve trajik olayları siyaset malzemesi yapmadan bugün yeni bir başlangıç cümlesi önermek mümkün: Onlar da buralıydı!

Doğum: Çanakkale

Bugünkü Türkiye'nin temeli 1915 yılında Çanakkale'de atıldı. Mustafa Kemal'i Türkiye'ye kazandıran bu büyük başlangıç, o günlerde ölerek bugünlere hayat verenler sayesinde gerçekleşti. Bugünse tarihî Gelibolu Yarımadası'nda tam bir keşmekeş ve uzun bir ayıplar listesi var.

Dünya basınında ilk kez

1915'te Alman subayı Adolf Hommell tarafından çekilen ve hiçbir yerde yayınlanmayan Çanakkale savaşına ait çok özel görüntüler, ilk kez Atlas Dergisi'nin Nisan sayısı ile birlikte gün ışığına çıkıyor. Behiye Kocagöz Hanım tarafından Türk Tarih Vakfı'na bağışlanan bu özel koleksiyonun Çanakkale bölümü 200'ün üzerinde fotoğrafı kapsıyor.

False