Ege sahillerinde Petrus aradım, bulamadım...
“Buna pek tatil denmez ama Ege sahillerini adım adım gezdim. Son olarak İstanbul’da birkaç gün takıldım ve Adana’ya döndüm. En çok neyi özledim biliyor musunuz? Fındık lahmacunu...” diyor nihayet aramıza dönen Sinan Tanyıldız.
ÇUKUROVA’DAN
Y.Sinan TANYILDIZ
Neredeyse 20 yıldır doğru dürüst tatil yapamadım. Ertuğrul Bey’in Petrus yazısını okuduktan sonra, bu nasıl bir şaraptır düşüncesiyle Çukurova’yı telefonla taradım ve Petrus bulamadım. Tarsus üzüm kentidir. Dağ taş üzüm bağlarıyla doludur, lakin bu üzümler genelde şaraplık değil yemeliktir...
Petrus’u kafama taktım ya, bulsam bulsam Ege sahillerinde bulurum düşüncesiyle yola çıktım ve önce Alanya’ya gittim. Aroma Otel’de konakladım. Derken Antalya’ya geçtim, olmadı Manavgat’a geri döndüm.
Arkadaşım Namık Kemal Biçer, Silence Beach Oteli’nin açılışını organize ediyordu. 2200 yataklı bu otelin sahipleriyle tanıştım. Bunlar Ordulu ve Mesudiyeli... Sevgili ağabeyim Oktay Ekşi’nin de sanıyorum akrabaları...
Özellikle Erhan Bey’e hayran kaldım. Genç bir işadamı. 24 saat çalışan biri. Oturduk epey sohbet ettik. Bu arada Antalya Temsilcimiz Dursun Gündoğdu da bize konuk oldu. Ancak Fazıl Say’ın organizatörü Kadir Bey’le buluşma şansımız olmadı.
Çünkü sabahın köründe yola çıktık ve sahilden Dalyan’a ulaştık. Eski gazetecilerden Cevat Eren’in köşküne vasıl olduk. Sun Motel’i size de önerebilirim. Çok şirin havuzlu bir yer burası. Gelin görün ki Cevat Eren’le görüşme şansımız olmadı. Zira o da Eskişehir’e gitmiş, oğlunun kep giyme törenine katılmak için Dalyan’dan ayrılmıştı.
Dalyan gerçekten şirin bir yer. Eski Hürriyetçiler’den Güney Duraman burada yaşıyor. İki adım ötede, yani Köyceğiz’da Ertan Ünal var. Biraz daha uğraşsaydım, başka isimlere de rastlayabilirdim.
Yolcu yolunda gerek diyerek yola çıktım ve yine sahil yolunu takip ettim. Marmaris ve Kuşadası şehir olmuş. Bodrum’u tanıyamadım. Pek fazla turist de göremedim. Tesis sahipleri hayatlarından pek memnun değildi.
Ortada Petrus da yoktu, ben de memnun değildim.
Set Grup’un üst düzey yöneticilerinden Kadir Bayburtlu ile konuştum. Bodrum’da villam var. İki senedir gidemiyorum, bir bakıver, deyince iyilik olsun diye bakmaya karar verdim. Ancak bu villa beni hüsrana uğrattı. Zira dağın tepesinde bir sitenin içinde olan villanın giriş kapısı bile otlardan kapanmış, zavallı villa, perili köşke dönmüştü.
Bu arada Adana Kebap diye köfteyi bize yutturmaya kalktıkları için Bodrum’dan soğudum ve soluğu Kuşadası’nda aldım. Gece orada konakladım. Gelin görün ki Petrus’la orada da tanışamadım ve Çanakkale üzerinden İstanbul’a geçtim.
Gazete Hürriyet’tir toplantısına katıldım. Bu toplantıyı izledikten sonra çalıştığım yerle gurur duydum. Yayın İlkelerimiz komisyonunda ben de vardım. Sevgili Doğan Satmış ve diğer arkadaşların sunumunu izledikten sonra iki günlük İstanbul taramalarım başladı. Bebek, Arnavutköy, Sarıyer dahil dolaştım, Petrus’a ulaşamadım.
Artık buralarda daha fazla kalamazdım. Abant Gölünde sabah kahvaltımı yaparak oradan Eskişehir’e geçtim. Afyon, Konya, Ereğli yolu üzerinden Adana’ya döndüm ve ilk işim fındık lahmacun yemek oldu.
Yani burdaki adıyla Tarsusi lahmacun... “Tarz-ı hususi” lahmacun söylene söylene Tarsusi olmuş... Minik bir lahmacun bu. Petrus’la iyi gider... Bulursanız deneyin. Ben bulamadım. Petrus bulana lahmacunlar benden...
Ve sabah bir arkadaşımın telefonuyla uyandım... “Serdar Devrim seni arıyor...” dedi arkadaşım. Gülümsedim. Bilgisayarımın başına geçtim ve çağrıyı okudum...
Şimdilik 1-0 yenik durumdayım. Serdar: 1- Ben: 0
Bu maçın ikinci yarısı var... Artık yeniden sizlerleyim ve Çukurova’yı size anlatmaya devam edeceğim...