Dünyada tatlı su kaynakları tükeniyor!
2050'ye kadar dünyada su talebinin yüzde 55 artış göstermesi bekleniyor. Buna karşılık nüfus artışı ve küresel ısınma nedeniyle tatlı su kaynakları giderek azalıyor. En önemli soru şu: Bu sorun karşısında ne tür yöntemler geliştiriliyor? İşte detaylar...
Dünyanın yüzde 70'i suyla kaplı ve bu suyun miktarı 1,386,000,000 kilometre küp. Bu miktar değişmediği halde su sorunu neden kaynaklanıyor? Bu suyun yüzde 97,5'i tuzlu su olduğundan insan tüketimine uygun değil. Hem dünya nüfusu hem de sıcaklığı arttığı için tatlı su sorunu yaşanıyor. 2000 ile 2050 yılları arasında suya olan talebin yüzde 55 artış göstermesi bekleniyor. Tatlı suyun yüzde 70'i tarımda kullanılıyor. Artan nüfusu beslemek için gıda üretimi 2035'e kadar yüzde 69 artacak. Ayrıca elektrik enerjisi üretiminde soğutucu olarak da su kullanılıyor ve bu enerjinin yüzde 20 oranında artması bekleniyor.
Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA'nın araştırmalarına göre, dünyada tatlı su tüketimi bu kaynakların yeniden oluşması sürecinden daha hızlı işliyor. Dünyanın en büyük 37 akiferinden (çakıl ve kum dolu yeraltı su havzaları) 21'i küçülüyor. Hindistan'daki Ganj Havzası'nda yeraltı su seviyesi nüfus artışı ve sulama nedeniyle yılda 6,31 cm düşüş gösteriyor. NASA su bilimcisi Jay Famiglietti'ye göre "Dünyanın her tarafında su seviyesi düşüyor. Su kaynakları sonsuza dek yetecek değil." Eski göl yatakları üzerinde kurulu olan Mexico City şehri ise bazı bölgelerde yılda 22 cm çöküyor. Çünkü şehir suyu yeraltındaki su havzasından çekiliyor. Şehir suyunun yüzde 40'ı ithal ediliyor. Yetkililer su sorununu yoğun yağışlarla suyun sel olup hızla akmasına ve ardından gelen uzun kuraklık dönemlerine bağlıyor.
California'da da benzer gelişmeler oluyor. 2011-16 yılları arasında bölge, son 1200 yılın en kurak dönemini yaşadı; büyük yeraltı su havzaları azaldı, 1900 kuyu kurudu. Bu yılın ilk üç ayında ise şiddetli yağışlar oldu. Ama su havzaları hemen dolmuyor. Bunun için dört yıl boyunca normalin çok üstünde yağışlar olması gerekiyor. Hatta bu durumda bile, bölgede su kullanımı devam edeceği için tam dolma diye bir şey hiçbir zaman olmayacak.
Peki, bu durum tatlı su kaynaklarının azalmasının yanı sıra başka ne ifade ediyor?
Bazıları su sıkıntısının savaşlara yol açacağına inanıyor. Suriye'deki iç savaşı da bu nedene bağlayanlar var. Washington merkezli Atlantic Council'dan Dr Peter Engelke'ye göre, "2007-10 yılları arasında Suriye tarihinin en kötü kuraklığını yaşadı ve kırsal bölgelerden yüzbinlerce kişi şehirlere göçe zorlandı". 2030 Water Resources Group'tan Anders Berntell ise Boko Haram ile Eş Şebab'ın da gençlerin "doğal kaynakların sınırlı olması, toprakların verimsizleşmesi ve su sıkıntısı nedeniyle yaşamsal olanaklarının sınırlandığının farkına vardığını ve kolayca radikalleştiklerini" söylüyor.
Fakat bazı ülkelerde yeni ve etkili çözümler üretiliyor. Örneğin 1997-2009 arasında en kurak dönemini yaşayan Avustralya bu süreçte su tüketimini yarıya indirmeyi başardı. Dünya Bankası Su Uygulamaları programı ekonomisti Richard Damania bunun suyun parayla satılması yoluyla sağlandığını belirtiyor. Bir başka örnek ise suyu ulusal güvenlik meselesi olarak gören İsrail. Tel Aviv yakınlarındaki atık su artıma tesislerinde 140 milyon metre küp su üretiliyor ve tarımda bu su kullanılıyor. Bugün sulamada kullanılan suyun yüzde 40'ı atık sudan sağlanıyor. Ayrıca ayrıştırılan diğer maddelerden elde edilen metan gazı da yenilenebilir enerji üretiminde kullanılıyor.
Berntell, çöldeki bir ülke olarak İsrail bunu yapabiliyorsa, doğru teknoloji, ekonomik kaynaklar ve siyasi kararlılıkla başkalarının da yapabileceğine inanıyor. İsrail atık suların yüzde 86'sını arıtarak yeniden kullanıyor. Bu bakımdan dünya birincisi. İkinci sırada ise yüzde 19 ile İspanya geliyor. İsrail'de bugün içme suyunun yarıdan fazlası deniz suyunu tuzdan arındırma yoluyla sağlanıyor.
Peki, dünyadaki tatlı su krizi deniz suyunu arıtma yoluyla giderilebilir mi?
Uzmanlar bunun pahalı bir yöntem olduğunu ve bunu yaparken harcanacak enerjinin bırakacağı karbon izinin çok büyük olacağını söylüyor. Kuveyt ve Dubai gibi petrol zengini ülkelerde bu yönteme başvuruluyor. Ancak bunun ekonomik boyutu kadar ekolojik boyutu da var ve denizdeki ekosisteme zarar veriyor.
Kaynak: BBC