Disnayland mı yoksa Universal Studios mu?
Sizi Amerika’nın California Eyaleti’nde, her dakikasının çok güzel geçeceğine emin olduğum bir yolculuğa çıkarmak istiyorum. Los Angeles’taki Universal Studios...
Los Angeles içinde, şehre tepeden baktığını söyleyebileceğimiz Universal Studios... Giriş ücretinin kişi başı 69.9 dolar olduğu bu geniş mekanda size inanılmaz sürprizler hazırlanmış ama hepsini anlatacak değilim. Gez gez bitmeyecek... Korkmayın; hep yürümek zorunda değilsiniz, mekan o kadar geniş ki her yerde yürüyen merdivenler hizmetinizde ve de yorulduğunuz zamanlarda oturup bir şeyler içebileceğiniz, yiyebileceğiniz mekanlar da sık sık sizi karşılıyor.
BUYRUN JURASSIC PARK’A
“Önce Jurrassic Park” deyice, uyduk rehbere. Ama uyardı da, “Sulanmak istemeyen öne ve yanlara oturmasın!” Ne demek istediğini, turnikelerden geçip, yaklaşık 20 kişi alabilen bir mini trene bindiğimizde anladık. Trenimiz bir nehir boyunca yolculuğa başlarken neyle karşılaşacağımızı tahmin edebiliriz ama yine de “bakalım ne göreceğiz” heyecanı sarıyor sizi.
İlk darbeyi, yolculuğun başında kenardaki kayaların arasından aniden fırlayan bir minik canavarın ağzından size su fışkırtırken yiyorsunuz. O zaman anlıyorsunuz kenarda ve önde oturmanın ne demek olduğunu. Çünkü, o canavarların nereden; önden mi, arkadan mı, yandan mı saldıracağını kestiremiyorsunuz.
Neyse devam edelim yolculuğa... İlk minik bir canavarla karşılaşıyorsunuz ya, sakın içiniz rahatlamasın; bir yerlerden öylesine dinazorlar, öyle şekilsiz ama sempatik canavarlar çıkıp treninize saldırıya geçiyor ki sormayın. Gerisini de siz görün artık, yaşayın o heyecanı.
Bu tür tüm gösterilerden sonra, kapıdan çıkarken o gezinin en korkunç, en heyecanlı anında çekilmiş fotoğraflarınız da kapıda sizi bekliyor olacak. Bakın, yüzünüz ne hal almış görün; beğenirseniz basın 22 doları. Yok, ben böyle görünmek istemiyorum, derseniz yürüyün gidin. Ama utanmayın, o an yüzümüzün aldığı şekil orada sabitlenmiş.
HARİKA SIMPSONS
Aman bakın uyarıyorum, asıl heyecan mekanı Simpsons gösterisi. Tanrım; büyük düşünmek, teknolojiyi de içine katmak, insanlara heyecanın en yükseğini yaşatmak böyle bir şey olsa gerek. Kısaca şöyle anlatayım: Siz altı kişinin oturduğu küçük odada sabitsiziniz. Ama birazdan ışıklar kapanınca sabitlik neymiş anlayacaksınız! Şöyle ifade etsem anlatabilir miyim, bilmem?
Hani birkaç saniye içinde yerin yedi kat altına dalıp, uzayın derinliklerine yükselebilirsiniz ya; işte aynen öyle bir duyguyla yıldızların arasından geçip sonsuzluğa gider gibi yol alıyorsunuz. Tabii, öyle düzgün bir yolculuk olmuyor bu, dikine inişler, yana dönüşler, yukarı fırlayışlar... Oturduğunuz yerden tüm bunları yaşayacaksınız. Orada kapıda yazılan İngilizcesi ile özetleyelim: “Here it is comes” (İşte geliyor!).
Araya girip şöyle bir uyarı yapmama da izin verin. Tamam hepimizin birer fotoğraf makinesi var ama gelin buraya giderken yanımıza mutlaka kameramızı alalım, olmadı gelişmiş bir fotoğraf makinesini yeğleyelim. Güzel anlar, güzel kareler yakalayacağınıza emin olun.
Horror stüdyosu da kimilerine ilginç gelebilir; zaten kısa süre gerektiriyor. Bana diğerleri kadar ilginç gelmedi. Ancak, hani “Yanımdaki bana sarılır belki” derseniz lafım yok; belki bir iki şans yakalayabilirsiniz.
DENİZ DÜNYASINA YOLCULUK
Universal Studios’tan son olarak Shrek’le Terminatör film gösterilerini aktarabilirim. Shrek için, “Dört boyutlu şirin bir film” diyebilirim ama Terminatör oldukça ilginç. O dört boyutlu ama özellikle salonda sizin önünüzde rol yapan oyuncuların birden sahnedeki filmin içine geçiş sahneleri inanılmaz güzellikte teknoloji harikası. Trenle açık hava gezisi de sizi, filmlerin çekildiği mekanlarda uzun bir yolculuğa çıkaracak. Ormanlarda, geniş alanlarda, derin sokaklarda, büyük göllerde, uçsuz bucaksız denizlerde çekildiğini sandığınız filmlerin gerçek mekanlarını görün. Güleceksiniz belki ama dikkat önünüze katil bir psikopat çıkabilir; aman yüz göz olmayın, üstüne gitmeyin, elinde bıçağı hazır sizi bekliyor.
45 dakikalık bir yolculuk sonunda, bu güzel şehre varıyoruz. Liman, Corono Köprüsü ve Bay Brige’yi özellikle önerip, sizi asıl hedefimiz olan, “Seaworld”a (Deniz Dünyası) götürmek istiyorum. Burada da girişin 69.9 dolar olduğunu belirteyim.
Biletleri alıp, gişelerden geçtikten sonra ilk durağımız akvaryum. Köpek balıklarının başınızın üzerinden geçtiği bir tünelden yol alıyorsunuz; bol balık türlerini gözlemleyip, kutuplara çıkıyorsunuz. Sağda soldaki beyaz duvarları elleyin, gerçekten buz olduğunu göreceksiniz. Böylesi bir ortamda fanusta kutup ayılarının güneşlendiğini, yapay denizde beyaz kutup balinalarının yüzdüğünü göreceksiniz. Size balinalar yanınızdan geçerken fotoğraf çektirme şansı da sağlanmış durumda.
BUNLAR DENİZ ASLANI OLAMAZ
Şimdi sırada beni gerçekten hayret içinde bırakan bir başka gösteriye geldi: “Deniz aslanı, canlı” (Sealions Live). Islanmak konusunda uyarıya gerek yok artık. Ama girin buraya da deniz aslanları sizi alkışlasın, öpücük göndersin, insanın çirkin bir yaratığı dahi, eğitince nasıl sempatik yaptığını; eğitimin nelere kadir olduğunu görün. Yok böyle bir şey, diyeceksiniz. Tamam anlarım, denizaslanı atlar, zıplar, burnu üzerinde top taşır, fırlatır, tutar... İyi güzel de Allah aşkına, biri bana anlatsın; ipin hemen altından kendisi, hemen üstünden de top geçecek... Bu nasıl öğretilebilir? Başarmışlar işte diyor, deniz aslanlarının öpücüklerini alıp onlara hak ettikleri alkışı verip çıkıyorsunuz.
Ne dersiniz; gerçekten de Disneyland’ların papucu dama mı atılıyor, diye sorarken haksız mıyım?
BALİNA SHAMU’YU KAÇIRMAYIN
Balina Şov’u izlerken “Yeter ki siz isteyin; herşey mümkün” sloganını sık sık duyacak ve buna hak vereceksiniz. Gösterinin adı Balina Shamu ama tek balina yok, dört balina size harika bir gösteri sunacak. Yine unutmayın balinalar sizi ıslatsın istemiyorsanız ön sıralara oturmayın. Ama bence özellikle bırakın çocuklar burada bu keyfi yaşasın. Tamam; balinalar en akıllı balıklar denir ama “bu kadar da değil” diyeceğiniz çok sahne var. İnsanlar balinalara nasıl hükmediyor, sizi nasıl selamlatıyor, size su sıçratmaları için nasıl komut veriyorlar lütfen, ama lütfen görün, balinalara hayranlığınızı göstermekten çekinmeyin.
Balinalarımızı alkışlayıp Vahşi Antika’ya (Wild Artic) geçiyoruz. Koltuklarımıza yerleşiyoruz. Yine sabit konumdayız. Ama biraz sonra helikopterimiz hareket ettiğinde buzulların üzerinden, derin buzul vadilerinden, kopan dev buz ve dağ kütlelerinin arasından nasıl kurtulduğumuzun heyecanını yaşıyoruz. Oysa yerimizde oturuyoruz işte. Maceralı bir yolculuk, çıkın bu yolculuğa da.
HAYDİ CANLI FİLME
Canlı bir film izlemek üzere Su Dünyası’na girmeden önce, “Islanmak istemeyen yeşil koltuklara oturmasın” uyarısını geliyor. Gişelerden geçip, bir göletin kenarındaki tribünlerde biz de yeşil olmayan koltuklara oturuyoruz. Binlerce kişi bekliyor ve birazdan tam bir aksiyon filmini canlı izlemeye başlıyoruz. Oyuncular, amigolar ve seyirciyle iç içe. Yani yeşil koltuktakiler de oyunun içinde gibi. Ama sürekli ıslanmayı göze almak durumundalar çünkü, oyuna katılma su atma üzerine. Bazen kovalarla su üzerinize gelebilir... Ne ilginçtir, sırf bu amaçla o koltuklara oturduğunu görüyorsunuz ve büyük bir heyecanla bu “sulama” oyununa dahil oluyorlar. Tabii bu gösterinin bir yanı. Diğer yandan kadınlı erkekli oyuncuların ciddi akrobatik hareketleri, gölette yangın, patlayan bidonlar, çöken çatılar, uçakla, havan tüfeğiyle yapılan atışlar, yüksek kulelerden düşen oyuncaklar, suyun içinden fırlayan motosikletliler göreceksiniz. Daha detaya girmeyeyim, “çok güzel hareketler bunlar” deyip keyifle izleyebilirsiniz. Kapıdan çıkarken size bu canlı gösteriyi yapan oyuncularla kol kolaya fotoğraf çektirme şansınız da var.