‘Daha yaşamak istediğim çok macera var’
Tek başına trenle 30 günde 15 ülkeyi gezen Ayaz Ceylan, henüz 18 yaşında. Ünlü yönetmen ve senarist Nuri Bilge Ceylan ile oyuncu ve senarist Ebru Ceylan’ın oğlu. “Farklı hayatlarla karşılaşmak kendinizi de keşfedebilmenizi sağlıyor” diyerek seyahat tutkusunu anlatıyor. Japon manga ve anime sanatçısı Hayao Miyazaki’nin filmlerinden çok etkilendiği için Uzakdoğu kültürüne ayrı bir ilgisi olduğunu söylüyor. Ceylan’la en sevdiği ülkeleri, seyahatinden izlenimlerini ve hayallerini konuştuk.
Tıpkı babası Nuri Bilge Ceylan gibi Ayaz Ceylan da yönetmen olmak ve uzun metrajlı filmler çekmek istiyor. Bir başka tutkusu da seyahat etmek. Henüz 18 yaşında ama trenle tek başına 30 günde 15 ülkeyi gezdi. Ailesiyle birlikte de sık sık seyahat ettiklerini, kendini en çok Balkan ülkelerinin insanına yakın hissettiğini anlatıyor. Ülkemizde de en çok Karadeniz Bölgesi’nin doğasını büyüleyici bulduğunu, Giresun’u çok sevdiğini söylüyor. “Müzeler ve tarihi mekânları gezmekten büyük zevk alıyorum” diyor. Başlıyoruz genç gezginle sohbetimize...
Daha 18 yaşındasın, çok gençsin. Tek başına trenle 30 günde 15 ülkeyi gezme fikri nasıl ortaya çıktı?
Bir süredir okuduğum seyahat kitapları ve sosyal medyadan takip ettiğim gezginler sayesinde aklımda tek başıma bir yolculuğa çıkma fikri vardı. İlk başta Trans Sibirya treniyle Rusya’dan Çin’e gitmek istemiştim. Fakat iki ülkenin siyasi karışıklıkları nedeniyle yolculuğumun rotasını Avrupa’ya yöneltmeye karar verdim. Eski komünist ülkeler ilgimi çektiği için güzergâhımı Doğu Avrupa ülkelerine çevirdim.MacaristanEstonya
Hangi ülkelerdi bunlar?
İlk olarak uçakla Finlandiya’ya giderek yolculuğuma başladım. Oradan Estonya, Letonya, Litvanya, Belarus, Polonya, Çekya, Slovakya, Avusturya, Macaristan, Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye rotasını izleyerek yolculuğumu tamamladım.Bulgaristan
Bunların içinde seni en çok etkileyenler hangileri oldu?
Kesinlikle Belarus. Kocaman ve bomboş meydanları ve devlet ağırlığını hissettiren binalarıyla komünist dönemin ruhunu yaşatan sınırlı ülkelerden biri. Hem Sovyet döneminden kalma yapıları ve trenleriyle hem de hiç alışkın olmadığım biraz soğuk duran insanlarıyla bana çok farklı geldi. Ülkede olduğum süre boyunca kendimi adeta 1. Dünya Savaşı dönemi Sovyetler Birliği’ne ışınlanmışım gibi hissettim.
Daha önce yurtdışına çıkmış mıydın? Nerelere gitmiştin?
Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Hollanda, İsrail gibi daha birçok ülkeye gittim ama hepsinde ailemle birlikteydim. İlk kez bu geziyle tek başıma yurtdışına çıktım.
Seyahat etme tutkun nasıl doğdu? Ailece gezmeyi sever misiniz?
Aslında pek çok sebebi var ama sanırım tarih, coğrafya ve farklı kültürlere duyduğum ilgi bunda önemli rol oynuyor. Ailece sık sık seyahat ederiz. Beraber gittiğimiz yerlerde müzeleri ve tarihi mekânları gezmekten her zaman büyük zevk alırız.Finlandiya
Sosyal medya hesabından bir kızak yolculuğu videosu paylaşmışsın. Orası Finlandiya değil mi? Nasıl bir histi karda böyle bir gezi yapmak?
Evet, orası yolculuğumun başlangıç noktası, Finlandiya’nın Rovaniemi şehri. Kuzey kutup çizgisinde olması nedeniyle karlı ve çok soğuktu. Hava eksi 20 derecelere kadar iniyordu. ‘Husky Riding’ isimli köpekli kızak deneyimi sandığımdan daha turistik bir etkinlik olsa da benim için çok heyecan vericiydi.
‘Balkan insanı daha mutlu’
Finlandiya’nın dünyanın en mutlu ülkesi olduğu söyleniyor. Sence bu kanının sebebi ne? Eğer orada yaşasaydın sen de çok mutlu olur muydun?
Mutluluk göreceli bir konu bence. Finlandiya’nın en mutlu ülke olduğunu söyleyen araştırmalar çoğunlukla ekonomik faktörlere bakıyordur diye tahmin ediyorum. Fakat benim gördüğüm kadarıyla Balkan insanları, mutluluk endekslerinin tepesindeki İskandinavlara kıyasla çok daha neşeli ve güleryüzlüler. Yani izlenimim Finlandiya’nın dünyanın en mutlu ülkesi olduğu yönünde değil açıkçası. Hatta sahip oldukları bu refahın ve boş zamanın insanlar üzerinde daha büyük bir anlamsızlık duygusu yarattığını düşünüyorum.
‘PRAG ÇOK EĞLENCELİ’
“Çek Cumhuriyeti’ndeki Prag şehri hem gece hem gündüz oldukça hareketliydi. Bu yüzden en çok orada eğlendim.” (Şehirdeki ünlü John Lennon Duvarı, yukarıda)
Ayaz Ceylan’ın favorileri:
En çok hangi ülkede eğlendin?
Çek Cumhuriyeti’ndeki Prag şehri hem gün içinde hem de geceleri oldukça hareketliydi, o yüzden en çok orada eğlendim. Birçok yeni insanla tanıştım ve çeşitli opera ve tiyatro gösterilerine gittim. Özellikle benim gibi gençlerin çok güzel vakit geçirebileceğini düşündüğüm bir kent.Belgrad
Gastronomi konusunda favorin neresiydi?
Balkan ülkelerinin yemekleri Türk yemeklerine çok benziyor, o yüzden orada çok rahattım. Özellikle Belgrad’da yediğim Balkan şnitzeli çok lezzetliydi.Finlandiya
Doğal güzellikler açısından ilk sırayı neresi alır?
En çok Finlandiya’nın doğasını sevdim. Ülkenin kuzeyinde, kuzey kutup çizgisindeki Rovaniemi şehrinde ‘igloo hotel’ dedikleri, üstü camla kaplı evlerden oluşan bir otelde kaldım. Geceleri Kuzey ışıklarını izledim. Dünyanın sınırlı ülkelerinde ve belirli zamanlarda yaşanabilecek etkileyici bir deneyimdi.
En çok nerenin insanlarına kendini daha yakın hissettin? Özellikleri nelerdi?
Kültürel, coğrafi ve sosyoekonomik açıdan bize daha çok benzemeleri sebebiyle Balkan ülkelerinin insanını kendime daha yakın hissettim. Özellikle Bulgarlar ve Rumenler...
Sıcak ülkeleri mi soğuk olanları mı daha çok seviyorsun?
Soğuk ülkeleri tercih ediyorum çünkü serin havada kendimi daha dinç hissediyorum.
Gezdiğin ülkeler içinde “Keşke şu bizde olsa” dediğin bir şeyler oldu mu?
Prag ve Viyana’da çok sayıda ve çeşitte opera vardı. Türkiye’de de oradaki kadar yaygın olmasını isterdim.
Gezgin olmak için ilk adımları atmışsın. Buna devam etmek istiyor musun? Kesinlikle istiyorum. Daha görmek istediğim çok yer, yaşamak istediğim çok macera var. Seyahat etmeye devam edeceğim.
Aile mesleğini seçip sinema sektöründe başarı yakalamayı hayal ediyor musun?
Evet, bunu istiyorum. Şu an Bahçeşehir Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nde okuyorum. Bitirdiğim zaman uzun metrajlı filmler çekmek istiyorum.
Seyahatlerin de mutlaka sana güzel hikâyeler sunmuştur. İstediğin ülkede bir film çekme şansı yakalasan ilk tercihin neresi olurdu? Sebebini de anlatır mısın...
Hiçbir ülkenin insanına ve kültürüne Türkiye kadar aşina olmadığım için yurtdışında film çekmeyi şimdilik düşünmüyorum. Ama böyle bir planım olsa, bugüne kadar hiç gitmesem bile, Rusya’da bir belgesel çekebilirdim. Alman yönetmen Wim Wenders’in Japon kültürü ve Yasujirō Ozu hakkında çektiği ‘Tokyo-Ga’ (1985) isimli bir belgeseli izlemiştim. Beni çok etkilemişti. Onun yaptığına benzer şekilde Rusya ve Dostoyevski hakkında bir belgesel çekmek isterdim.
Görmek istediğin ve henüz gidemediğin diğer ülkeler hangileri? Buralar neden dikkatini çekiyor?
Küçüklüğümden beri Uzakdoğu kültürüne ve insanına ayrı bir merakım var. Bunun sebebi çocukken izlediğim Japon manga ve anime sanatçısı Hayao Miyazaki’nin filmleri olabilir. Bu yüzden şu an en çok gitmek istediğim ülkeler Uzakdoğu’da. ‘Tokyo-Ga’ belgeselinden sonra Japonya ilk sıramda. ‘Karadeniz’i çok sevdim’
Trenle seyahat etmenin güzel tarafları ve zorlukları nelerdi?
Trenle seyahat etmek genel olarak güzel bir deneyimdi. Diğer kara ulaşım yollarına kıyasla daha hızlı, konforlu ve yeni insanlarla tanışmaya uygun. Ayrıca biletler paket halinde Interrail sitesi üzerinden alınırsa fiyatları da gayet uygun oluyor.
Ülkemizde nereleri gezdin? Seni en çok etkileyen şehrimiz hangisi?
Birçok ilimizi gezdim fakat bunlar içinde beni en çok büyüleyen ve gezme konusunda motive eden şehir Giresun oldu. Karadeniz’in etkileyici doğasını çok sevdim. Oraya okulun satranç takımıyla bir turnuvaya katılmak için gitmiştik ve birinci olmuştuk. Bu olay Giresun’un aklımda güzel bir anı olarak kalmasına yol açmış da olabilir tabii.
Seyahate çıkarken olmazsa olmazların nelerdir? Valizine mutlaka koyduğun eşyan hangileri?
Kıyafet ve uyku tulumundan başka neredeyse yanıma hiçbir şey almadan yola çıktım. Çünkü sırt çantamın kapasitesi çok sınırlıydı ve yanıma aldığım her şey bana yeni bir yük demekti. Ağırlığı minimum düzeyde tutmaya çalıştım. Uyku tulumu özellikle soğuk Kuzey ülkelerinde son derece önemliymiş çünkü bazen geceyi tren istasyonlarında geçirmek zorunda kaldım.
Sence çok okuyan mı bilir, çok gezen mi? Seyahat ederken okuyarak öğrenemeyeceğin neler yaşadın?
Gezmenin de okumanın da önemi ayrı elbette ama farklı yerler görmenin insana okuyarak öğrenemeyeceği birçok şey kattığını düşünüyorum. Seyahat ettiğinizde yeni kültürler, insanlar ve yeni fikirlerle tanışıyorsunuz. Tarihi öğreniyorsunuz. Bütün düşüncelerinizi sorgulamaya ve farklı bakış açıları kazanmaya başlıyorsunuz. Her şeyden önemlisi, farklı hayatlarla karşılaşmak kendinizi de keşfedebilmenize olanak sağlıyor.