Çocukluğum, baharım Kumburgaz
Biz gitgide büyüyorduk. Köyümüzde... Tek bir bakkal varken diğerleri peşi sıra açılmaya, özgürlüğümün Kumburgaz’ı da anlamını yitirmeye başladı
Kimileri için sadece bir belde adı, benim içinse ‘çocukluğumun önemli bir parçası’ demek Kumburgaz... İki yaşımdan 16 yaşıma kadar her yaz anneannemin ve dedemin tarlaların içinde bulunan üç katlı yazlık evlerine gittiğimiz; amcalar, dayılar, kuzenler hep beraber olduğumuz, çocukluğumun muhteşem bir şekilde geçmesine sebep olan yer...
İlk gerçek dostlukla tanıştığım, ilk dayak yediğim, ilk ineklerden süt sağdığım, tarlalara daldığım, ilk Fenerbahçeli olduğum, ilk ayçiçeği yediğim, ilk kez kurbanın nasıl kesildiğine tanık olduğum ve kesilmesin diye arkadaşlarla koyun çaldığım, ilk bisiklete binmeyi ve yüzmeyi öğrendiğim yer...
Yaz olduğunda sabırsızlanırdık Kumburgaz’a gitmek için. Anneannemler Almanya’dan gelirlerdi. Kuzenlerim, dayılarım, amcalarımla üç katlı evimizde buluşurduk. Ev sahilde değildi. Ön tarafı yeşilliklere ve yaz-kış oturanların evlerine, arkası ise tarlalara bakıyordu. O yüzden arka odada uyurken cırcır böceklerinden başka bir ses duymazdık. Bahçemizde meyve ağaçlarımız vardı. Gider gitmez Kumburgaz’ın yerlisi en yakın arkadaşımız ‘Fırlama Bahar’a koşar, Bahar’la birlikte yan bahçelerin ağaçlarına tırmanıp meyveleri yürütürdük. Koşarak tarlalar arasında kaybolur, kendi kocaman dünyamızda kimseye ihtiyaç duymadan eğlenirdik. Ahırlarda süt sağar, kümeste horozları kovalardık. Terliğimizin hiçbir zaman teki olmazdı. Çünkü hep bir yerlere fırlatıp kaybederdik. O gün kaç kişi tarafından yaramazlıklarımız yüzünden kovalanacağımız belli olmazdı. Halbuki bu durum en büyük eğlencemizdi.
KOŞARAK DENİZE ATLARDIM
Kumburgaz’ın çok uzun bir sahili ve sahile dik uzanan antreli siteler vardı. Yan yana dizilmişlerdi. Gündüzleri bu sitelerin önünden denize girerdik. Deniz her zaman yosunluydu. Bir gün denizde topumun peşinden giderken rüzgâra kapılıp boğulmaktan son anda kurtuldum. Bu olayın sonrasında da Ayhan Dayım bana Kumburgaz’ın denizinde yüzmeyi öğretti. Deniz kenarında olmadığımız zamansa yapılacaklar belliydi. Ya bahçelere dalardık ya Seyran Pastanesi’ne giderdik. Lunapark çok değerli ve eğlenceliydi. İlerleyen yıllarda bisiklete binmeyi öğrenerek her fırsatta lunaparka kaçar olmuştuk.
O ÇOCUĞA KANMAZ OLDUM
Kumburgaz’da benim için ne hikâyeler biter ne de kahkahalar. Biz gitgide büyüyorduk. Köyümüzde tek bir bakkal varken diğerleri peşi sıra açılmaya başladı. Evimizin arkasındaki boş tarlaya yeni evler yapılmaya başladı. Kumburgaz’ın en büyük pastanesi Seyhan’ın yanına yenileri ekleniyor ve etrafa oteller dikilmeye başlanıyordu. Benim de gözüm açılıyor, sürekli büyüdüğümde ‘onunla evlenmek zorunda olduğumu söyleyen deli çocuğa’ kanmıyordum artık. Başka tatil beldelerinde de vakit geçirmeye başladık zamanla. Kalabalık aile kavramı maalesef yıllar geçtikçe yok olmaya, Kumburgaz da anlamını yitirmeye başladı. Büyüdük ve ayrıştık hepimiz. Sonra da dedemi kaybettik.
Kumburgaz’da hâlâ evimiz duruyor. Anneannem her yaz dedem olmasa da uğruyor. Bense birkaç dizi çekimi ve dedemin mezarını ziyaret edip ona dua etmek için uğradım. 10 yıl önce en büyük dostum, hayatımın neşesi ‘Bahar’ı ziyaret ettim. İki bebeği olmuş, onları gördüm. “Artık Kumburgaz çok değişti, büyüdü, bambaşka bir yer oldu” diyenler var. Gerçekten ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Benim için Kumburgaz çocukluğum, özgürlüğüm, ‘Bahar’ım demek...