Çin Seddi’nin muazzam hikâyesi
Milattan önceki dönemlerde yapılmış, bir ucu çöle diğer ucu okyanusa kadar uzanan, dağlar, nehirler aşan bir yapı Çin Seddi. Yüzyıllar boyu birçok rivayete ve hikâyeye konu olmuş dünyanın yedi harikasından biri. Küçükken sadece masallarda olduğunu düşündüğüm Çin Seddini ziyaret etme fırsatı buldum. İşte size Çin Seddi’nin muazzam hikâyesi…
Bu soruların cevaplarını Çin seyahati öncesinde araştırdığımızda bildiklerimizin dışında birçok şaşırtıcı detay da öğrenmiş olduk. Aslında duvar ilk aşamada bir bütün olarak inşa edilmemiş, 20’den fazla farklı beylik kendi sebepleri ile farklı alanlarda bu duvarları inşa etmişler. Ülke yönetimi tek çatı altında birleştiğinde, Çin’in ilk imparatoru boydan boya aşılmaz bir savunma duvarı yapmaya karar vermiş ve bu duvarlar birleştirilmiş. İlerleyen dönemlerde de duvarların inşası ve bakım süreçleri devam etmiş. Seddin yapılma sebebiyle ilgili farklı görüşler var. Bunlardan en kuvvetlileri; Çin’i Moğol ve Türk saldırılarına karşı korumak, savaşlarda esir düşen savaşçıları ağır işlerde çalıştırarak cezalandırmak, ülkeden kaçışları önlemek ve ülkenin tek çatı altında birleştiğini içeriye ve dışarıya göstermek.
Çocukluğumda kitaplardan, büyüdüğümde ise filmlerden gördüğüm bu duvarı Pekin’de görülecekler listesinde ilk sıraya çoktan yazmıştık. İlk 2 günü saat farkı adaptasyonu için geçirip 3. gün sabahı Çin Seddi’ne gidebilmek için erken saatlerde yola koyulduk.
Çin Seddi Pekin'in kuzeyinden geçen ve Çin'in kuzeybatısı boyunca uzanan bugün sadece 2500 kilometresi ayakta olan bir duvar. Kısa zamana kadar uzunluğu 8851 kilometre olarak bilinse de ülkenin 4 bir yanına uzanan ve zaman zaman yılan gibi kıvrılan bu Seddin toplam uzunluğunun 21.000 kilometreden fazla olabileceği 2010 yılında yapılan araştırmalarda iddia edildi. Düşünsenize 21.000 kilometre; Kuzey ve Güney kutupları arasındaki mesafeden bile uzun…
Tabi seddin tüm noktaları turizme açık değil. Çin Seddini dolaşabilmek için turizme açık olan 3 kapıdan birisini tercih etmeniz gerekiyor. Badaling, Mu Tian, Simatai isimli kapılardan giriş yaparak seddin farklı bölümlerini dolaşabiliyorsunuz. Badaling ilk açılan kapı, bu sebeple en kalabalık olanı, Mu Tian şehre biraz uzak olsa da en iyi manzaraya sahip olan, Simatai en son açılan kapı fakat şehrin tehlikeli kısmında yer aldığı için çok fazla tercih edilmiyor. Şehir merkezinden Çin Seddi'ne birçok tur düzenleniyor, dilediğinizi tercih edebilirsiniz. Eğer kendi imkânlarınız ile gideceksiniz erken saatte yola çıkmanızda fayda var, ilerleyen saatlerde kalabalıklaşıyor, hele ki hafta sonuysa.
Biz Mu Tian kapısını tercih ettik ve Pekin merkezden 1-1.30 saatlik araba yolculuğu sonrasında sedde ulaştık. Karşılama alanında alışveriş yapabileceğiniz stantlar ve kafeler var. Kafelerde yöresel tarzlarıyla yeşil çay ikram ediliyor. Ufak bir mola vermek ve yeşil çayı bir de böyle tatmak isterseniz güzel bir alternatif olabilir fakat öncesinde mutlaka fiyatı ile ilgili anlaşmaya varın, aman dikkat! Bu şekilde bir çay içmek için oturup uçuk hesaplar ödemek zorunda kalan bir çok turist hikayesi duyduk maalesef.
Biz yeşil çay molasını dönüşte veririz, biraz da dinleniriz düşüncesiyle bu alanı pas geçip, çok vakit kaybetmeden sedde çıkabilmek için teleferik sırasına girdik ve yükselen dağların arasından tepeye tırmanmaya başladık. Sedde ayak bastığımız ilk anda 'neredeyim ben' diye düşündüğümü hatırlıyorum. Bulunduğum noktanın yüksekliği, gözümün görebileceği en son noktada seddin devam etmesi ve dağların arasında gözden kaybolması…
İlk şaşkınlığı üzerimizden attıktan sonra yürümeye başladık. Bizim gezdiğimiz bölümün duvar yüksekliği 3-5 metre arasındaydı fakat seddin tamamı bu şekilde değilmiş. Bazı bölümlerin yüksekliğinin 1-2 metre olduğu ve yapısının sağlam olmadığı, bazı bölümlerin ise 5-7 metreye kadar çıktığı biliniyor. Gezmeye devam ettikçe duvarların arasındaki minik odaları, siperlik, okçu deliklerini, gözetleme bölümlerini ve top alanlarını gördüğümüzde o dönemlerde şu an sakince yürüdüğümüz yollarda neler yaşandığını, bu duvara neden ‘Kan, Ter ve Korku’ ürünü dendiğini tüylerimiz ürpererek canlandırdık gözümüzde.
Seddin yapım sürecinde ölen kölelerin cesetlerinin seddin inşaatına gömüldüğü ve Çin Seddi’nin Dünya’nın en büyük mezarı olduğu inanışı uzun dönemler, özellikle Çin halkı tarafından kabul görmüş. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve analiz sonuçlarında hiçbir canlı kalıntısına rastlanmamış ve bu inanış çürütülmüş. Fakat bu hikayenin ürpertisi bile attığımız her adımda, seddin duvarlarına her dokunuşumuzda aklımızdaydı.
Seddin gözetleme odalarından birisinde dolaşırken Çin Seddi’nde toplamda 44.000 adet kale, kule, oda gibi yapının olduğunu öğrendiğimizde ne kadar da küçük bölümünü görebildiğimizi daha net anladık. Bu gözetleme kulelerinden duman, bayrak ve flamalarla haberleşildiği biliniyor. Çin için gücün ve bağımsızlığın sembolü olan bu yapının bir kısmı 1987 yılında batılı bir gezgin tarafından tam 78 günde yürüyerek geçilmiş.
Seddin üzerinde meraklı adımlarla ilerlerken zaman zaman yokuş çıkıp, merdiven inerken sık sık bu bilgiyi hatırladım. Yorulmuştum çünkü ve çıkış için tek şansım geriye dönmekti. Düşünsenize o gezgini, dönseniz dönemezsiniz, tek çıkış noktanız sona ulaşmak… İşte bu yüzden Çin Seddini ziyaret ederken yanınıza ufak atıştırmalıklar ve su almayı sakın unutmayın. Bizim ziyaretimiz bahar ayında olmasına rağmen yürüdükçe çok fazla susadık. Bu arada seddi karlar içerisinde görmek isterim demiyorsanız eğer ziyaret edilecek en güzel mevsim ilkbahar.
Elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince gidebildiğimiz en son noktaya kadar gittik Çin Seddi’nde. Ve gücümüzün tükendiği son anda, karşı tepede kıvrılarak devam eden sedde son kez bakıp dönüş yoluna geçtik. Çin Seddi’nden inip başta bahsettiğim kafelerde yeşil çayımızı yudumlarken hepimizin aklında aynı düşünce vardı ‘nefes kesici’… Dünyanın 7 harikasında birisi olan bu yapıyı günün birinde tekrar, bu sefer oğlumla birlikte ziyaret edebilmek dileğimle…
Fotoğraflar: İpek EVCİ