Bir dünya kapısı: Kula (Manisa)
Gediz Vadisi boyunca ilerleyen volkanik kent Kula’da evler, zanaatlar ve bambaşka bir yaşamın kapılarını aralıyor. Manisa Kula'da yanından gelip geçtiğiniz yerlerin içerisinde, birbirinden ilginç hikâye, mimari ve yaşamın olduğunu bilmek içinizdeki keşfetme duygusunu daha da artırıyor.
Öğrencilik yıllarında bir okul gezisinde, fotoğraf çekmek için bizi götürdükleri Kula’ya yolumu düşürdüğümde, bu sefer o yıllarda gitmediğimiz Sarnıçlar Köyü’ndeki ‘Kuladokya’ da denilen, peribacalarının olduğu bölgeden başladık gezmeye. İzmir’e 147 km mesafede yer alan, Ankara yolu üzerindeki Kula’ya yaklaşık iki saatlik bir yolculuktan sonra vardığımız Sarnıçlar Köyü yol ayrımında aracımızdan inip köye doğru yürümeye başladığımızda, peribacaları formundaki oluşumların içerisinden yürüyerek, bambaşka bir dünyanın kapılarını aralamış olduk.
İlk bakışta sanki bir antik kent kalıntısı ya da kaya mezarları gibi görünen, ürkütücü ama bir o kadar da insanı içine çeken bu görüntü karşısında etkilenmemek mümkün değildi.
Gediz Vadisi hattında ilerleyen Kula’nın aynı zamanda antik çağlarda Katekekaumene (Yanıkyöre) olarak adlandırıldığını öğrendiğimizde, yerleşimin oldukça eski olduğunu anlamak güç değildi. Bölgede yapılan kazılarda, Divlit bölgesinde ilkel insan ayak izlerine rastlanmış olması, yanı sıra MÖ 56 yılına ait mermer kabartma ve kitabelerden Kula ve çevresinin önemli bir yerleşim alanı olduğu ortaya çıkmış. İsmini ise burç manasında olan ‘kule’den almış olduğu belgelerden anlaşılmış.
ANADOLU MİMARİSİ
Bizanslıların elindeyken Opsikion olarak bilinen Kula’yı şekillendiren en önemli etkenlerden biri; hem geçmiş dönemlerin önemli bir dini merkezi olması hem de hemen yanıbaşında yer alan volkanik dağdır. Divlit Tepe yanardağından çıkan ve onların üzerinde bir örtü meydana getirerek korunmalarını sağlayan bazaltik cüruflar; briket imalinde ve inşaat işlerinde kullanılıyor. Büyük ihtimalle bugün Kula’nın eski yerleşimi olarak bilinen mahallelerindeki mimaride kullanılan malzemelerin ana kaynağı da o yanardağ olmalı. Bazı kaynaklara göre, Kula’nın aslında bir kale içi yerleşimi olduğu kentin içinde yer alan Demircikapı, Seferkapı gibi yerlerden anlaşılıyor.
Eski Kula evleri, ilginç mimarileri, el işlemesi kapıları, dokuları, geniş avluları, sokakla iç içeliği hatta bazı yerlerde sokağı kapatan bitişik çatılarıyla içinde dolaşanları büyüleyebiliyor. Uzun bir süre Germiyanoğulları’nın ev sahipliği yaptığı Kula’da, Anadolu mimarisinin ilginç örneklerini görmek çok önemli. Ancak ne yazık ki, bir kültür hazinesi gibi olan bölgede birçok evin kaderine terk edilmiş olması, bazılarının yıkılmış ya da yıkılmaya yüz tutmuş olması görenleri üzüyor. Çünkü bu mimarinin bir eşi daha yok, tekrar yapılması ise imkânsız gibi. Ayrıca restorasyon facialarını anlatmaya gerek yok.
KİLİSE HARAP DURUMDA
Türklerin evleri kadar bölgede yaşayan Rumların evleri de bu ilgisizlikten nasibini fazlasıyla almış. Şemsettin Sami Bey’in ‘Kamus-i Alâm’ kitabında, Kula’da iki Rum ve ayrıca rahibeler tarafından idare edilen bir Frenk okulunun bulunduğu yazar. 1901’de Kula ve çevresinde incelemeler yapan Alfread Ohilipson isimli araştırmacı; Kul-Gölde, Hamdiye ve Menye’nin Rumların yerleşim yerleri olduğunu belirtir.
Kuzguncuk ve Hıdırilyas mahallelerinde Rum stili mermer ağırlıklı evlerin varlığı göze çarpıyor. Rum evlerinin birbirine yeraltı yolları ile bağlı olduğu ve bu tünellerin Karataş mevkiine çıktığı söyleniyor. Mahallelerin hemen yanı başında Rum Mezarlığı yer alıyor, tabii bir zamanlar bu cemaati temsil eden üç tane de kilise bulunuyordu. Bunlardan Hagios Stefanos Kilisesi yangından ötürü maalesef harap durumda, üstü tamamen açılmış, etrafı tellerle çevrilmiş. Belki bir gün restorasyon görebilir ve eski günlerindeki gibi cemaati olmasa da müze olarak kullanılabilir.
1837’de yapıldığı tahmin edilen Meryemana Kilisesi ise, eski dokunun ve evlerin içerisinde yer alıyor. Kulalılar için önemli yer tutan Zafer Okulu (Lambiyanos Konağı) olarak da bilinen bina ise Kulalıların isteği üzerine restorasyona alınmış. Binanın içerisinde aynı zamanda bir şapel bulunuyor.
ZAMANIN DURDUĞU SOKAKLAR
Otobüsle ya da arabayla yanından gelip geçtiğiniz yerlerin içerisinde, bu kadar ilginç hikâyelerin, oluşumların, mimarinin, yaşamın yer aldığını bilmek; Anadolu’nun, insanı keşfetme konusundaki bitmek tükenmek bilmeyen şevkine itiyor.
Kula sokaklarında hâlâ keçecilik, halıcılık, ayakkabıcılık, testicilik, demircilik, bakırcılık, kalaycılık, semercilik, saraçlık, yorgancılık, dericilik, dokumacılık, leblebicilik ve helvacılık gibi zanaatların sürdüğü arastaların varlığını bilmek ve buna tanık olmak; tahinle yapılan Kula pidesinin enfes lezzetini tatmak, tarihini tam olarak bilemeseniz de bir kentin öylesine, sıradanlığına kapılıp, yaşamına kısa bir tanıklık etmek çok güzel. Tavsiyem, ilk fırsatta ama yöreyi bilen biriyle, Kula’ya yolunuzu düşürün. Binlerce yıllık bir kültürün izlerini sürerken, dünyanın o kadar da keyifsiz olmadığını görmek iyi gelecek.