GeriSeyahat Bir adı da aşkın şehri
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Bir adı da aşkın şehri

Bir adı da aşkın şehri

Rana Pirinçcioğlu Power FM’de programcı, reklamcı, marka iletişim danışmanı; bir de 15 sene boyunca her departmanında çalıştığı VİP Turizm geçmişi var.

Benimle alakası ise Türkiye’deki kısa reklamcılık hayatımda dört sene birlikte çalışmış olmamız, onlarca iş gezisine birlikte çıkmamız. Her bir seyahatte gülmekten öldük, sıkıcı iş gezileri unutulmaz keyif seyahatlerine döndü. Bazen herkesin son derece uyanık ve ayık olduğu öğlen uçağında bile ‘şşşt’ denerek susturulduk; bazen cimri müşteriler tarafından dört kişi aynı odaya konduk, gülmekten yan odalardaki müşterileri uyandırdık. Bütün bunlar bir araya gelince, üstüne üstlük Rana geçtiğimiz hafta Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’a gidince, onunla da bir röportaj kaçınılmaz oldu.

Senin uzun bir seyahat geçmişin var...

- On beş sene boyunca birçok yeri gezdim. Ama bir şeyi de anladım ki, seyahatte mühim olan, o yeri gezip bitirmek değil, tanımak, hissetmek. Bir de ben gittiğim her yere burada yaşayabilir miyim, diye bakıyorum. Böyle düşünerek, oradakilerin hayatına sokuyor insan kendini.

Ben seni Londra’da, Hindistan’da duymaya alışığım, Türkmenistan nereden çıktı?

- Aşkabat’taki meşhur Bağımsızlık Anıtı’nı da yapan Türk inşaat şirketi Polimeks, Aşkabat’ta bir tiyatro inşa etmiş, onun açılışına davetliydim. Türkiye’de tiyatroların teker teker kapandığı, tiyatrocuların iki yakalarını bir araya getiremediği bir dönemde, başka bir ülkede bir tiyatro açılışına gitmek çok heyecan vericiydi.

GERÇEK TÜRKÇE ORADA

Peki insan durup dururken ben Aşkabat’ı merak ettim, şöyle bir turistik gezi yapayım der mi?

- Der tabii. Çok ilginç bir şehir. Zaten Türkmenistan tek başına Aşkabat değil, birçok enteresan yeri var. Milattan önceye uzanan medeniyetlerin kalıntıları, Hazar Denizi kıyısında sayfiye yerleri var. Ayrıca Türkmenistan çok bakir. Daha turiste turist muamelesi yapmayı bilmiyorlar ki bu çok nadirdir dünyada. Turist kazıklanan bir yer değil. Gider gitmez oradaki günlük hayatın içine dalıyorsunuz.

Aşkabat nasıl bir şehir?

- Aşkabat’a Aşkın Şehri de diyorlar. Çöl ortasında kurulmuş, iklimi kuru ve yayvan bir şehir. Hızla gelişen, dünyaya ayak uyduran, globalleşen bir yer. Hatta kendi kendime etrafa iyi bak, on sene sonra burayı tanımayacaksın diye düşündüm. Nitekim şehri beş sene evvel görenler aynı şeyi söylüyor. Şehirde görülebilecek bir sürü şey var. Her şeyden önce de anıtlar. Türkmenistan sadece 13 yıl önce bağımsızlığını kazandı ve bu özgürlük hissini ileri nesillere taşımak için ülkenin her yerinde anıtlar inşa ediliyor. Bunların çoğunu da Türk ve Fransız inşaat şirketleri yapıyor. Aşkabat’ın bir Türk şirketi tarafından yapılan en heybetli anıtı olan Bağımsızlık Anıtı’nın resmi Türkmen parasının üzerinde. Her tarafında altın süslemeler, etrafında Türk atalarının heykelleri ve hepsinin önünde Türkmenbaşı’nın altından bir heykeli var.

Türkmenbaşı biraz egosantrik bir adam değil mi?

- Türkmenbaşı, Türkmenistan özgürlüğüne kavuştuğu zaman Moskova’daki Türkmen temsilcisi. Diğer ülke liderleriyle karşılaştırınca biraz farklı biri ama belki de buna ihtiyaçları var. 13 yıllık tarihi olan ülkenin tek lideri olarak, milliyetçiliği aşılayan, onları bir arada tutan birine ihtiyaçları var gibi geliyor bana. Türkmenistan ruh hali olarak şu an 1933-35 Türkiyesi gibi. Vatan, millet, birlik kavramlarının tohumları daha yeni atılıyor.

Şehrin genel mimarisi nasıl?

- Rus sosyalist mimari hissiyle yapılmış dev gibi bloklar var. Fakat şimdilerde bizim Akmerkez Residence benzeri binalar da yapılıyor. Ama orada kast farkı, sosyal ayrılma yok. Devletin önemli pozisyonundaki biri de, normal maaşlı biri de oturabiliyor oralarda.

Nasıl anlaştınız insanlarla?

- Ana dilleri Türkçe. Üstelik gerçek Türkçe onlarınki. Oraya gidince bizim konuştuğumuz Türkçe’nin nasıl farklılaşmış olduğunu anladım. Duyunca kolayca anlaşılan, bir yandan da farklı kelimeler yüzünden alışana kadar çok komik gelen bir Türkçe. Birçok kelime aynı ama anlamı farklı. Mesela uçak indi yerine uçak düştü; fotoğrafa surat; eczaneye dermanhane; apartmana yaşayış çayı; depreme yer titremesi diyorlar.

PAZARLAR MÜZE GİBİ

Sokaktaki insanlar nasıl?

- Muazzam renkli kadınların ve bir o kadar renksiz erkeklerin şehri diyebilirim. Çirkin değiller ama erkekler biraz silik. Kadınların kıyafetleri rengarenk, takıları son derece ilginç ve zengin. Geleneksel başlıklarını takmasalar da etnik ağırlıklı giyiniyorlar. Aşkabat’a gidenlerin mutlaka pazara gitmesi gerek. Ben hiçbir yerde böylesini görmedim. Sebzeden, safkan Türkmen atlarına kadar her şey satılıyor. İsteyen takı da bulur, el dokuması kumaş da, Türkmen kilimi de, tank da... Müze gibi dolaşıyor insan pazarda. Bir de inanılmaz çok Türk malı var, bildiğimiz markaların, bizim burada görmediğimiz ürünleri satılıyor orada.

İlginç bir yer gördünüz mü?

- Şehirde görülebilecek çok şey var. Ama yürüyerek gezmek zor, çünkü geniş bir alana kurulu bir şehir, otomobille gezmek gerek. Anıtlar görülmeli. Bir de çok komik belki ama Sheraton’un altındaki Flamingo Disco’ya gitsinler. Pulp Fiction filminden fırlamış bir mekan gibi. Bütün stil dergilerinin gidip orada çekim yapmasını tavsiye ederim. Duvarlara bakınca deniz tutuyor insanı, BTB’den mozaik desenler var. Ama çalan parçalar son derece modern, dünya listelerini kaçırmıyorlar.

Günlük hayat nasıl?

- Biraz kapıları kapalı dış dünyaya. Kendi içine dönük, ayaklarının üzerinde durmaya çalışan bir halk gibi. Yabancıların gittiği, dışarı dönük restoranlar çok az. Burada görmeye alıştığımız gibi çılgın bir sosyal hayat yok orada. Ama inanılmaz temiz bir şehir. Bu kadar temiz bir Disneyland, bir de İsviçre’de vardır herhalde. Devamlı sokaklar süpürülüyor, anıtlar parlatılıyor.

EN ETKİLENDİĞİ 5 YER

Hindistan (Daarjeling ve Sikkim)

Kenya (Maasai Mara)

Brezilya (Rio ve İguassu)

Doğu Anadolu (Nemrut ve Mardin)

Mısır (Luxor)

BİR GÜNE SIĞDIRABİLSEYDİ...

Güneşin doğuşunu Nemrut’ta karşılardım. Kahvaltıyı Hindistan Daarjeling’de yaptıktan sonra sabah yürüşü için Kenya’ya, Massai Mara’ya gider, hálá esneyen aslanları seyrederdim. Sonra Amsterdam’da bisikletle tur, alışveriş için Roma’da bir kısa durak ve ardından St. Petersburg Hermitage Müzesi’ni gezdikten sonra öğle yemeğini Paris Cafe Lipp’de yerdim. Öğleden sonra Prag’ın ara sokaklarında, Budapeşte ve Viyana’da dolandıktan sonra Londra Tate Modern Sanat Müzesi’ni gezip, bir akşamüstü çayı içerdim. Venedik’te bir gondol gezisi yapıp, güneşi İbiza’da Cafe del Mar’da batırır; bir içki için Cannes’da olmak, arada Marakeş’in rengarenk pazarlarını dolaşmak isterdim. Akşam yemeğini Sydney limanında yer, Rio’daki Copa Cabana plajında bir akşam yürüyüşü yapar, Buenos Aires’de tango gösterisi seyreder, üstüne New York’ta bir underground kulübe giderdim. Günün sonundaysa başımı yastığa hiçbir yere tercih etmeyeceğim güzeller güzeli İstanbul’da koymak isterdim...

seyahatte ne okuyor

Yanında mutlaka bir kitap oluyor ama gittiği yerdeki broşürlerden, şampuanın üzerindekine kadar her şeyi okuduğu için kitabını okuyamıyor.

ne dinliyor

Dinleneceği seyahatlerde yanına müzik alıyor ama gezeceği yerlerde almıyor.

ne yiyor ne içiyor

Vejetaryen olduğu için sebze ağırlıklı besleniyor. Gittiği yerde kolera salgını olsa bile, sokaklarda her şeyi yiyor.

ne giyiyor

Yerel kıyafetler giymeyi seviyor. Hindistan’da beyazlara bürünüyor, Türkmenistan’da yerel başlık takıyor.

neyle seyahat ediyor

Uçak ve otomobil

nerede kalıyor

Oranın koşuluna göre en iyisini istiyor. Çadırsa en iyi çadır, hostelse en iyi hostel, otelse en iyi otel.

kimle seyahat ediyor

Çocukları ve seyahat etmekten zevk aldığı birkaç arkadaşıyla.

çantasının olmazsa olmazları

Bu soru Rana’ya ‘çantasında olmayanlar’ olarak sorulmalı.
False