Beyrut yazı karşılıyor
Suriye ve Lübnan’ın Türklere vize uygulamasını birbiri ardına kaldırması bu ülkelere ilgiyi artırdı.
Turizmciler yeni projeler geliştirmek, alternatif rotalar açmak için kollarını sıvadı. Türkiye Seyahat Acentaları Birliği, Lübnan’ın başkenti Beyrut’a mart sonunda özel bir gezi düzenledi. Geziye katılan Türk turizmciler, iki ülke arasındaki turist trafiğini artırmanın yollarını aradı. 42 kişilik grupta Hürriyet Seyahat’ten İris Cıngı da yer alıyordu. Cıngı, gözlemlerini yazdı.
Beyrut’tayım... Savaşın izlerini taşıyan hüzünlü binaların arasından pırıl pırıl parlayan deniz hınzırca göz kırpıyor, sürprizlerle dolu ve uyumayan bir kente usulca davet ediyor. Güneş kırık dökük, düşmemek için birbirine yaslanmış gibi görünen eski binaların arkasından usulca batıyor... Bir yerlerden müzik sesi duyuluyor... Fairouz... İçim ısınıyor...
Bavulumu Beyrut yolculuğu için hazırlarken 500 yıl boyunca yönettiğimiz bu küçük Ortadoğu ülkesiyle ilgili çok fazla bilgim yoktu...
TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy‘un önderliği ve beraberindeki turizm acenteleriyle geldik Lübnan’a. İki ülke arasındaki seyahat trafiğini arttırmak istiyoruz ve aslında iki ülkenin çoklu renklerini buluşturmaya gidiyoruz. İstanbul’dan 1,5 saatlik uçuştan sonra Rafik Hariri Uluslarası Havalimanı’na indik. Havaalanı gayet düzenli, temiz, personeli güleryüzlü, yardımsever... Türk vatandaşlarına artık vize uygulanmadığından işlemler çok kısa zamanda tamamlanıyor.
YIKINTILAR VE LÜKS YANYANA
Havaalanı şehir merkezine çok yakın, 15 dakika sonra otelinizde hoşgeldin kokteylinizi yudumluyorsunuz. Şehirde büyük bir trafik karmaşası yok. Hatta “bu insanlar nerede” diye düşündürecek kadar sakin. Sessizlik bir başka sokakta yerini bir anda kalabalık ve gürültüye bırakabiliyor. İşte burası Beyrut. Narin yüzüyle her sokağın ayrı bir öyküsü var. Çok kez yıkıldı, bir kısmını deniz yuttu ama her defasında yeniden uyandı. Çehresine eskisine nazaran daha güzel, canlı yüzler ekledi. Batı ve Doğu arasındaki karışımı şehre özel bir ışıltı vermiş, gözünüz kamaşıyor. Beyrut’u ziyaret eden kişinin bu farklılık karşısında tarafsız kalması mümkün değil. Bir sokakta seyyar satıcılar yakıcı güneş altında arabalarını iterken, diğer sokakta vitrinlerde dünyanın en meşhur markalarını satan lüks mağazaları tüm ihtişamıyla boy gösteriyor. Bir yanda savaşın gri örtüsü binaları örtmüş, yıkık, terk edilmiş binaların ardında kimbilir ne öyküler yaşanmıştır diye düşünürken diğer yanda kafeler ve gece kulüpleriyle lüks tüm ihtişamıyla sizi sarmalar. Bu başdöndürücü tezatlarda ve zıtlıklarda şehir sizi adeta sarhoş edebilir ve içinde farketmeden kaybolabilirsiniz.
GECE HAYATI HAREKETLİ
Beyrut masalsı bir şehir. Gösterişli eğlence hayatı, Avrupa’yı aratmayan lüks otelleri, ünlü markaların boy gösterdiği ışıltılı vitrinleri, çoğu üç dil konuşabilen halkıyla Ortadoğu’nun Paris’i... Bu yakıştırmayı Beyrut’a gitmeden önce biraz özenti, abartılı bulurdum. Yanıldığımı çabuk anladım. Beyrut’u ziyaret eden kişinin şehrin tezatlıkları ve farklılıkları karşısında tarafsız kalması mümkün değil. Geçmiş ve gelecek içiçe ve bu karışım onu muhteşem kılıyor.
Oteller genelde Solitaire diye adlandırılan şehir merkezinde. Bu bölge kafe, restoranları,gece kulüpleri, ünlü Fransız ve İtalyan markaları satan mağazalarıyla meşhur... Nargile kafeler, çok geç saatlere kadar açık. Gece hayatı çok hareketli. Taksiler şehrin tek ulaşım araçları. Şehir o kadar küçük ki otobüs seferleri bile seyrek. Taksilerde zaman zaman dolmuş da yapılıyor. Bölgede ihtişamıyla göz kamaştıran Rafic Hariri Camii, kiliseler, 1992’de bulunan ve geçmişi bronz çağına kadar giden tarihi kalıntılar görmeye değer.
DAĞDAKİ MERYEM HEYKELİ
Beyrut alış veriş merkezleriyle de çok meşhur, ünlü markalar her yerde, şehrin en büyük alısveriş merkezleri ABS, CİTY MALL, BHV, Boulevard içinde bütün markaları barındırıyor. Achrafieh bölgesi gerek mimarisi gerekse küçük Fransız kafeleriyle ilginizi çekebilir. Şehri denizle buluşturan Korniş, Lübnanlıların, turistlerin çok rağbet ettikleri bir bölge. Kafeler, restoranlarla çevrili. Rawshe Kayası’nı buradan görebilirsiniz; jolojik güçlerle ortadan ikiye ayrılmış. Beyrut’a gitmişken AUB, Sursock ve elbetteki Ulusal Müze görülmeye değer.
Beyrut’a 18 kilometre uzaklıktakii Jounieh sanırım şu ana kadar gördüğüm en güzel manzarayı barındırıyor. Dağların eteklerinden denizi gören bu bölge akşam yat kulubü ve restoranlardan gelen ışıklarla aydınlanıyor... Müthiş bir ışık seli... Casino De Liban, bölgedeki tek kumarhane. Turistlerin gözdesi. Buraya giderken Jouniehin Tepesi’ndeki ünlü Harissa Meryem Ana heykelini görüyorsunuz.
Lübnan küçük bir ülke, şehirler birbirine çok yakın. Başkent yakınındaki Byblos, dünyadaki en eski yerleşimlerden biri. Antik şehir, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde. Küçük şirin bir sahil kasabası. Balık restoranlarıyla ünlü. St.Johana Kilisesi ve kalesi muhakkak görülmeli. Byblos şehrini ziyaret etmeyen bir turist Lübnan’ı görmemiş demektir.
GÖRKEMLİ MAĞARADA SANDAL TURU
Beyrut yakınlarındaki Jeita mağaraları bir gününüzü geçirebileceğiniz ilginç bir bölge. Mağaralar “Dünyanın Yedi Harikası” listesine girecek yeni adaylar arasında. Bölge terefirik, sandal ve yürüyerek gezilebiliyor. Mağaranın içindeki sandallarda yüzyıllarca süren erozyonların oluşturduğu ve ışıklandırılmış gizemli koridorlarında gezinirken heyecanlanmamak mümkün değil. 1836’da keşfedilen mağarada 9 bin metre derinliğe kadar gidilmiş olması olağanüstü bir olay. Tavanı dağ gibi tabanı ise saf sudan oluşan bu büyülü güzellikte sessizce dolaşırken adeta nefesimizi tutup bu ihtişamı yaşıyoruz. İçeride fotoğraf, video çekmek kesinlikle yasak.
Baalbeck, her yıl dünyanın dört bir yanından tarih meraklılarını ağırlıyan ıssız şehir, Beyrut’tan 180 kilometre uzaklıkta. Humus - Şam demiryolu üzerinde. Dünyada en geniş akropole sahip antik şehir. Aynı zamanda Ortadoğu’daki en önemli Roma kalıntısı. Baal tanrısına tapanların merkezi. Baalbeck’te yazın klasik müzik ve caz festivalleri düzenleniyor.
Savaşta şehirden kaçan halkın dağlarda yaptığı evler bugün yazlıklara dönüşmüş. Dağlarda Faraya gibi lüks kayak merkezleri var. Kıyıda denize girilirken, dağlarda kayak yapılabiliyor.
KADINLARA GÜZELLİK KREDİSİ
Dünyanın en güzel, en bakımlı, şık kadınlarını Beyrut gecelerinde görmek mümkün. Hatta bu son derece olağan ve sık rastlayabileceğiniz bir durum. O kadar ki rehberimiz Lübnan’ın bankalarında estetik ve güzellik harcamaları için kredi verilen yegane ülke olduğunu söyledi. Ülke savaş yıllarını çoktan bırakmış, kültürel renklerini tekrar sergilemeye başlamış. Beyrut sokaklarında çağlar arasında kaybolurken hayallerinizin de hayat bulduğunu fark etmeniz işten bile değil.
Binbir Gece Masalı’nız orada sizi bekliyor...
LÜBNAN LEZZETLERİ
Paris Hilton’un Lübnan mutfağını neden bu kadar çok sevdiğini bu yolculukta anladım. Mezeler hem çok çeşitli hem de leziz. Salata, özellikle de nane çok tüketiliyor bu ülkede. Semsek (labneli börek), humus, tabuli (ince bulgurlu maydanoz salatası), nar ekşili zahter salatası, çiğ köfte (bulgurlu veya bulgursuz), patlıcan ezme (közlenmiş), zeytin, deniz ürünleri kibbe (içli köfte), binbir meze çeşidinden sadece birkaçı. Beyrut mutfağının bir başka başrol oyuncusu zahter. Kekik türünden, ancak aroması daha keskin, lezzetli. Tazesi, salatada, kurutulmuşu susam unu ve zeytinyağıyla karıştırılıp kahvaltıda yeniyor. Ekşili yaprak dolması baştan çıkaran lezzetler arasında. Lübnan, bir yandan da zeytin ve zeytinyağı cenneti. Salatalara ve yemeklere konanlar yetmiyormuş gibi; zeytinyağı, sabah, öğlen, akşam değişik karaf ve kâselerde mutlaka sofrada da ayrıca sunuluyor. Yemeklerden sonra ağır tatlılar ve kakuleli Türk kahvesi pek makbul. Arak bizim rakının biraz daha şekerlisi ve çabuk çarpanı, küçük bardaklarda neden servis edildiğini iki bardaktan sonra anladım! Lübnan şarapları da kesinlikle tadılmalı. Ve dostlara muhakkak Al Rıfai’den kuruyemiş alınmalı.