GeriSeyahat Beş dakika zirvede kalabilmek için beş gün boyunca tırmandık ama değdi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Beş dakika zirvede kalabilmek için beş gün boyunca tırmandık ama değdi

Beş dakika zirvede kalabilmek için beş gün boyunca tırmandık ama değdi

Jambo. Tanzanya’ya gitmeyi düşündüğümde öğrendiğim bu ilk kelimenin anlamı "merhaba." Artık Tanzanya’da havaalanına indiğimde insanlara selam verişim değişmişti. Turistler için "hello", Tanzanya yerel halkı için "jambo" demeye başlamıştım. Yerel halk ve turistleri ayırt etmek Afrika kıtasındaki bir ülke için hiç de zor olmadı.

Amsterdam aktarmalı olarak Kilimanjaro Havaalanı’na adım attığımda artık kıştan yaz mevsimine geçmiş, kıta ve mevsim değiştirmiştim. Yani yedi zirvelerden birine çıkma hedefimle birlikte, ocak ayında yazı yaşamak gibi bir çocukluk hayalimi de gerçekleştirmiştim. Bu sadece 14 saatlik bir uçak yolculuğuyla olmuştu.

Moshi kasabasında etrafı gezerek dinlendikten bir gün sonra, 1490 metredeki Machame köyüne doğru yola çıktık. Kilimanjaro«nun en yüksek zirvesi olan Uhuru zirvesine Machame rotasından çıkacaktık. Bu zirveye birkaç rotadan çıkmak mümkün ancak bu rotalar kolay ve zor olarak derecelendiriliyor ve her yaş ve tecrübeye uygun rotalar mevcut. Maragu rotası da bunlardan biri ve bu rota -kolaylığından olsa gerek- Coca Cola rotası olarak anılıyor. Diğer Machame ve Umbwe rotaları da zorluğundan dolayı Visky rotası olarak da bilinmekte.

Machame giriş kapısına geldiğimizde burada rehber Alfred ve taşıyıcı arkadaşlarla tanıştım. Bir zirveye ilk kez bir taşıyıcıyla çıkacaktım. Bu bir lüks müdür bilmiyorum ama Kilimanjaro dağında yapılması gereken buydu. Bundan dolayı Tanzanya ülkesi istihdam yaratmış oluyordu. Böyle düşündüğüm zaman taşıyıcılarla çıkmak beni rahatsız etmedi.

Taşıyıcıların maksimum 20 kilo taşıması gerekiyor. Yüklerin kontrolleri tamamlandıktan sonra yağmur ormanlarının içine doğru yürüyüşe başladık. Aşırı sıcağı sevmeyen biri olarak Tanzanya’nın en sıcak mevsiminde sıcaktan
/images/100/0x0/55eb539bf018fbb8f8ba18e4
bunaldıktan sonra 1490 metrede yürümek beni biraz kendime getirmişti. Uzun ve huzur dolu bir yürüyüşle 3100 metredeki ilk kampımız olan Macham’a varmıştık. İlk kampta bu dağın ne kadar popüler bir dağ olduğu anlamak hiç de zor olmamıştı çünkü ilk kamp nerdeyse uluslararası bir köy olmuştu.

İlk kampımın keyfini çıkartmam gerekiyordu çünkü üşümeyeceğim tek kamp burasıydı.

PAPATYALARIN AKRABALARI ARASINDA BÜYÜLÜ YÜRÜYÜŞ

Tropik meyvelerle oluşan güzel bir kahvaltıdan sonra ikinci kamp yerimiz 3840 metredeki Shira kampına doğru yola çıktık. Yol boyunca senetya ve papatyaların akrabası olan lobelyaların arasından geçtik. Böyle dediklerine bakmayın, Kızılderili ırkının Kürtlerin akrabası olduğu tezi ileri sürüldüğünde insan nasıl hadi canım diyorsa lobelyayı gördüğünüzde de aynı şeyi söylüyorsunuz.

Çevremizde bizi büyüleyen bir bitki örtüsüyle arkamıza Tanzanya«nın ikinci en yüksek dağı olan Meru’yu da alarak 4,5 saat yürüdük. Yağmur ormanları görevini yapmış olsa gerek kamp yerine vardığımızda yağmur başlamıştı. Bulutlar içinde taşıyıcı arkadaşların daha önce gelip kurdukları çadırı bulup uyku tulumumun içine yerleştim. Dağda göçebe yaşayan bir topluluk gibi, bir sürü kişi bir kamptan öbür kampa geçiyorduk. Bu kampta da birinci kamptaki kişilerle birlikteydik. Uzun yürüyüşlere bacaklarım alışmıştı artık, yürümeyince ağrılar kendini gösteriyordu.

Üçüncü kamp yerimiz 3950 metredeki Baranco kampıydı. Ama daha önce aklimatizasyon (yüksek irtifaya alışmak) için 4630 metre yüksekliğindeki Lava Tower’a uğradık. Daha önce üç turistin hayatını kaybetmesinden dolayı bazı kişiler buraya çıkmayı istemedi ama ben özellikle istedim. İyi ki de istemişim çünkü Lava Tower denilen kayanın tepesine çıktığımda kendimi bulutların arasında hissettim.

Daha sonra da 3950 metredeki üçüncü kamp yeri olan Baranco’ya doğru yürüyüşe başladık. Kamp yerine yaklaştıkça dev senetyalar kendini göstermeye başladı. Bu kampa gelinceye dek bu kadar büyük senetyaya rastlamamıştım. Bu bitkileri görünce insan kendinin 4000 metre yükseklikte olduğunu düşünemiyor. Baranco kampımıza vardığımızda manzara gerçekten çok güzeldi. Artık yağmur ormanlarından uzaklaşmıştık. Birinci kamp yerinde tanıştığım Rus arkadaşlara akşam sohbeti için uğradım. Ruslar nerde olursa olsun içkiden kesinlikle uzak durmuyorlar. 3950 metre yüksekliğe de birkaç şişe kanyak getirmişlerdi ve keyfini çıkartıyorlardı.

KAMPTA MCDONALD’S YA DA STARBUCKS OLABİLİR Mİ

Bulunduğumuz kamp yerindeki kahvaltıdan sonra büyük Baranco duvarından geçtik. Kilimanjaro turistik bir dağ. Özellikle ocak-şubat aylarında yağmurun az olmasından dolayı oldukça yüksek bir sezon. Bu duvardan geçerken bunu oldukça iyi hissediyorsunuz. Duvarı geçmek için adeta tırmanmakta olan insanlardan kuyruk oluşmuştu. Bu kadar insanın bu yoldan geçmesi insanda ister istemez yukardaki kampta McDonald’s ya da Starbucks olması beklentisini doğuruyor. Ama bu duvarı geçtikten sonra bizi Karangu vadisi bekliyordu ve buraya vardığımızda hamburger değil ama çok lezzetli ananas yedim.

Vadiye vardığımda biraz baş ağrım vardı ve korktuğum mide bulantısı başlamıştı. Aldığım haplardan sonra kendimi daha iyi hissettim. Daha sonra Swahili dilinde "buz " anlamına gelen 4. kamp yerimiz Barafu’ya geldik.

Üç saatlik bir uykudan sonra saat 23.00 te uyandım ve zirve için hazırlanmaya başladım. Artık kar pantolonumu çantamdan çıkartıp giymenin zamanı gelmişti. Tozluklar, balaklava, eldivenler ve işte zirve için hazırdım. 24.00’te yola çıktık, hava oldukça soğuktu ve şiddetli rüzgar da cabasıydı. Böyle giderse zirve yapmak çok zor görünüyordu. Kilimanjaro Afrika kıtasında olsa dahi soğuğuyla deplasmanda olduğunu insana hissettiriyordu.

RÜZGAR VE GÜNEŞ MELEK VE ŞEYTAN GİBİ

Tanzanya’nın ekvator bölgesinde olmasından dolayı güneş akşam saat yedide batıyor ve sabah yedide doğuyor. Güneş doğana kadar; zirve yapamayacağımı hissettim ama bu düşünceden uzaklaşmak için zaman zaman gözümü kapatıp yıllarca kurduğum bir hayali gerçekleştirmeye sadece birkaç saat kaldığını ama en önemlisi bu düşümü gerçekleştirmemde yardımcı olan sponsor firma Doğan Dış Ticaret’in desteğini düşündüm. Sabah güneş doğana kadar bu düşünce yardımcı oldu. Daha sonrasında ise güneşin sıcaklığı...

Rüzgar ve güneş nerdeyse şeytan ve melek gibi çalışıyordu. Şiddetli rüzgar ve soğuk benim hedefe ulaşmamda ne kadar zorluk çıkarmışsa güneş de bir o kadar yardımcı olmuştu. Saat 08.00’de 5895 metrede, Swahili dilinde özgürlük anlamına gelen Uhuru zirvesindeydim. Beş gün boyunca yaklaşık 32 saatlik bir yürüyüş sonunda hedeflediğim zirveye varmıştım ve hayalimin buz üstüne yazılmadığını kendime ispatlamıştım. Zirve o kadar soğuktu ki beş günlük uğraş sonunda varılan zirvede beş dakika kalmak zor olmuştu, ama olsun.

Artık kutlama, sertifika ve sıcak duş alma ve Tanzanya’da diğer maceraları yaşama zamanıydı.

Safarisiz olmaz

Tanzanya’ya gelip de Safari yapmamak olmazdı. Ben de iki günlük Lake Manyara ve Ngorongoro Krateri içeren bir safari programı ayarladım. Ulusal parka vardığımızda bizi ilk maymunlar karşıladı. Sanki etraflarında bizler yokmuşuz gibi davranıyorlardı, görmezlikten gelmek bu olsa gerek. Onları da fazla rahatsız etmeden diğer ev sahiplerini görmek üzere yolumuza yavaş yavaş devam ettik.

Biraz ilerde bizi bir fil karşıladı. Belgesellerde gördüğüm ev sahiplerini birebir görmek beni heyecanlandırmıştı. Yalnız burada misafirliğe eli boş gelmek gerekiyordu. Yiyecek vermek ve arabadan çıkmak kesinlikle yasaktı. Uzaktan uzağa "seni görmeye geldim" deyip gitmek gerekiyordu.

Safari programı da Kilimanjaro dağı gibi popülerdi. Hatta dağdaki Rus arkadaşlarla burada da karşılaştım. Safariye başlamadan önce, şoför şanslıysak aslan görebileceğimizi söylemişti ve şans kendini gösterdi. Çok uzakta bir aslan gördüm. Benimle birlikte beş altı araba da kralı seyretmek için durdu. Kral da gerçekten Lake Manyara«nın hakimi olduğunu hissettiriyordu. İlerleyince dünyanın en hızlı hayvanı olan Çita ile karşılaştım. Koşmayı seven bir kişi olarak; bir an için onun kadar hızlı olabilme ihtimalini düşünüp ürperdim.
False