GeriSeyahat Bayram tatili için 10 farklı seçenek
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Bayram tatili için 10 farklı seçenek

Bayram tatili için 10 farklı seçenek

KARABURUN YARIMADASI

Kış çiçeği nergisin vatanı

İzmir Körfezi’nin girişinde, yarımadanın en kuzeyinde yer alan Karaburun’un sıcak yaz günlerinde turistle dolup taşan
/images/100/0x0/55eb286ff018fbb8f8af1378
plajları, artık sonbahar yalnızlığına gömülmüş durumda. Ancak denizden içeride, yamaçlara kurulu çok güzel köyler var; belki onlarla vakit geçirmenin zamanıdır şimdi... Doğaya ve tarihe doğru bir yolculuk, bu sonbahar tatilinde, farklı duygulara sürükleyebilir sizi. Sığacık Kalesi’ni dolaşabilir, köy pansiyonlarında kalabilir, Klaros kalıntılarını görebilir, Küçükbahçe’den Çeşme- Ildırı’ya manzaralı bir yolculuk yapabilirsiniz.

Karaburun, bu civarın en güzel koyları ve en temiz denizine sahip olmasıyla ünlü. Adının, toprağının koyu renginden ya da ‘’kara’’ sözcüğünün halk ağzında kuzey anlamında kullanılmasından geldiği tahmin ediliyor. Kendine özgü hurma zeytiniyle son zamanlarda rağbet gören enginarı da ünlü. Ayrıca burada, sayısız şifalı ot ve bitki olduğu da biliniyor. Karaburunlular’ın en çok bel bağladığı geçim kaynağıysa, kokusuyla birlikte, bölgedeki efsanelere konu olan nergis. Bir kış çiçeği olan nergisin, antikçağda bile burada yetiştiği biliniyor.

Seferihisar’a bağlı Gödence Köyü, antik Teos kentinin şarap ve zeytinyağı bölgesiydi. Ayrıca, tiyatronun beşiğiydi ve MÖ 3. yüzyılda ilk kez, İonyalı Aktörler Birliği burada kurulmuştu. Sofralık üzümü dillerden düşmeyen köyde, bir süredir şaraplık üzüm yetiştiriliyor. Bu 110 haneli köyden, zeytinyağı, zeytin, ev şarabı, bal, pekmez, sabun, ev tarhanası, badem satın alabilirsiniz. Seferihisar ise M.Ö. 3 bin yıllarına kadar uzanan tarihsel zenginliği bir yana, 375 kilometrekarelik bahçeleri, özellikle ortaçağdan kalma kalesi ve kale duvarları içindeki yerleşimiyle, Ege’nin dikkat çeken bir yöresi.

Seferihisar- Gümüldür kavşağında, sağda, deniz kenarında, Değirmendere’deki Kollophon kentinin limanı olan Notion, solda, iki kilometre içeride ise Didyma ve Delphi’yle birlikte, dünyanın en önemli kehanet merkezlerinden biri olan Klaros var. Karaburun köyleri arasında, Küçükbahçe diye bir köy var ki; Agro Turizm’in doğduğu yer. Turistler burada, çiftliklerde, ev pansiyonlarında kalıyor, doğayla içiçe ekmek pişiriyor, reçel yapıyor, el işi öğreniyor, ata biniyor, ormanda geziniyor.

NASIL GİDİLİR?

Kocaeli- Yalova- Bursa- Balıkesir- İzmir 560 km. Ankara-Afyon-Uşak-Kula-İzmir 580 km. İzmir- Seferihisar 40 km. İzmir- Karaburun 100 km. Seferihisar- Mordoğan 40 km. Uçak; İzmir Adnan Menderes Havaalanı (0232 445 53 63), Seferihisar’a 55 km., Karaburun’a 115 km. mesafede. Otobüs; İzmir Üçkuyular semt garajından (0232 277 77 57), Seferihisar, Mordoğan- Karaburun dolmuşları kalkıyor.

FOÇA

Gerçek bir balıkçı kasabası

Yüzyıllardır denizci olan bir halkın memleketi Foça. İddiasız ve doğal bir akışı var. Bu tatilinizi gerçek bir balıkçı kasabası görmek için değerlendirmek isterseniz, şimdi en iyi zaman. Foçalılar’ın ataları Phokaialılar’ın kurduğu koloniler arasında en ünlüsü Marsilya. Bu yüzden Marsilya’nın eski liman girişinde şöyle yazıyor: ‘’Oturduğunuz bu şehir, M.Ö. 600 yılında Phokaia’dan gelen denizciler tarafından kurulmuş ve uygarlıkları buradan yayılmıştır.’’

İzmir’in 70 kilometre kuzeybatısında kalan Foça, Akdeniz foklarının da anavatanı sayılıyor. Dünya üzerinde toplam sayıları 350- 400 olan Akdeniz fokları, sadece Türkiye, Yunanistan ve Kuzeybatı Afrika sahillerinde yaşıyor. Foça bir balıkçı kasabası olmasının yanında tarihi, mitolojik ve arkeolojik özelliklere de sahip. Homeros destanında adı geçiyor. Siren Kayalıkları, Şeytan Hamamı, Taş Ev (Anıt Mezar), Beş Kapılar (Ceneviz) Kalesi, Osmanlı dönemine ait Dış Kale, Fatih Camii, Kayalar Camii, Hafız Süleyman Camii ve Osmanlı Mezarlığı ile Ege mimarisinin özelliklerini taşıyan sivil mimari yapıları görülmeye değer.

NASIL GİDİLİR?

İzmir-Foça arası 65. kilometre.

ANTAKYA

Roma’nın üç büyük kentinden biri

Antakya civarında tarihe doğru bir yolculuğa çıkın: Samandağ’da, hikayesi akıllara durgunluk veren Aziz Simeon Manastırı kalıntılarını görün, eşine az rastlanan türdeki Vespasianus ve Titus Tüneli’nde ürkütücü bir yürüyüş yapın, Beşikli Mağara’yı (Kaya Mezarları), nüfusunun tamamı Ermeni olan Vakıflı’yı, Çevlik’teki Hazreti Hızır Makamı’nı ziyaret edin. Pasaportunuzu yanınıza alırsanız, birbuçuk saat uzaklıktaki Halep’e de günübirlik bir gezi yapabilirsiniz.

Antakya bir zamanlar, Roma ve İskenderiye’yle birlikte, Roma İmparatorluğu’nun en büyük üç kentinden biriydi. M.Ö. 4. yüzyılda kurulan Antakya, kısa zamanda önemli bir ticaret merkezi olmuş, farklı etnik grupların biraraya geldiği, 500 bin nüfuslu bir metropol haline gelmişti.

Asi Nehri, Antakya’nın tam ortasından geçiyor. İsmi ters akmasından geliyor; Lübnan’da doğuyor, Suriye ve Türkiye’den geçtikten sonra Samandağ sahilinden Akdeniz’e dökülüyor. Kentin doğu yakasında eski Antakya, batı yakasındaysa modern şehir var.

Samandağ, Antakya’nın 22 kilometre güneybatısında, birkaç dükkan, banka ve restoranıyla, gelişmekte olan, Arapça konuşulan bir ilçe. Buraya beş kilometre mesafedeki Çevlik’in tepelerine çıkıp, bu antik çağ limanına baktığınızda da, özellikle 18 kilometrelik bir kumsal göz alabildiğine uzanıyor.

Aziz Simeon Manastırı, Antakya- Samandağ karayolu üzerinde. Antakyalı Aziz Simeon Stilit, 6. yüzyılda, önceleri kendini bir kayaya zincirlemiş, zamanla da 13 metreye kadar yükselen bir sütuna çıkmış. Bazı kaynaklara göre Aziz, bu sütun üzerinde 40, bazılarına göreyse 25 yıl boyunca yaşamış. Müritlerinin bir kilise ve manastır inşa ettikleri 479 metrelik tepe, bin yılı aşkın bir süredir ziyaret ediliyor. Muhamme El Arabi Türbesi ise Aziz Simeon’un manastırına gelmeden, ‘’ziyaret’’ yazılı levhadan sola sapınca...

Kaçırılmaması gereken yerlerden biri, Vespasianus ve Titus Tüneli. Bir Roma dönemi teknoloji harikası. 1380 metre uzunluğundaki tünelin içinde yürüyebilirsiniz. Beşikli Mağara ise tünelin üst tarafında. Burada kayalara oyulmuş, Seleukeia de Pieria antik kentinin kral ve soylularına ait sayısız mezar beşik şeklinde olduğu için mağaraya bu isim verilmiş.

Antakya’dan dokuz kilometre mesafede, ağaçları, şelaleleri ve havuzlarıyla, Roma döneminin ve bugünün en popüler sayfiyesi Harbiye var. Romalılar’ın mozaiklerle kaplı muhteşem villaları burayı devrin en ünlü yerlerinden biri yapmış. Bugün bu mozaikler, Antakya Müzesi’nde. Bugün Harbiye, Antakya’ya yakın bir yeme- içme ve alışveriş merkezi. Şelalelerin kenarlarında lokanta ve çay bahçeleri de var. Şelaleler ve orman yürüyüşleri, Antakyalıların olduğu kadar Suriye ve Lübnan’dan gelen turistlerin de tercihi.

Antakya’nın bir başka değeri Antakya Müzesi. Tunus Bardo Müzesi’nden sonra, dünyanın ikinci en büyük mozaik müzesi sayılan müzede M.S. 2. ve 5. yüzyıl arası Roma dönemi mozaikleri bulunuyor.

NASIL GİDİLİR

İzmir- Afyon- Konya- Pozantı- Adana- Antakya: 1.090 km. İstanbul- Ankara- Aksaray- Pozantı- Adana- Antakya: 1.135 km. Ankara- Antakya: 675 km. Adana- Antakya: 190 km. Her yarım saatte bir Adana Otogarı’ndan kalkan Hatay Has ve Jet firmalarına ait otobüslerle 2,5 saatte ulaşılıyor. Demiryolu ya da denizyoluyla gelmek için, son durak Hatay’ın İskenderun ilçesi.

DİLLERE DESTAN MUTFAK

Antakya, Türk, Arap ve Fransız etkilerinden oluşan bir sentez mutfağı. Antakya mönülerinin olmazsa olmazları, Antakya’nın doğal zeytinyağı, nar ekşisi, çökelek, tuzlu yoğurt, zahter, biber salçası, domates salçası, kırma yeşil zeytin, dereotu, turşular, şalgam, semiz otu, acılı pul biber... Birbirinden lezzetli yüze yakın soğuk mezenin bulunduğu mutfaktan mutlaka yemeniz gereken yemekler şunlar: Ispanak Boraniye, Ekşi Aşı, Analı Kızlı, Humus, Babagannuş- patlıcan salatası, Ezme Bakla, Muhammara, Küflü Çökelek Salatası, Saç ve Şam Oruğu, Kağıt Kebabı, Bulgurlu Lahana Dolması, Kaytaz Böreği, Firikli Aş ve tabii ki künefe.

GAZİANTEP

Masalsı çarşılar, leziz yemekler

Henüz görmediyseniz, Gaziantep, masalsı çarşıları, sıradışı karakterleri, hamamları, dış dünyadan kopuk eski evleri ve yepyeni tatlar öğreten, dillere destan yemekleriyle etkileyecektir sizi.

Gaziantep’teki eski evlerin, kocaman avluları, avlu taşları, minyatür çeşmeleri, odaların tavan yükseklikleri ve duvarlarındaki resimler olağanüstü etkileyici. Kentin tepeden en güzel görüntüsü Gaziantep Kalesi’nden.

Gaziantep’in çevresi de tarih zengini: Arkeoloji Müzesi Zeugma kazılarında kurtarılan mozaikler ve diğer arkeolojik buluntular için, kaçırılmaması gereken bir müze. Hayvanat Bahçesi de kaçırılmaması gereken yerlerden. Özellikle akvaryumuyla öne çıkıyor. Tam 250 tür hayvanı barındırıyor.

Kurtuluş Camii kentin en güzel camilerinden biri. Etnografya Müzesi yakınlarında. Yesemek Açık Hava Müzesi’ne gelince... İlk kez 1890’da Felix von Luschan tarafından bulunan Hitit heykel atölyesi ve taş ocağındaki 300’ü aşkın heykel yarım bırakılmış bir şekilde bir tarlaya yayılmış. Gaziantep’ten Islahiye’ye 90, oradan da Yesemek Köyü’ne 23 kilometre mesafede. Mutlaka görmelisiniz.

Gaziantep’e sadece bir ziyafet turu için bile gidebilirsiniz. Mutfağının en büyük özelliği, yemeklere tat veren baharatlar, salçalar ve karışımlar. Köftelerden, içli köfte, çiğ köfte, ekşili köfte, ufak köfte, malhıtalı (mercimek) köfte, yoğurtlu ufak köfte, kebaplardan kuşbaşı (tike) kebap, kıyma kebabı, patlıcan kebabı, soğan kebabı, simit kebabı, ciğer (cağırtlak) kebabı oldukça ünlü... Ayrıca restoranlarda, yuvarlama (nohutlu yoğurt çorbası benzeri bir sos içinde, kuru soğan ve pirinçle iyice dövülerek, küçük toplar halinde yuvarlanan et parçaları), lahmacun, karışık dolma, maş çorbası, beyran, şiveydiz, yaprak sarması, çağla aşı, kabaklama, doğrama, kaburga dolması, borani, Ali Nazik kebabı, yoğurtlu patates, meyhane pilavı, pişi böreği, tatlı olarak da baklava, bülbül yuvası, künefe, burmalı kadayıf, Antep fıstığı ezmesi, sarma, katmer deneyebilirsiniz. Yöresel ev yemekleri üzerine en köklü lokanta, çeşidi bol İncilipınar Antep Sofrası.

NASIL GİDİLİR

Afyon- Konya- Kayseri- Kahramanmaraş- Gaziantep 1099 km. İstanbul- Ankara- Kırşehir- Kayseri- Kahramanmaraş- Gaziantep 1143 km. Ankara- Kırşehir- Kayseri- Kahramanmaraş- Gaziantep 685 km. Uçak; THY’nin her gün Gaziantep’e uçağı var.

SİNOP

En kuzey noktadan Karadeniz’e merhaba

Bu bayram tatilinde otomobilinizle gezmek istiyorsanız, Orta Karadeniz’e doğru yola çıkabilirsiniz. Bu kabına sığmayan doğa, size pek çok küçük keyif sunacaktır, emin olun. Ama Sinop’ta özellikle durup, birkaç gününüzü Anadolu’nun en kuzey noktasındaki bu şirin kente ayırabilirsiniz. Sinop denince akla ilk gelen nedir; kalesi ve tarihi cezaevi. 1877 ve 1993 yılları arasında, hapishane olarak kullanılan kale, aslında bir sürgün yeriymiş. Şiir ve türkülere konu olan, yakın zamanda da belgesel ve sinema filmi çekimlerinin yapıldığı cezaevini bugün gezebiliyorsunuz. Kadın koğuşunda, disiplin hücrelerinde, ziyaret kabinlerinde neler yaşandığını tahmin etmeye çalışarak, bu cezaevinde yatmış ünlü aydınlardan Nazım Hikmet’i, Sabahattin Ali’yi, Burhan Felek’i, Ahmed Muhip Dıranas’ı, Refik Halit Karay’ı anarak.... Ama Sinop bundan ibaret değil elbette; Türkiye’nin en kuzey ucundaki İnceburun fenerinden Karadeniz’i seyretmek hafızanızda kalacak bir görüntü olabilir. Kentin etrafında bir ada turu atarak en vahşi kıyıları görmeyi de deneyebilirsiniz. Tarihi Yalı Kahvesi’nde demli bir çay içip gelen geçeni seyredebilirsiniz.

BOZCAADA

Orada dinlenin ömrünüzü uzatın

Bu bayram, yalnızlığına gömülmüş Polente Feneri’nde günbatımına karşı Bozcaada şarabı içmeye, Rum Mahallesi’ndeki güzel sokakları dolaşmaya, Göztepe’den adanın içinde olduğu sonsuzluğu seyretmeye, küçük bir lokantada Ege otları yemeye ne dersiniz?

Yılın 250- 300 günü, poyrazın estiği Bozcaada, masmavi denizi, balıkçı motorları, küçük kahveleri, ıssız koyları, bağları, bağ evleri, arka sokaklarındaki beyaz badanalı, taş Rum evleri, renkli cumbalı ahşap Türk evleriyle, bir adanın verebileceği her şeyi veriyor insana. Heredot ne demiş zaten: ‘Tanrı insanları uzun ömürlü olsunlar diye, Tenedos’u (Bozcaada’nın eski adı) yaratmış!’’

Bozcaada, Gökçeada ile birlikte Çanakkale Boğazı’nın ağzında yer alıyor. Türkiye’nin Gökçeada ve Marmara Adası’ndan sonra üçüncü büyük adası. Kıyıya altı, Çanakkale Boğazı’na 19 kilometre uzaklıkta. En yüksek yeri Göztepe’den Truva, Çanakkale Boğazı’nın girişi, Gökçeada, Edremit Körfezi, Kaz (İda) Dağı ve Assos görülüyor. Birbirini dik kesen sokakların bazıları limana, bazılarıysa kale arkası ya da arka deniz denilen barların sıralandığı kıyıya çıkıyor. Mahallede 1869 tarihli bir kilise var. Venedikliler zamanında yapıldığı sanılıyor. Adanın 1600’lerden kalma iki camiini, Türk Mahallesi çevreliyor. İki tarihi hamam, 1960’lara kadar kullanıldıktan sonra şarap fabrikası deposu haline getirilmiş. İyi korunmuş Bozcaada Kalesi kesme taştan. Tarih boyunca, Cenevizliler, Venedikliler, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar tarafından, savunma amaçlı kullanılmış.

Adanın batı burnunda, terkedilmiş bir fener var. Seyahat yazarı Reyan Tuvi’nin deyimiyle, rüzgarla savaşan boylu poslu şövalyeleri andıran beyaz rüzgar güllerinin çıkardıkları ritmik ürpertici ses ve karaya oturmuş dev gemi Alexa Vom Mecurius... 17 rüzgar gülü, Türkiye’nin üçüncü büyük rüzgar enerji santralı. Hemen aşağıdaki koyda, denizin oyarak meydana getirdiği mağaralar da oldukça gizemli.

Yok bu kadar sakinlik istemem biraz da aktivite olsun diyenlerdenseniz, dalın ya da bisiklet kiralayıp nefis bir ada turu yapın. Bozcaada dalışa kapalı bir bölge olarak bilinse de, Kuzey Ege’deki adanın denizi, kanalizasyon atıkları olmadığından, net ve temiz, sualtı flora ve faunası da oldukça zengin.

YEREL TARİH ARAŞTIRMA MERKEZİ

Bozcaada’da koleksiyoner Hakan Gürüney’in girişimiyle açılan Yerel Tarih Müzesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. Müzede, Gürüney’in 1998’den beri biriktirdiği Bozcaada tarihine ilişkin objeler sergileniyor. 534 parçalık koleksiyonda kimi 500 yıllık belge, harita, kartpostalların yanı sıra deniz kabuğu, tirbüşon gibi birçok obje bulunuyor. Yukarıdaki, 1827-1828’de Paris’te basılan bir gravür.

NASIL GİDİLİR

Trakya üzerinden, İstanbul, Tekirdağ, Gelibolu karayolunu takip ederek, Eceabat ya da Kilitbahir’den feribotla Çanakkale’ye ulaşılır. Çanakkale’den 55 km. mesafede Geyikli Yükyeri İskelesi var. Buradan yarım saatlik bir feribot yolculuğuyla Bozcaada’ya varılır. Ya da İstanbul Yenikapı’dan feribotla Bandırma’ya gelinir. Bandırma, Biga, Çardak, Lapseki, Çanakkale üzerinden, yine Geyikli Yükyeri İskelesi’ne varılır. Yolculuk, 400 km. Ayvalık- Edremit- Ezine- Geyikli- Bozcaada 280 km. Ankara- Eskişehir- Kütahya- Balıkesir- Edremit- Ezine- Geyikli- Bozcaada 650 km.

GİRNE

Akdeniz’in sonbaharı başka olur

Birkaç günlüğüne, uluslararası alanda yaşadığı sorunları ve kumarhaneleri unutup, Kuzey Kıbrıs’ın kilometrelerce uzanan sahillerine, karlı dağlarına, yemyeşil vadilerine, dingin manastırlarına, gizemli kalelerine bırakabilirsiniz kendinizi. Mesela adanın turizm başkenti Girne’yi daha yakından tanıyabilirsiniz.

70 kilometre mesafedeki Türkiye kıyılarına bakan kalesi, at nalı şeklindeki limanı, kafe, restoran ve otele dönüştürülen eski liman yapılarıyla Girne, Akdeniz’in hoş atmosferli kıyılarından biri. En çok bir zamanlar İngilizler tarafından hapishane olarak kullanılan Bizans Kalesi’yle ünlü. Limanın en güzel görüntüsü de kaleden. Burada 1965’te bir balıkçı tarafından, Girne açıklarında bulunan 2300 yıllık gemi batığı sergileniyor. Dönemin olaylarını ve kahramanlarını anlatan zindanlardaki canlandırmalar da oldukça ilginç. Girne’ye beş kilometre mesafede bir dağ köyü olan Bellapais (Beylerbeyi), hem adanın en turistik noktalarından biri hem de İngiliz yazar Lawrence Durrell’in yaşamak için seçmiş olduğu yer. Ne kadar turistik olursa olsun, adanın en görkemli yapılarından olan Bellapais Manastırı kaçırılmamalı. Kemerlerindeki dantel süslemeleri ve mükemmel Gotik taş işçiliğini gözden kaçırmayın. Gökyüzüne çıkan 480 merdiveni ve masalsı havasıyla, Girne’ye 10 kilometre uzaklıktaki St. Hillarion Kalesi ise gizli odaları, tünelleri, dik merdivenleri ve geçitleriyle çocuklar için oldukça eğlenceli olabilir.

BİRGİ

Kimliğini kaybetmemiş eski kasabalara yolculuk

Birgi, sakinliğiyle şaşırtacak sizi. Belki de tüm kasabanın derin bir uykuda olduğunu sanacaksınız. Ancak sokaklarında dolaştıkça içiniz açılacak; çünkü yolları ve evleriyle, kimliğini kaybetmemiş bir Türk kasabasında olduğunuzu anlayacaksınız. Batı Anadolu’da, Küçük Menderes Nehri’nin suladığı geniş bir ovanın kenarındaki Birgi, antik dönemde Tmolos olarak anılan, 2159 metre yükseklikteki Bozdağ’ın eteklerinde, denizden 390 metre yükseklikte küçük bir kasaba. Tarihi M.Ö. 3000’lere dayanıyor. Frig, Lidya, Pers, Bergama Krallığı, Roma dönemi ve Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu’nun izlerini taşıyor. Arkeolojik ve kentsel SİT alanı olan Birgi’nin ününe ün katan en önemli yapılardan biri Çakırağa Konağı. Mimari özelliklerinden çok, cephesi ve iç mekanlarındaki kalem işleriyle ünlü. Bugün Tire, Ödemiş ya da Birgi pazarlarında, köylü kadınların sattığı oya ve yazmalarda, bu süslere benzeyen çiçek motiflerine rastlayabilirsiniz.

Birgi’de kaçırmamanız gereken sokaklar var, Ulu Cami’nin arkasındaki sokaklar, Birgi’nin en güzel ve el değmemiş sokakları. Kasabanın 20 kilometre kuzeyinde ise birçokları vardığında ‘Aaaaa!’ diyerek şaşırdığı için ‘A Tepesi’ olarak bilinen noktada, Ege Bölgesi’nde sık rastlanmayan bir görüntü var: Çam ağaçları arasından görünen, bu daha çok Alpler’e yakışan altı dönümlük gölün kenarındaki yerleşim, 2159 metre yükseklikteki Bozdağ’ın yarı yolunda, karaçam ormanlarıyla kaplı yaylanın ortasındaki krater gölü kıyısındaki Gölcük. Sonbaharda çok farklı keyifler verebilir.

VAN

Deniz gibi göl manzarası eşliğinde tarihe yolculuk


Van’ın en güzel zamanı, 15 Mayıs - 15 Haziran arası ancak ekim-kasım aylarında da havası hiç rahatsız edici olmuyor. Ayrıca kentte kış aylarında, birçok doğa sporu yapılabiliyor. 1725 metre rakımıyla,

Türkiye’nin en yüksek ve en güneş gören ketlerinden biri olan Van, gölüyle, Doğu Anadolu’ya hayat veriyor.

Van’ın tarihi MÖ 4 bin yıl öncesine gidiyor, sadece Urartular’ın vatanı değil, Hititler, Hurriler, Persler, Medler, Selçuklular ve Osmanlılar’ın izleri de günümüze kadar gelmiş. Vanlılar’ın ‘’deniz’’ dediği Van Gölü, gerçekten de gölden çok denize benziyor. Çok etkileyici: Bir mevsimden diğerine değişen rengi, yüzünü karlı Süphan Dağı’na çeviren kıyıları ve uçsuz bucaksız topraklara yayılan tarihiyle kendine özgü bir coğrafyaya sahip. Teknelerle üzerindeki adalara, çok hoş geziler yapılabiliyor. En popüleri, Akdamar Adası’na yapılan. Adayla aynı adı taşıyan Ermeni kilisesine varmak için 25 dakikalık bir tekne yolculuğu yapılıyor. Bu kesme taş kilisenin ünü, Adem’le Havva’dan başlayan ve her biri bir hikaye anlatan duvarlarındaki rölyeflerinden geliyor. Haç planlı, Ahlat taşından yapılma ve ışığın geldiği yöne doğru farklı renkler alan duvarlar, dinleri birleştiriyor.

Yola yakınlığı ve turistik olması nedeniyle, Van’a gelen hemen hemen herkes Akdamar Adası’na uğruyor. Oysa gölde, daha ıssız birçok ada ve üzerlerinde de ilginç kiliseler var. Bu adaların içinde en çok ilgi çeken Çarpanak Adası’na yolculuk 2.5 saat sürüyor. Adada 9. yüzyılda yapılan ve 15. yüzyıla kadar faaliyetini sürdüren Saint Jean Kilisesi var. Burası aynı zamanda kuş göç yollarının Anadolu’daki son durağı.

Van Kalesi ise merkeze beş kilometre uzaklıktaki Eski Van’da. Urartu kalelerinin en etkileyicilerinden. Tepedeki minareye çıkınca, bütün Eski Van ayaklar altında. Hüsrev Paşa Külliyesi ve Kaya Çelebi Camii de burada ve eğer kapıları açıksa mutlaka görmeye değer.

Vanlılar Cumhuriyet Caddesi’ne Mecburiyet Caddesi de diyorlar, çünkü buraya uğramadan gün geçirilemiyor. Bankalar, pasajlar, dükkanlar, kısacası hayat burada. Bir de 50 yıldır değişmeyen geleneksel Van kahvaltısı sunan kahvaltı salonları: Manda sütünden kaymak, bal, tereyağı, pekmez, cacık (çökelek, dereotu, biber, salatalık), çörek ve tandır ekmeği... Yeraltında üç ay bekletilen otlu peynir de gölü, kedisi kadar ünlü Van’ın. Son olarak, eski Van, Tuşba’ya damgasını vuran Urartu medeniyetine ait eserleri görmek için Van Müzesi’ni mutlaka gezin.

NASIL GİDİLİR?

Kocaeli- Sakarya- Düzce- Bolu- Ankara- Kırıkkale- Kırşehir- Kayseri- Malatya- Elazığ- Diyarbakır- Batman- Siirt- Van 1819 km. Ankara- Kırıkkale- Kırşehir- Kayseri- Malatya- Elazığ- Diyarbakır- Batman- Siirt- Van 1370 km. İzmir- Kula- Uşak- Afyon- Konya- Pozantı- Adana- Osmaniye- Gaziantep- Şanlıurfa-Diyarbakır- Batman- Siirt - Van 1873 km.

Uçak; THY’nin Van Havaalanı’na (0432 217 68 78) seferleri var.

CUNDA

Gerçek keyfine bu mevsimde varılır

Derler ki, Ayvalık’ın karşı tarafındaki bulunan ve 1964 yılında (Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü denen) bir köprüyle Ayvalık’a bağlanan Cunda’nın gerçek keyfine, ancak sonbahar-kış mevsimlerinde varılabilir, ne dersiniz, şimdi tam sırası olabilir. Arka sokaklarında geçmişte dolaşmak, evlerin kapılarını, kapı tokmaklarını incelemek, kadınlarla kapı önünde sohbet etmek, sabah erken bir saatte kalkıp, Taş Kahve’de kaşar simit yemek, tekneyle Ayvalık etrafındaki 24 ada arasında dolaşmak istemez misiniz?

Eskiden Rumlar’ın Kokuluada (Moshinos) dedikleri Cunda, etrafı çam ve zeytin ağaçlarıyla dolu bir küçük cennet. Osmanlı döneminde, Ortodoks Rumlar için önemli bir dini merkezmiş. Adada harap halde tam sekiz manastır var. En etkileyici olanı, adanın kuzeyinde Pateriça ya da şimdiki ismiyle Çataltepe denilen bölgedeki denize sıfır Ayışığı Manastırı. Pateriça’ya giden toprak yol üzerinde, sağda Güvercin Adası’nı üzerinde tek başına duran Agios Yorgis Manastırı var.

Eğer eski Rum köylerine meraklıysanız, Pateriça’ya vardıktan sonra, ağaçların arasındaki patika yola girin. Geçmişte Girit göçmenlerinin yaşadığı iki Rum köyüne ulaşırsınız. Her yer zeytin ağaçlarıyla çevrili burada, temiz havayı derin derin içinize çekmeyi ve kokuların keyfini çıkarmayı unutmayın. Adanın tepelerinden, her fırsatta, içiçe girmiş koyları, zeytin ve çam ormanlarını izlemeyi de atlamayın.

Cunda’nın kendine özgü sokakları ve eski Rum evleri, evlerin rengarenk kapıları, özellikle bu mevsimde, sakinlik ve huzur arayanlar, özellikle de fotoğraf meraklıları için birebir. Eski yerleşim bölgesindeki iskele boyunca sıralanan ünlü balıkçı lokantalarında balık, deniz ürünleri ve zeytinyağlı otlarla bir ziyafet de cabası.
False