Baharda başkadır Bayramiç
Giderken biliyordum... Baharda başkadır Çanakkale’nin Bayramiç ilçesi.
Yeşiliyle, nemli aydınlığıyla, toprağından fışkıran zenginlikleriyle bir göz ziyafeti sunar sizlere. Yeşilin türlüsü, dağların görkemlisi, suların en coşkulusu ondadır. Çanakkale-İzmir yolunda, Ezine’deki yol ayrımından sapıp içerilere doğru 24 km gittiğinizde Bayramiç’tesinizdir. İyi niyetli insanları sizi güler yüzle karşılar. Hasetle fesatla ilgileri olmadığından, dünyayla ve insanlarla barışıktırlar çünkü.
Şehir içinde
Önce şehir içinde bir tur atabilirsiniz. Belli başlı bir ana caddesi var Bayramiç’in: Atatürk Caddesi. Sağlı sollu ona bağlanan ikincil durumdaki caddeler ve sokaklar boyunca yayılır ilçe. Hafif engebeli bir araziye kurulmuştur ama sizi soluk soluğa da bırakmaz, kendisini göz alabildiğine görülecek biçimde de sunmaz. O caddede yürürken küçük, güzel parkında soluklanabilir ve sonra Tekboylar Tepesi’ne çıkabilirsiniz. Buranın bir bölümü Afrodit diye anılıyor. Bayramiç’i yüksekten görebileceğiniz yerlerden biridir orası. Atatürk Caddesi’nden pazar yerinin karşısına, sola devam ederseniz, cadde üzerinde dar, iki katlı çıkıntısıyla tarihi bir taş yapı dikkatinizi çekecektir: Hadimoğlu Türk Evi Etnografya Müzesi’dir bu. Bayramiç yaşamından sırlar verecektir size ama açık bulursanız. Yine bu cadde boyunca yürüyecek olursanız, Osmanlı döneminden kalma Hükümet Konağı’nı geçip 1889 tarihli Çarşı Camii’ne varırsınız. Oradan sağa kıvrılıp aşağıya doğru indiğinizde ise Karşıyaka Camii ve onun hemen dibinden akan çayın üzerindeki Taş Köprü’ye ulaşırsınız.
Çalıştaylar ve öteki çabalar
Geçen yıllarda Muratlar ve Yeniköy’de bir ‘Permakültür Çalıştayı’ düzenlenmiş. Buraya değişik yerlerden yüz elli kişi katılmış. Permakültür, ‘Doğal ekosistemlerdeki çeşitliliğe, istikrara ve dirence sahip tarımsal verimliliğe yönelik sürdürülebilir ekolojik tarım ve yerleşim anlayışı’ demek. Bayramiç, bu yolda kafa yoran, üretim için emeğini ortaya koyan bir doğa laboratuvarı gibi. Muratlar-Yeniköy’e yerleşen 8 arkadaş ise burada ekolojik tarım için kolları sıvamış. Köylüyle el ele vererek, tarımı doğal (ekolojik) haliyle ileri taşımaya başlamışlar bile. Doğal Miras Çalıştayı da Bayramiç köylerinde gerçekleştirilmiş. Aralarında ABD’li iki profesörün de bulunduğu 80 kişi, çadırlarda konaklayarak, doğal yaşamın içinde, doğal yaşam alanları oluşturmak üzerine düşünmüşler, konuşmuşlar, buna dair örnekler ortaya koymuşlar. Ayrıca, Beşik Tarımsal Kalkınma Kooperatifi gibi öncü kooperatifleri de var.
Mehmet Akif ve Reşat Nuri
Bayramiç’in geçmişinde bazı ünlüler var. Bayramiçlilerin de en önemsediği Mehmet Akif Ersoy. İstiklal Marşı şairimiz İstanbul’da, Karagümrük’te doğmuş ama nüfusa Bayramiç’te kaydedildiği için burada doğmuş gibi görünüyor. Babası Bayramiç’te yıllarca vaizlik/imamlık yapmış, Mehmet Akif’in çocukluğunun önemli bir bölümü burada geçmiş. İkinci isim ise Reşat Nuri Güntekin. Ünlü yazarımız, milletvekili iken Bayramiç Lisesi’nin açılışına katılmış ve ilk dersi vermiş. Ünlü siyasetçi, eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ise 1944-1945 yıllarında burada kaymakamlık yapmış.
Eken biçen Bayramiç
Bayramiç, köyleri ve kasaba merkezindeki halkıyla eken biçen ve üreten insanlardan oluşuyor. Hafif engebeli ovasının tamamına yakınını sulayan bir barajı var. Bunun için sulu tarım ve hayvancılık önde. Ancak, yükseklere doğru yöneldiğinizde iş değişiyor. Oralarda daha çok meyve ağaçları kaplıyor arazinin tamamına yakınını. Kiraz, elma, armut, şeftali, kayısı, erik; dağlara doğru ceviz ve kestane... Dağların koynuna sokuldukça arazi gümrah bir yeşile bürünüyor. Oralardaki meyve ağaçları bilinenlerden çok farklı. Nemli ve yöreye özgü iklim yapısı, meyvelerin kabuklarının incelmesine neden oluyormuş. Bu bir özellik. Bir sürü endemik (yöreye, yerine özgü) bitki türü yanında, bir de özgün meyvesi var: Bayramiç beyazı diye tescil ettirilmiş beyaz, tüysüz şeftali. Kendi kendine şeftali, kayısı ve erik türlerinin doğal döllemesiyle, yani melezlemeyle ortaya çıkmış bu doğa harikası meyve. İklimin, doğa yapısının bir armağanı.
Tarım atakları
Bayramiç’te tarım alışılmışın dışında bir gelişme gösteriyor. Doğa zenginliği, insanın bilinci ve çağın doğaya ters gelmeyen olanaklarıyla birleşince iyi şeyler çıkıyor ortaya. Örneğin, kivi yetiştiriliyor Bayramiç’te. Henüz deneme düzeyinde ve sınırlı bir üretim ama yakında çoğalıp gelişebilir ve kivi bizim üretim listelerimize Bayramiç sayesinde girebilir. Bayramiç, son zamanlarda gelişen tarımsal bilince çok yatkın bir yer. Köyleri de buna destek veriyor. Uluslararası tohum tekellerinin Türkiye’de çıkarttıkları, eli kolu bağlayan, bizi kendi özgün ürünlerini üretemez hale getiren tohumculuk yasasının getirdiği engelleri bilinçle aşmak ve yerli ürünlerimizi koruyup geliştirmek için her yıl nisan ayında Tohum Takas Şenliği düzenliyor.
Cittaslow
Bayramiç, ‘citta slow’, yani ‘sakin kent’, ‘yavaş şehir’ olmak için başvuruda bulunan ilçelerimizden biri ve belki de en şanslısı... Gerçekten sakin, gürültü patırtıdan, tozdan dumandan, kirlilikten uzak, kendi doğal dünyası içinde sessiz ve kararlı bir biçimde devinen Bayramiç, bunun için biçilmiş kaftan.. ‘Citta Slow’ için Seferihisar’la kardeş dayanışması içinde yürüttüğü çalışma, umarım iyi sonuç verir.
Ayazma
Bayramiç’ten otuz kilometre kadar ötede, Kazdağları’nın koynuna girdiğiniz noktadaki Ayazma, bir doğa harikası ve dünyanın ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yer. Derin vadiden köpüre çağıldaya gelen gür bir suyu var Ayazma Deresi’nin. Böyle kim bilir kaç dere birleşerek Kara Menderes Nehri’ni oluşturuyor. ‘Ayazma’ denince bir duracaksınız. Orada binbir güzellik, bin yılların gizemiyle gelmiş bugüne. Yukarıda, dağın birçok yerinde mağaralardan da bu mevsimde sular fışkırırmış. Kazdağları bir su deposu sanki. O akış hızına göre, bitmeyen bir kaynak oluşu akla ziyan. Ama gelin görün ki, altın şirketleri, bu su deposunun içine zehir atmak için üstünde hora tepiyorlar.
Bir yeryüzü cenneti Ayazma. Bayramiç’e varıp da Ayazma’yı görmeden ayrılmayın. Hele bir de alabalık sofrası kurabilirseniz, değmeyin keyfinize... Ben, nisan başlarında, gür akışlı suların gürültüsünden insanların birbirini zor işittiği düş uğultusu içindeki bu olağanüstü doğa harikasını hayranlıkla izledim, gözledim. Gözümde yeşili, kulaklarımda sularının sesi iz olarak kaldı.
Bayramiç pazarında kadınlar
Bayramiç pazarında ürünlerini sergileyip satan kadınlar için yaklaşık on yıl önce yazdığım bir şiir Ra adlı kitabımda yer alıyor. Şöyle:
“bayramiç pazarında köylü kadınlarbenekli üzüm, kestane, ceviz günbalı gülüşleri sokağa serili çeyiz usul bir serinlik sabahı karşılıyor köşe başlarında kazdağı’nın selamı var hoş gelip hoş gidiniz”
Efsanevi güzellik yarışması
Troya Kralı Priamos’un, kötü bir rüyadan ötürü, doğumuyla bir felakete neden olacağına inandığı ve bu nedenle doğar doğmaz İda Dağı’na bıraktırdığı oğlu Paris’i, bir ana ayı emzirir ve büyütür. Paris, güçlü ve yakışıklı bir delikanlı olur. Nifak ve kavga tanrısı Eris, davetsiz geldiği bir düğünde ‘en güzele verilmek üzere’ diye yazarak ortaya bir altın elma bırakır. Tanrıçalar Hera, Athena ve Afrodit arasında kimin güzel olduğu tartışması kavgaya dönüşür. Zeus, Paris’i kavgayı çözümlemekle görevlendirir. Paris, altın elmayı alır, seçimi nasıl yapacağını düşünürken, tanrıçalardan belki de dünyanın ilk rüşvet önerileri gelir: Athana, savaşta dünyanın en büyük yiğidi olmayı ve insanüstü akılı; Hera, Asya ve Avrupa’nın krallığını; Afrodit ise dünyanın en güzel kadını Spartalı Helena’nın aşkını vaat eder. Paris, aşkı seçer ve elmayı Afrodit’e uzatır. Dünyanın ilk güzellik kraliçesi böylece seçilmiş olur.