Geriİzmiri Keşfet Anılarımdaki İzmir'deyim
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Anılarımdaki İzmir'deyim

Anılarımdaki İzmir'deyim

Kanat Atkaya

Sesim, konuşmam arkadaşlarıma ayarlanmaya başladıysa “Geliyorum” yerine “Geliyom” deme aşamasına ulaşmışsam, mayoyu çekip, havluyu enseye asmaktan başka hareket yapmaya gerek duymadığım an, üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen, sanki dün akşam görüşmüşüz gibi, o tatlı gülümsemesiyle Haluk Abi “Nasılsın Kanat?” dediği zaman, anlıyorum ki İzmir’deyim...

Sefa sürmeyi bir sanata çevirip cepten aradığımız tanıdık midyeciyi çağırmışsak, tepsiyi silip süpürürken buz gibi biralar eşliğinde “imbat”ın serinliğine sığınmışsak anlarım ki İzmir’deyiz… Hızlı zamanlarımıza ait hatıraların peşinde, sırtımıza vurduğumuz anı yüklü çuvallarla Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ne dalmışsak arkadaşlarımla, anlarım ki İzmir’deyiz… “Doydoy’un oradayız abi. Hiç yürümesek iki sokak, sen gelip alıversen  izi, bir Zahmetsiz yapsak” şeklinde cümlelerle tatlı miskinlik bayrağını açıp dalgalandırıyorsak masmavi gökyüzünün altında, anlarım ki İzmir’deyiz… Sesim, konuşmam arkadaşlarıma ayarlanmaya başladıysa “Geliyorum” yerine “Geliyom” deme aşamasına ulaşmışsam, anlarım ki İzmir’deyiz…

Bünyeyi tuzlu suya bandırma vakti geldiğinde “Bizimkiler gitmiyormuş, hafta sonu Ildırı’daki ev boş” cümlesini duyar duymaz mayoyu çekip, havluyu enseye asmaktan başka hareket yapmaya gerek duymadığım an anlarım ki İzmir’deyiz… Anne, baba, ata tarafından değil arkadaş tarafından İzmirli sayılırım. Üniversite yıllarından başlayarak İstanbul’da yaşayan İzmirli bir grup arkadaş edindim ve bir Beyoğlu çocuğu olarak İzmir’i yaşamayı onlardan öğrendim. “Hürriyet İle Keşfet” seferlerimiz için arkadaşlarımız, TÜRSAB’ın profesyonelleri, yerel yönetimlerde canla, başla, sevgiyle çalışan dostlar bizlere harikulade programlar hazırlıyor. Haber peşinde çoğunu birkaç tur gezdiğimiz illerde vakit yaratıp göremediğimiz güzelliklere sayelerinde erişiyoruz, şehirlerin tarihlerini, geleneklerini, lezzetlerini, gurur kaynağı binalarını, anıtlarını donanımlı rehberler sayesinde tanıyoruz. Kısa sürede dolu dolu programlar hazırlıyorlar hep. En sevilen yemekleri en iyi yapıldıkları yerlerde yemek gibi “dev avantajlar” bir yana sevgiyle, samimiyetle sarmalandığımızı hissediyoruz. İzmir’de de elbette şahane zaman geçirdik.

Konak Pier’de Adabeyi Restoran’da da, İnciraltı Kent Ormanı’ndaki piknik tarzı kahvaltıda da, teleferikseferimizde de, Urla’daki “enginarlı” şenlik anlarında da çok eğlendik, çok öğrendik, dostlukların tadını çıkardık. Ama… İzmir’e geldiğimi anlamam için bu mükemmel programın dışına çıkmam ve kendi mükemmel programımı yapmam gerekiyordu. Bir öğleden sonra… “Gerekli mercilere” (bu durumda seyahatlerde sevk ve idaremizden sorumlu Ebru Kaplanoğlu’na) “Ben yok oluyorum” mesajını verdikten sonra bir arabaya atladım ve Alsancak’ın yolunu tuttum. Yıllardır her İzmir seferimde uğramadan dönmediğim bir adres kazılıdır zihnimde ve o adrese çekilirim… İzmirlilerin gayet iyi bildiği, önümüzdeki sene 40’ıncı yaşını kutlayacak şahane bir adrestir Kalyon Pub…

Soğuk bira, iyi müzik, gerçekten çok iyi vardır. Özellikle iş çıkışı saatlerinde düşen sıkı bir müdavim tayfası vardır. “Bunların hepsi iyidir, güzeldir” ne demek, şahanedir.

Ama bir de bütün bu tutkalı oluşturan Zafer ve Haluk (Olcav) ağabeylerimiz vardır. Ekipten kopup Alsancak’a vardığımda Kalyon’un kapısından girdiğimde sanki dün akşam görüşmüşüz gibi karşıladı Zafer Abi. Kapının önündeki masalardan birine yerleştik. Zafer Abi’nin babacanlığından, dostluğundan, bilgeliğinden, zerafetinden, muhteşem anılarından faydalanarak geçen zamanın içine önümüzden akan kalabalık karıştı. Sesler, kokular, o hafif rüzgâr… Sonra Haluk Abi geldi. İki yıldır uğrayamamış tip ben değilmişim gibi, sanki dün akşam görüşmüşüz gibi, o tatlı gülümsemesiyle “Nasılsın Kanat?” dedi. O kadar, sonra muhabbete devam… Anladım ki İzmir’deyim. Ne güzel…

 

False