Son Güncelleme:
Altı rotada Mimar Sinan’ın İstanbul’una yolculuk
Sanat tarihçisi Reha Günay, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları’ndan yeni bir kitap çıkardı; Sinan’ın İstanbul’u. Bir gezi rehberi niteliği taşıyan, bol fotoğraf, minyatür ve çizimle desteklenmiş. 247 sayfada ve 6 rota üzerinden Mimar Sinan’ın İstanbul’a kazandırdığı yapıları anlatıyor.
Biz de bu hafta, yanımıza bu kitabı alıp, Mimar Sinan’ın harikalar diyarına doğru bir yolculuk yapacağız. Aslında bu yolculuk, altı ayrı rotada en az dört günde tamamlanması gereken bir ziyaret.
Ömrü hayatı boyunca Sinan’ın gözdesi her zaman İstanbul oldu, ama onun parlak zekasından ve olağanüstü yeteneklerinden başka şehirler ve memleketlerin yararlanması konusunda cömert davrandı. Şöyle demişti Sinan: "Hep bir pergelin sabit ayağı gibi kararlı oldum amma pergelin gezen ayağı gibi başka diyarlarda dolaşmayı özledim". Böylece, pergelin sabit ayağı imparatorluğun başkenti İstanbul’un üstünde durdu. Diğeri ise, yeryüzünde gezindi. Hayatını ve felsefesini anlattığı Tezkiretü’l Bünyan adlı eserinde bu yüzden olsa gerek "Her yüksek eyvandan bir köşe, her viran tekkeden bir kırıntı belleyip İstanbul’a döndüm" demişti.
Ağırnas’ta 1494’te, gayrimüslim bir ailenin çocuğu olarak doğan Sinan, 16-17 yaşında devşirilip yeni bir hayata başlamış ve 1538’de mimar başı olmuştu. Onun büyük emanetine ve hatıralarına ihanet etmemiş olsaydık, elimizdeki Sinan eserlerinin toplamı daha fazla olacaktı. Mimarı Hassa, bir asra yaklaşan ömründe toplam 477 esere imza attı.Bu yapıların 316’sı İstanbul’daydı. Ama ne yazık ki artık bu eserlerin büyük bir bölümü ya özgünlüğünü kaybetti ya da yok olup gitti. Elimizde sadece 114 tanesi kaldı.
Sinan eserlerini gezmeye başlamadan evvel, Reha Günay’ın yazdığı Sinan’ın İstanbul’u adlı kitabı yanınıza almanızı, mümkünse önceden okumanızı tavsiye ederiz. Bu kitap her İstanbullu’nun elinin altında bulunması gereken bir çalışma. Cep kitabı boyutlarında.
Reha Günay, Sinan gezileri için toplam altı rota belirlemiş: Sarayburnu-Süleymaniye, Eyüp-Sütlüce-Cibali-Edirnekapı, Topkapı-Saraçhane-Fatih, Yedikule-Aksaray-Fındıkzade, Şişhane-Tophane-Tepebaşı-Ortaköy ve Üsküdar. Sarayburnu-Süleymaniye güzergahında, Süleymaniye ve Şehzade külliyeleri ile Rüstem Paşa Camii ve medresesi gibi en bilinen eserler var.
MEZARI NEDEN SÜLEYMANİYE’DE
Geziye Mimar Sinan’ın türbesinden başlayabilirsiniz. Süleymaniye Camii’nin doğu yanında kalan mütevazı mezarı Sinan, ölümünden kısa bir zaman önce kendisi yapmış. Bir rivayete göre Sinan, Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan’a aşıktı. Babasının gözbebeği olan, seferlere bile Kanuni ile gittiği söylenen Mihrimah Sultan adına Üsküdar ve Edirnekapı’da birbirini gören iki cami ve külliye yaptı. 1578’de ölen Mihrimah Sultan, Süleymaniye Camii’ne, babasının mezarının hemen yanına gömüldü. Sinan da çok sevdiği kadının mezarına yakın olmak istediği için mezarını buraya yaptı!
Sinan Türbesi, Süleymaniye Camii’nin eski ağalar kapısının karşı köşesinde. Önde som mermerden yapılmış bir sebil var. Sebilin arkasındaki ufak mezarlıkta altı sütunlu, üstü örtülü ve etrafı açık türbede Mimar Sinan yatıyor. Sandukanın uçları ile üzerindeki burma kavuk, mermerden yapılmış. Sokağa bakan demir parmaklıklı bir pencereden türbe görünüyor. Geziye işte tam buradan başlayabilir, bu büyük mimarın mezarı önünde saygı duruşunda bulunabilirsiniz.
Çok bilinen yerleri geçip ihmal edilmiş, kenarda kalmışlardan devam edelim. Ayasofya haziresine doğru yol alalım. Kanuni’den sonra padişah olan, Rus asıllı Hürrem Sultan’ın oğlu II. Selim’in türbesine gidelim. Selimiye Camii’nin de banisi olan bu padişah için Sinan, Ayasofya’nın bahçesinde 1574’te bir türbe inşa etti. Dış cepheleri ve içi dünyanın en güzel çinileriyle bezeli olan eserin kubbesi, bilmece gibi karışık bir tarzda yapılmış. Alttaki pencerelerle üsttekiler arasından geniş bir kurdele gibi geçen hatlara dikkatle bakın. Derin mavi ile ışıklı beyazın çinilerle nasıl dalgalandırıldığına şaşıracaksınız.
Buraya gitmişken Selim’in türbesinin 20 metre kadar ilerisinde bulunan Şehzadeler Türbesi’ni de görün. Bu türbede, saltanatı tehdit etmesinler diye çocuk yaşta boğularak öldürülen şehzadelerin mezarları var.
Sokollu-İsmihan Sultan Külliyesi’ni de mutlaka ziyaret edin. Kadırga’da gözlerden uzak bir yerde bulunan külliyeyi Sinan, efsanevi sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’nın isteği üzerine inşa ediyor. Eğimli bir arazi üzerine kurulmasına rağmen sokakla ilişkisi çok iyi çözümlenmiş olan bu yapıda ölçü ve oranlar, her yandan gelen ışık ve renklerin mekana kattığı güç, muazzam bir etki yaratıyor.
İkinci güzergaha yani Eyüp-Sütlüce-Cibali-Edirnekapı hattına geçiyoruz. Tarih yazarı yani vakkanüvis Nişancı Mehmet Paşa Camii, büyük ustanın anıtsal yapılarından biri. Fatih’te Nişanca semtinde, Hasan Fehmi Paşa Caddesi üzerinde. Camiyi, Sinan’ın ölümünden yaklaşık bir yıl önce, 98 yaşındayken yaptığı biliniyor. Caminin plan şeması ve mimarisi incelendiğinde Sinan’ın bu camiyle sekizgen şemayı geliştirme yolunda önemli bir aşamaya geldiği görülüyor. Türbesi ayakta olan yapının medresesi yıkılmış.
II. Selim’in vezirlerinden, Mimar Sinan’ın da bacanağı olan Zal Mahmut Paşa ve padişahın kızı Şah Sultan adına yapılmış külliye, Eyüp’te denize nazır sakin bir köşecikte. Üst terasta cami ve medrese, altta ise yine bir medrese ve türbe var. Sade ve soylu bir görünüme sahip.
Topkapı-Saraçhane-Fatih hattını tercih edenler, Şehremini semtindeki Şah Nuban Hatun Türbesi ve Sıbyan Mektebi’ni ziyaret etmeli. Fatih’e gelmişken Vatan Caddesi’ndeki defterdarlık kompleksinin hemen arkasında bulunan Mimar Sinan Mescidi’ni de görmelisiniz. "Ser-mimárán-ı Hassa-i Şahane" Sinan Ağa, buranın planını zevkine göre çizmiş, masrafını cebinden karşılamış, şahsi hayratı olarak amel defterine kaydettirmiş. Ama yıllar içinde yıkılıp tamamen çökmüş. 1976’da yeniden inşa edilmiş. Zamanın yok edemediği biblo gibi minaresi görmeye değer.
Tarihi Yarımada’dan çıkıp Kasımpaşa tarafına geçtiğinizde Sinan’ın en ilginç eserlerinden biriyle karşılaşacaksınız. Piyale Paşa Camii, Kasımpaşa Kaptan Mahallesi’ nde bulunuyor. 1573’te Kaptan-ı Derya Mehmed Piyale Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. Cami, medrese, tekke, türbe, hazine, sıbyan mektebi, sebil, çarşı ve hamam bölümlerinden oluşan külliyeden günümüze ancak cami ve türbe ulaşmış. Caminin iki kapısı arasında, ortada tek şerefeli minaresi var. Sinan’ın artık tek kubbeli sistemden sıkıldığı ve bir deneme arayışına girdiği öne sürülüyor. Yapıda iki sıra halinde üçerden 6 kubbe yer alıyor. Kıble kapılarıyla mahfiller arasında uzanan mor çiniler üzerine beyaz renkle, Hattat Çerkez Hasan’ın eseri olan ayetler yazılı. Camiden çalınan güzel bir çini pano bugün Paris’te Louvre Müzesi’nde sergileniyor.
KUŞKONMAZ CAMİİ’NİN HİKAYESİ
Üsküdar’da, İskele Meydanı’nda Mihrimah Sultan Külliyesi var. Sinan 1548’de tamamlamış. Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan, İstanbul’a çok eser bırakmış farklı bir kadın. Bu eserlerin tamamını Sinan’a yaptırmış. Külliyede cami, medrese, tabhane, imaret, türbe ve sıbyan mektebi var. Orta kubbesi üç yandan yarım kubbelerle desteklenmiş değişik bir cami.
Harem’e doğru biraz ilerleyince Sinan’ın küçük ama çok güzel bir eseri olan Şemsi Ahmet Paşa Külliyesi ile karşılaşırsınız. 1580’de ibadete açılan deniz kıyısındaki bu caminin diğer adı Kuşkonmaz Camii. Rivayete göre Şemsi Paşa çok titizmiş. Sokollu’yla da rakip olan paşa bir gün vezire, "Senin külliyeye kuşlar pislemiş" diye takılmış. Vezir de "Gökyüzüne açık olan her mekan kuşlardan nasibini alır" diye cevaplamış paşayı. Şemsi Paşa, adına bir cami yaptırmayı planladığında Sinan’a gidip hiç kuşların konmadığı bir yer olup olmadığını sormuş. Sinan da Üsküdar’da kuzey ve batı rüzgarlarının kesiştiği bir derya kıyısı bulunduğunu ama denize doğru kayma riskinden dolayı bir mekan inşa etmenin zor olduğunu söylemiş. Ama paşanın ısrarını kıramamış ve Kuşkonmaz Camii’ni yapmış. Bu ulu mimarın eserleri sadece şehir içinde değil. Köprüleri ve su yollarını, kemerleri görmek için şehir dışına çıkmanız gerekiyor.
Ömrü hayatı boyunca Sinan’ın gözdesi her zaman İstanbul oldu, ama onun parlak zekasından ve olağanüstü yeteneklerinden başka şehirler ve memleketlerin yararlanması konusunda cömert davrandı. Şöyle demişti Sinan: "Hep bir pergelin sabit ayağı gibi kararlı oldum amma pergelin gezen ayağı gibi başka diyarlarda dolaşmayı özledim". Böylece, pergelin sabit ayağı imparatorluğun başkenti İstanbul’un üstünde durdu. Diğeri ise, yeryüzünde gezindi. Hayatını ve felsefesini anlattığı Tezkiretü’l Bünyan adlı eserinde bu yüzden olsa gerek "Her yüksek eyvandan bir köşe, her viran tekkeden bir kırıntı belleyip İstanbul’a döndüm" demişti.
Ağırnas’ta 1494’te, gayrimüslim bir ailenin çocuğu olarak doğan Sinan, 16-17 yaşında devşirilip yeni bir hayata başlamış ve 1538’de mimar başı olmuştu. Onun büyük emanetine ve hatıralarına ihanet etmemiş olsaydık, elimizdeki Sinan eserlerinin toplamı daha fazla olacaktı. Mimarı Hassa, bir asra yaklaşan ömründe toplam 477 esere imza attı.Bu yapıların 316’sı İstanbul’daydı. Ama ne yazık ki artık bu eserlerin büyük bir bölümü ya özgünlüğünü kaybetti ya da yok olup gitti. Elimizde sadece 114 tanesi kaldı.
Sinan eserlerini gezmeye başlamadan evvel, Reha Günay’ın yazdığı Sinan’ın İstanbul’u adlı kitabı yanınıza almanızı, mümkünse önceden okumanızı tavsiye ederiz. Bu kitap her İstanbullu’nun elinin altında bulunması gereken bir çalışma. Cep kitabı boyutlarında.
Reha Günay, Sinan gezileri için toplam altı rota belirlemiş: Sarayburnu-Süleymaniye, Eyüp-Sütlüce-Cibali-Edirnekapı, Topkapı-Saraçhane-Fatih, Yedikule-Aksaray-Fındıkzade, Şişhane-Tophane-Tepebaşı-Ortaköy ve Üsküdar. Sarayburnu-Süleymaniye güzergahında, Süleymaniye ve Şehzade külliyeleri ile Rüstem Paşa Camii ve medresesi gibi en bilinen eserler var.
MEZARI NEDEN SÜLEYMANİYE’DE
Geziye Mimar Sinan’ın türbesinden başlayabilirsiniz. Süleymaniye Camii’nin doğu yanında kalan mütevazı mezarı Sinan, ölümünden kısa bir zaman önce kendisi yapmış. Bir rivayete göre Sinan, Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan’a aşıktı. Babasının gözbebeği olan, seferlere bile Kanuni ile gittiği söylenen Mihrimah Sultan adına Üsküdar ve Edirnekapı’da birbirini gören iki cami ve külliye yaptı. 1578’de ölen Mihrimah Sultan, Süleymaniye Camii’ne, babasının mezarının hemen yanına gömüldü. Sinan da çok sevdiği kadının mezarına yakın olmak istediği için mezarını buraya yaptı!
Sinan Türbesi, Süleymaniye Camii’nin eski ağalar kapısının karşı köşesinde. Önde som mermerden yapılmış bir sebil var. Sebilin arkasındaki ufak mezarlıkta altı sütunlu, üstü örtülü ve etrafı açık türbede Mimar Sinan yatıyor. Sandukanın uçları ile üzerindeki burma kavuk, mermerden yapılmış. Sokağa bakan demir parmaklıklı bir pencereden türbe görünüyor. Geziye işte tam buradan başlayabilir, bu büyük mimarın mezarı önünde saygı duruşunda bulunabilirsiniz.
Çok bilinen yerleri geçip ihmal edilmiş, kenarda kalmışlardan devam edelim. Ayasofya haziresine doğru yol alalım. Kanuni’den sonra padişah olan, Rus asıllı Hürrem Sultan’ın oğlu II. Selim’in türbesine gidelim. Selimiye Camii’nin de banisi olan bu padişah için Sinan, Ayasofya’nın bahçesinde 1574’te bir türbe inşa etti. Dış cepheleri ve içi dünyanın en güzel çinileriyle bezeli olan eserin kubbesi, bilmece gibi karışık bir tarzda yapılmış. Alttaki pencerelerle üsttekiler arasından geniş bir kurdele gibi geçen hatlara dikkatle bakın. Derin mavi ile ışıklı beyazın çinilerle nasıl dalgalandırıldığına şaşıracaksınız.
Buraya gitmişken Selim’in türbesinin 20 metre kadar ilerisinde bulunan Şehzadeler Türbesi’ni de görün. Bu türbede, saltanatı tehdit etmesinler diye çocuk yaşta boğularak öldürülen şehzadelerin mezarları var.
Sokollu-İsmihan Sultan Külliyesi’ni de mutlaka ziyaret edin. Kadırga’da gözlerden uzak bir yerde bulunan külliyeyi Sinan, efsanevi sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’nın isteği üzerine inşa ediyor. Eğimli bir arazi üzerine kurulmasına rağmen sokakla ilişkisi çok iyi çözümlenmiş olan bu yapıda ölçü ve oranlar, her yandan gelen ışık ve renklerin mekana kattığı güç, muazzam bir etki yaratıyor.
İkinci güzergaha yani Eyüp-Sütlüce-Cibali-Edirnekapı hattına geçiyoruz. Tarih yazarı yani vakkanüvis Nişancı Mehmet Paşa Camii, büyük ustanın anıtsal yapılarından biri. Fatih’te Nişanca semtinde, Hasan Fehmi Paşa Caddesi üzerinde. Camiyi, Sinan’ın ölümünden yaklaşık bir yıl önce, 98 yaşındayken yaptığı biliniyor. Caminin plan şeması ve mimarisi incelendiğinde Sinan’ın bu camiyle sekizgen şemayı geliştirme yolunda önemli bir aşamaya geldiği görülüyor. Türbesi ayakta olan yapının medresesi yıkılmış.
II. Selim’in vezirlerinden, Mimar Sinan’ın da bacanağı olan Zal Mahmut Paşa ve padişahın kızı Şah Sultan adına yapılmış külliye, Eyüp’te denize nazır sakin bir köşecikte. Üst terasta cami ve medrese, altta ise yine bir medrese ve türbe var. Sade ve soylu bir görünüme sahip.
Topkapı-Saraçhane-Fatih hattını tercih edenler, Şehremini semtindeki Şah Nuban Hatun Türbesi ve Sıbyan Mektebi’ni ziyaret etmeli. Fatih’e gelmişken Vatan Caddesi’ndeki defterdarlık kompleksinin hemen arkasında bulunan Mimar Sinan Mescidi’ni de görmelisiniz. "Ser-mimárán-ı Hassa-i Şahane" Sinan Ağa, buranın planını zevkine göre çizmiş, masrafını cebinden karşılamış, şahsi hayratı olarak amel defterine kaydettirmiş. Ama yıllar içinde yıkılıp tamamen çökmüş. 1976’da yeniden inşa edilmiş. Zamanın yok edemediği biblo gibi minaresi görmeye değer.
Tarihi Yarımada’dan çıkıp Kasımpaşa tarafına geçtiğinizde Sinan’ın en ilginç eserlerinden biriyle karşılaşacaksınız. Piyale Paşa Camii, Kasımpaşa Kaptan Mahallesi’ nde bulunuyor. 1573’te Kaptan-ı Derya Mehmed Piyale Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. Cami, medrese, tekke, türbe, hazine, sıbyan mektebi, sebil, çarşı ve hamam bölümlerinden oluşan külliyeden günümüze ancak cami ve türbe ulaşmış. Caminin iki kapısı arasında, ortada tek şerefeli minaresi var. Sinan’ın artık tek kubbeli sistemden sıkıldığı ve bir deneme arayışına girdiği öne sürülüyor. Yapıda iki sıra halinde üçerden 6 kubbe yer alıyor. Kıble kapılarıyla mahfiller arasında uzanan mor çiniler üzerine beyaz renkle, Hattat Çerkez Hasan’ın eseri olan ayetler yazılı. Camiden çalınan güzel bir çini pano bugün Paris’te Louvre Müzesi’nde sergileniyor.
KUŞKONMAZ CAMİİ’NİN HİKAYESİ
Üsküdar’da, İskele Meydanı’nda Mihrimah Sultan Külliyesi var. Sinan 1548’de tamamlamış. Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan, İstanbul’a çok eser bırakmış farklı bir kadın. Bu eserlerin tamamını Sinan’a yaptırmış. Külliyede cami, medrese, tabhane, imaret, türbe ve sıbyan mektebi var. Orta kubbesi üç yandan yarım kubbelerle desteklenmiş değişik bir cami.
Harem’e doğru biraz ilerleyince Sinan’ın küçük ama çok güzel bir eseri olan Şemsi Ahmet Paşa Külliyesi ile karşılaşırsınız. 1580’de ibadete açılan deniz kıyısındaki bu caminin diğer adı Kuşkonmaz Camii. Rivayete göre Şemsi Paşa çok titizmiş. Sokollu’yla da rakip olan paşa bir gün vezire, "Senin külliyeye kuşlar pislemiş" diye takılmış. Vezir de "Gökyüzüne açık olan her mekan kuşlardan nasibini alır" diye cevaplamış paşayı. Şemsi Paşa, adına bir cami yaptırmayı planladığında Sinan’a gidip hiç kuşların konmadığı bir yer olup olmadığını sormuş. Sinan da Üsküdar’da kuzey ve batı rüzgarlarının kesiştiği bir derya kıyısı bulunduğunu ama denize doğru kayma riskinden dolayı bir mekan inşa etmenin zor olduğunu söylemiş. Ama paşanın ısrarını kıramamış ve Kuşkonmaz Camii’ni yapmış. Bu ulu mimarın eserleri sadece şehir içinde değil. Köprüleri ve su yollarını, kemerleri görmek için şehir dışına çıkmanız gerekiyor.