Sevgililer Günü vesilesiyle soruyorum: Hálá aşk var mı?

Hadi gözümüz aydın ve hatta geçmiş olsun; bu satırların kaleme alındığı gün, bir Sevgililer Günü patırtısını daha taze atlatmış bulunuyoruz.

E, iyi misiniz bari?

Hediye stresiydi, restoran rezervasyonu yaptırma derdiydi, normalin üzerinde para bayıldığınız hálde kalabalıktan dolayı kaliteli servis alamamış olmanın siniriydi; hepsini kazasız belásız aşabilip, üzerine afiyetle sevişebildiniz mi?

Bendeniz, tanımayanlar da girizgáhtan anlamış olmalılar; manitalı dönemlerim olsun, manitasız dönemlerim olsun; oldum bittim bu müstesna günden hazzetmeyi becerememiş, becermeye niyeti de olmayan o "uyuz" takımındanım.

Yanlış anlaşılmasın. Her kadın kadar romantizme meraklıyım. Seneler içinde doğruluğu teyit edilmiş şeyler oldukları, ekseri komik de bulduğum için klişe denen naneden ve onun verdiği rahatlık duygusundan da hoşlanırım.

Gelin görün ki benim romans anlayışım biraz farklı olduğundan mıdır nedir; bir kalıp olarak "romantizm klişeleri"ne tahammül edemiyorum; hafakanlar basıyor. Romans ve klişe kelimeleri bir araya geldiğinde, benim bünyede nitro ve gliserinin bileşiminin yarattığı etkiyi yaratıyor.

O gün üzerinize afiyet, biraz kırığım. Etim ayrı, kemiklerim ayrı, iliklerim ayrı, boğazım ayrı, başım ağrı ağrıyor. Direkt eve sığınma kararındayım.

Marketten bir şeyler aldım; eve doğru yola koyulacakken, kapının önünde gencecikten bir kıza rastladım. Cep telefonunu kulağına yapıştırmış, manitasına çemkiriyor: "Bak sana daha önce de söyledim Berk! Kötü bir şey söyleyeceksen yüzüme söyleme... Hayır, kulağıma da söyleme! Mesaj çek! Hem de böyle bir günde; inanmıyorum sana yaaa..."

AŞK BAHANE

Takdir edersiniz ki ohafalanoldumyani... Ben bu toplara girmeyeli, literatür epey bir değişmiş. Yani, benim bildiğim, insan boktan bir şeye maruz kalacaksa, ne bileyim terk merk edilecekse, ya da böyle "özel" bir günde ekilecekse, bunun yüzüne, ya da en azından telefonda "kulağına" söylenmesini tercih eder. Mesajla geçiştirmek daha büyük edepsizlik, geçiştirilmek, daha ağır bir şey değil midir?

Neyse ya... Eve çıkıp, televizyonun karşısına konuşlandım. ComedyMax’deki sit-com’ların "sevgililer gününe özel" bölümlerinden mola aldım ve vazife aşkıyla müzik kanallarının arasında dolanmaya başladım.

Veee, her köşesinde bir kalp pörtleyen ekranda beliren onca aşk şarkısı içinde, bu "özel günün" yüzü suyu hürmetine, Redd’in Hálá Aşk Var Mı? adlı şarkısının klibinde karar kıldım.

Bilenler bilmeyenlere anlatsın; başlıkta aşk geçiyor olabilir ama şarkı, dünya düzenini çomak sokmacasına sorgulayan, sağlam sözleri olan güzel bir şarkı:

"Çöpü kalmış, elma masal / Bu toklukta adem n’apar / Esir olmuş, televizyon bakar / Külü kalmış, ateş masal / Akıl vermiş, neye yarar? / Hapı yutup rüyaya dalar / Bu boşlukta insan n’apar / Canı sıkılır Ay’a dalar / Kendi bakar maymunu yollar / Gözü döner, adam asar / Sonra Mars’ta hayat arar / Canlı yayında şeytanlar / Bir melek, bir tanrı, bir şeytan var mı? / Bir çirkin, bir güzel, hálá aşk var mı? / Bir melek, bir şehir, bir dünya var mı? / Bir insan, bir güzel, hálá aşk var mı?.."

SIRADA BÜLTENLER

Kirli Suyunda Parıltılar albümünün ikinci çıkış şarkısı olan Hálá Aşk Var Mı’nın, videosu Murad Küçük yönetmenliğinde, 16 mm. filme çekilmiş bir performans klibi... Görüntü yönetmenliğini Doğan Sarıgüzel üstlenmiş. (Evet, bildiniz, bülten faslına geldik.)

Doğal ışıklar kullanılarak bir rock band prova stüdyosu ortamı sağlanmış. Şarkının içeriğine gönderme yapan gazete kupürleri (Ki klipteki "Temiz medya istiyoruz" benzeri manşetleri gerçek hayatta da görmeyi, hatta daha da iyisi, öyle başlıkları görmeyi gerektirmeyecek temizlerden daha temiz, beyazlardan daha beyaz bir basın ve medya sektörü görmeyi, bir sektör azası olarak, biz de çok isteriz doğrusu.) ve albümdeki şarkı sözlerinden alıntılar, görsel zenginlik olarak mekána eklenmiş. (Olmasa Mektubun’un klibini hatırlayanlar elini kaldırsın?)

AŞKI NASIL BİLİRDİNİZ?

Vee: Efen’im: Şarkıda aşk kavramını, herhangi bir şeye karşı duyulan koşulsuz ve çıkarsız pozitif yakınlık hissi olarak kullanan Redd, "Hálá aşk var mı?" sorusu ile medeniyet ve modernliğin insanı soktuğu háli eleştiriyor(muş). Fırsat eşitsizliğini, güçlünün zayıfa karşı kendini haklı gösterdiği eziyeti, televizyonlar karşısında gündemi değişen insanoğlunu ve iyiyle kötünün bile yoruma açık olduğu günümüz dünyasını "Bir melek, bir tanrı, bir şeytan var mı?" sözleriyle sorguluyor(muş). Ayrıca "Gözü döner adam asar, sonra Mars’ta hayat arar" cümlesiyle olduğu gibi, insanın yaşamak için mi öldürmek için mi modern hayatın ekipmanlarını daha fazla kullandığının üzerinde duruyor(muş).

Korkarım bu sorulara böyle derin gireceksek; kafadan "Aşkı nasıl bilirdiniz?" diye sormak da mümkündür.

Ne diyordu o genç kardeşimiz Berk’e?: "Hayır yani Berk, kaç kere söyledim, kötü bir şey söyleyeceksen yüzüme söyleme, mesaj çek!!!"

Hálá aşk var mı ha? Vardır herhálde. Olsun ister deli gönül...
Yazarın Tüm Yazıları