Sakıncalı Prens

Bu haftanın Tempo’sunda, Antoine Saint Exupery’nin Küçük Prens’inin MEB’in ilköğretim tavsiye listesinden çıkarılmasıyla ilgili, ‘Sakıncalı Prens’ başlıklı, Güçlü Özgan ve Yasemin Yurtman imzalı bir haber var.

Gerekçe, kitabın bir bölümünde, Türkiye’de kıyafet devrimi yapan bir diktatörden söz edilmesi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın da bu diktatörün Atatürk olduğuna dair polemiklerden çekinmesi...

Konuyla ilgili çeşitli yazar ve yayıncılardan görüş alınmış.

Hepsi de Küçük Prens’in bu yaşlarında bile hálá okudukları, çok değerli bir eser ve sakıncalı ilán edilmesinin bir hata olduğu yönünde birleşiyor.

Reha Çamuroğlu’nun yorumu ziyadesiyle ilginç: ‘H.C. Armstrong’un Atatürk’le ilgili bir kitabı vardır. Atatürk’ü baştan ayağa diktatör olarak tanımlar. Ve bu kitabın basılmasını Atatürk istemiştir. Atatürk’ün tanıdığı tolerans ve özgürlüğü M.E.B. neden göstermez?’

Küçük Prens, önemli olan niyetse, kaleme alınmış en iyiniyetli eserlerden biridir. Ama işte, meseleye nereden baktığınıza bağlı. Tek bir kelime, tüm bir kitabı sakıncalı kılmaya yetebilir.Zira ‘büyükler’, Küçük Prens’in tam da o ‘sakıncalı’ bölümünde tarif edildiği gibidir:

‘Bu asteroid yalnızca bir kez, bir Türk gökbilimci tarafından 1909 yılında görüldü. Gökbilimci keşfini Uluslararası Astronomi Kongresi’nde açıkladı. Ama giysileri yüzünden kimse ona inanmadı. Büyükler böyledir işte.

Neyse ki, bir Türk diktatörü halkını ölüm cezası tehdidiyle Avrupa tarzı kıyafetler giymeye zorladı. Gökbilimci bu keşfini 1920 yılında, şık bir kıyafet içinde yeniden açıkladı. Bu kez keşfini herkes kabul etti.

Asteroid B-612 hakkında bunları anlatıyorsam ve size rakamları veriyorsam, bu büyükler yüzünden. Büyükler rakamlardan hoşlanır. Onlara yeni bir arkadaştan söz ettiğinizde, asla en önemli soruları sormazlar. Size arkadaşınızın sesinin nasıl olduğunu, kelebek koleksiyonu yapıp yapmadığını sormazlar. ‘Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Babası kaç lira kazanıyor?’ gibi şeyler sorarlar. Ancak bunları bildiklerinde onu tanımaya başladıklarını düşünürler.’

Reha Çamuroğlu’nun verdiği örnekten de yola çıkıp ‘Atatürk yaşasaydı, muhtemelen; ‘Bırakın bu lüzûmsuz teferruatlarla uğraşmayı, beni anlamak, böyle basit kelimelere indirgemekle mümkün değildir. Bu, hayata yürek gözüyle bakmak gerektiğini anlatan güzel bir kitap, okunmasında sonsuz faydalar vardır’ derdi’ diyeceğim ama aklıma Kanat’ın o kopartıcı lafı geliyor, dilim varmıyor: ‘Atatürk yaşasaydı, en önce ‘Atatürk yaşasaydı’yla başlayan cümleleri yasaklardı.’

Keşke kendi aklımıza, Atatürk’ün bizim aklımıza inandığı kadar inansak...Niçin her şeyden bu kadar korkuyorsak?
Yazarın Tüm Yazıları