Polis görev başında!..

AYNUR Hanım, devletin 25 yıllık memurudur. Sahibi olduğu iki değerle övünür; matematik öğretmeni olarak yetiştirdiği, çoğu iş güç sahibi olmuş eski öğrencileri, ikincisi ise devlet memurluğu rütbesidir. Zira baba ocağında, o kutsal memur kültürüyle büyümüştür.

Haberin Devamı

Ama gelin görün ki, devletin polisine kırgın. ‘‘Bir daha, ölsem de o kapıyı çalmam’’ diyor. İlginç öyküyü birlikte dinleyelim.

Tarih; 3 Ağustos Cumartesi, 11.30... Yer; İzmir Karşıyaka'nın İskele Meydanı... Aynur Hanım, belediye otobüsüne binerken, yanına bir kız çocuğu yaklaşır ve ‘‘Gümüşpala'ya bu otobüsle mi gidilir abla?’’ der. Öğretmen hanım, iyi niyetiyle yolu ve otobüsü tarif ederken, düştüğü tuzağı son anda fark eder.

Bu kız kendisini oyalarken diğer kız da omzundaki çantayı açmış, içindeki para ve kartları almıştır. Hemen polise koşmuş ‘‘Çantamı çaldılar, çalanlar şu belediye otobüsünde, ikisini de tanıyorum’’ der. Polis şöyle bir bakar, yolun karşısındaki polis aracını gösterir:

‘‘Git derdini ona anlat.’’

Aynur
Hanım 20 metre ötede araçtaki polise ‘‘Lütfen şu aracı durdurun. İçinde beni soyan iki kız çocuğu var’’ der. Ancak polisten de net bir talimat gelir:

‘‘Şu caddenin içinde Emniyet Müdürlüğü var. Git onlara başvur.’’

Bu kez karakola koşar. Kan-ter içinde olayı anlatırken, görevli polis diğerleri gibi yeni bir adres gösterir:

‘‘Gümüşpala Karakolu'na gidin. Sabıkalıların listesi ve resimleri orada. Bu karakolda, sizi soyanların listesi bulunmaz.’’

Aynur
Hanım son bir kere şansını dener:

‘‘Ama efendim, ben soyuldum, param, kimliğim gitti. Ben hırsızları biliyorum, otobüsle kaçtılar. Otobüsü durdursalar suçlu yakalanır. Ben devletin bir memuruyum, bana yardım edin...’’

Polis dinlemez ve ‘‘Devletin telefonları da çalışmıyor’’ der.

Cevaba bir anlam veremeden boynu bükük soyulduğu yere gelir.

Köşede bir simitçi ve bir çiçekçi vardır. İkisi de sözleşmiş gibi çok ilginç açıklamalarda bulunurlar:

‘‘Abla bizden duyma ama o seni soyanları burada herkes tanır. İkisi kız kardeş, üçüncüsü de anneleri veya teyzeleridir. Her gün iki-üç kişiyi soyarlar. Bu akşam geç saatlerde gel, onları burada bulursun.’’

Umudu iyice kırılan Aynur Hanım, telefonda kendisi gibi devlet memuru olan eşine ulaşır ama şu nasihati alır:

‘‘Hiç canını sıkma. Kimseden de yardım isteme. Sen aileden aldığımız terbiye ile devlet memuru olarak, devlete görevini yerine getirmeye devam et. Bir gün o terbiye ve devlet kültürü, o polisler dahil her kesime lazım olacaktır.’’

Kalbi kırık da olsa Aynur Hanım elbette öyle yapacaktır.

 

Haberin Devamı

Kollektif suç işlendi

Haberin Devamı

BUGÜNKÜ Olimpik rezaleti yıllar önceden gören ve ilgilileri uyaranların arasında mimar Oktay Ekinci de bulunuyor.

Nitekim Türkiye'nin önemli bir prestij projesi olan Olimpiyat Stadı'nın yapımına başlandığı sırada Oktay Ekinci, 29.12.1997 günü Cumhuriyet'teki yazısında, ülkemiz mimarlarının devre dışı bırakılmasının olumsuz gelişmelere neden olacağını belirtiyordu.

Oktay Ekinci, ''Çağdaş dünyada bu tür tartışmalar, devlet başkanları tarafından törenle atılan temellerden sonra 'inşaat yükselmesi' sırasında yaşanmıyor, çok daha önceden 'proje aşamasında' yapılıyor'' diyerek ülkemizde sık sık yaşanan alaturkalığın altını çiziyor.

Uluslararası Mimarlar Birliği'nin tüm ülkeler için geçerli saydığı meslek kurallarıyla ilgili çalışmalara Türkiye'den Mimarlar Odası adına mimar Ratip Kansu katılmış... Kansu, projenin yapımının kamuoyundan gizlendiğini ve stadın hukuka aykırı yapıldığı belirtiyor.
Proje ve inşaat için teklif istenen 8 firmanın ïkendileri adınaï yurtdışında proje yaptırdıklarına da dikkat çeken Ratip Kansu, yabancı mimarların Türkiye'de mesleki uygulama yapabilmeleri için gerekli 'yasal izinlerini' de almadıklarını söylüyor.

90 milyon dolar karşılığında inşaatı üstlenen 'Campenon Bermand SGE/Tekfen İnş. SEA Int.' ortaklığına proje yapan yabancı mimarların da gerekli yasa uyarınca TMMOB'dan ve Bayındırlık Bakanlığı'ndan alınmış 'Türkiye'de geçici mimarlık hizmeti' izinleri bulunmadığını, varsa bile ruhsatının hukuka aykırı olduğunu yani bir anlamda 'kaçak'  nitelik taşıdığını belirtiyor Kansu...

Evet, 'Altınok' isimli müşavirlik firmasının nasıl seçildiği de sorgulayan Kansu, ''Bütün bunlar, uygulamayı baştan sona şaibeli kılan, hukuk ve mimarlık dışı yöntemler'' diyor.
Mimari görüntü değil, bu görüntünün nasıl seçildiğine yönelik 'görülmeyen süreçler' de sorgulanmıştı beş yıl önce...

Türkiye ve İstanbul'un 'yüzakı' denilen bir projeyi, ülkemiz mimarlarının katılımından ve denetiminden 'kaçırarak' gerçekleştirmeye kalkanlar, hukuk dışılığı 'beceri' sayanların bugün akılları başlarına geldi.

Ne yazık ki stadın konumu ve yolu konusunda ortaya çıkan rezalet ancak dün tartışabildi. Galatasaray-Olimpiyakos karşılaşmasına kadar kimsenin oraya gidip ne olduğunu görmek aklına gelmedi mi?

Fikret Ünlü, Sinan Erdem, Ali Müfit Gürtuna, diğer üyeler ile Emniyet ve Karayolları'nın akılları şimdi mı başlarına geldi?

Herkes farklı şeyler söyledi; sanki hiç hata ve yanlışları yokmuş gibi.
Peki bu durumun hiç suçlusu yok mu?
Yoksa yine kollektif suç mu işledik?

Haberin Devamı


Tunceliler: AB'ye biz çoktan hazırız


FERİT Demir (32), Tunceli'nin tek ‘‘profosyonel’’ gazetecisi; başta DHA olmak üzere Reuters'a kadar servis yapıyor. Tunceli'ye geldiğinde onunla görüşmeden ayrılmak, her şeyden bihaber olmak gibi bir şey... Boynunda bir kamera, bir elinde fotoğraf makinesi, omzunda lap-top'u, çift cep telefonuyla tek başına bir ‘medya ordusu’ gibi...

- Ferit, şu garson kızlar meselesi nedir?

- Tunceli
'nin sosyal yapısını bozan ve kültürünü zedeleyen yeni unsurlar... Tunceli çalışan kadına karşı değil ama amaç farklı olunca tepki doğuyor.

- Kent, Munzur Vadisi'ne yapılacak barajlara karşı tepki pankartlarıyla dolu... Bize göre festivalin bu kez siyasetten çok kültürel ve çevresel yanı daha ağırlık kazanmış.

- Doğru... Siyaseti kimse konuşmuyor, çeşitli gruplar arasında çatışma yok gibi... Ancak önceki gün bazı grupların yapmak istediği oyunlar tutmadı; polisin sağduyusu olası bir olayı engelledi... Evet, 80 km uzunluğundaki Munzur vadisi bir doğa harikasıdır; buraya üç baraj yapmak sadece Türkiye'nin değil dünyanın en büyük doğa felaketi olur. Bölgenin ciğerlerini söküp götürmektir. 1971 yılında Türkiye'nin ilk milli parkı ilan edilen bölgeye baraj yapımında, Çevre Bakanlığı'nın ÇED raporundan muaf tutulma girişimleri dünya çevrecilerini bile ayaklandıracak bir tutumdur. Türkiye'de ve Avrupa'daki bütün Tuncelililerin, yasal haklarını kullanarak bölgeye baraj yaptırmamaya çalışacakları dikkat çekiyor.

NE DEĞİŞMİŞ

Türkiye
'nin gerçek ‘‘çağdaş yüzü’’nü belki sadece Tunceli'de yaşayabilir/ görebilir, kentte dolaşırken kendinizi Taksim Meydanı'nda sanabilirsiniz. AB uyum yasalarının Meclis'ten geçmesinin Tuncelililer arasında büyük sevinç yarattığını fark ediyorsunuz. Bir siyasetçi bize ‘‘Değiştirilen yasaların en mağduru bizdik. AB'ye biz hazırdık; şimdi herkes hazır olmalı’’ dedi.

Vali Mustafa Erkal'ın geçen yılki festivalde, Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin Tanıtma Fonu'ndan 50 milyar göndermesi üzerine stadyuma astırdığı teşekkür pankartı gerginlik yaşanmıştı. Ancak buna benzer girişimlerden bu yıl eser kalmamış, devlet festivalden elini çekmiş... Kamer Genç'in girişimi ile Kültür Bakanlığı ancak 5 milyar göndermiş. Vali, Tunceli'yi tanıdıkça devletle yöre insanı arasında hoşgörü ve samimiyet öne çıkmış... Bu nedenle bu yılki festival geçen yıla göre daha kalabalık, coşkulu ve olgun bir havada geçti. Ne rahatsız edici pankart kirliliği vardı; ne de adım başı polis ve asker.. Görebildiklerimiz de güleryüzle selamlıyordu konukları. Stadyumdaki konserde tek pankart da ‘‘Munzuruma dokunma’’ idi.

Soy secereleri


TUNCELİ'de sohbet ettiğimiz bir memur, ırk, din ve dil ayrımcılığına karşı olduğunu söyleyerek ‘‘Ben Türk, Kürt olsam, Alevi-Sunni olsam ne olacak yani? İşim var mı yok mu; aç mıyım, tok muyum, önemli olan budur’’ dedi. İki çocuğu da üniversitede okuyormuş. İki göz toprak evindeki zamanlarını çayhanede geçirdiğini söylüyor; Dersim'de yaşayanların Horosan'dan geldiklerini iddia ediyor; kanıt için de şu öneride bulunuyor:

‘‘Pilvenk aşiretinin (Tunceli), Seyit Ali Sultan (Erzincan Şarik köyü), Sarısaltık (Batman), Şeyh Hasan (Ovacık Budük köyünde), Şah Mansur Baba (Mazgirt Şöbek köyünde) gibi secerelerin araştırmacılar tarafından okunarak kim kimdir ortaya çıkartılması lazım. Bu secerelerde Türk, Kürt ayrımı yoktur. Ancak bu belgeleri ellerinde bulunduranlar 'günah' diye bunları asırlardır ortaya çıkarmıyorlar. Ayrımcılığa karşı bu çalışmaların yapılması gerekiyor.’’

MESAJ



ANKARA'dan bir not: MHP'nin atamalarını yazıyorsunuz. Enerji Bakanlığı'ndaki üst düzey atamaları neden yazmıyorsunuz? Kararname furyası sürüyor; ANAP kadroları dolduruyor. Yangından mal kaçırır gibi... TEDAŞ ve BOTAŞ'da yeni yazılan üst düzey kararnameler Başbakan, Cumhurbaşkanı'nca dikkate alınmalıdır.

 

GÜNÜN SÖZÜ

''Sığınakta yapılan hata savaşın sonuna kadar devam eder.''

Yazarın Tüm Yazıları