Olmaya merhem cihanda

...Bir nefes müzik gibi:

Ortam cıvıl, keyifler gıcır. Yaz dediniz mi, İstanbul’a her gün bayram. Geldi konser, gitti parti...

Her şeyin başında İstanbul Caz Festivali var. Geçtiğimiz akşam, Liberation Music Orchestra ve modern cazın yetkin piyanistlerinden Carla Bley ile birlikte Charlie Haden’ı izlemeye gayret ettik meselá. Üzerimize geçirdiğimiz, kapı önünde satılan ve çadırı andıran yağmurlukumsudan sızan damlalar ayakkabılarımızın içine dolduğu ve sağanak altında sigara içmek çok zor olduğu hálde...

Yukardaki italiğe alınmış cümleleri, geçtiğimiz yıl tam bu tarihlerde kurmuşum.

Geçtiğimiz pazartesi akşamı, yine Charlie Haden’ı, bu kez Kübalı piyanist Gonzalo Rubalcaba ile birlikte izledik.

O yağmurlu günü anmadan edemedi Haden: ‘Konser iptal olur diye beklerken, Görgün ‘Bir yere kıpırdama, göreceksin, izleyici konseri terk etmeyecek’ dedi.’

Etmemiştik nitekim... Piyanonun notaları uçuşur, gök gürül gürül gürler, şimşekler çakarken, sıçana döndüğü hálde kimse yerinden kıpırdamamıştı...

Haden bunları söylerken benim kafam başka bir konuya takıldı: ‘Hakikaten koskoca bir yıl geçmiş olabilir mi?!’

Gözümün değdiği her şey zembereğinden boşalmış, kudurmuş bir tempoyla akan zamana dikkat çekiyor.

Konserin başında Görgün’le (Taner) n’aberleşiyoruz meselá. Üzgün... Festival tarihinde tek bir konseri kaçırmamış olan ve o gün cenazesi kalkan Kenan Onuk’dan bahsediyor: ‘Daha geçen yıl...’

Hakikaten yaşlandım mı ne...

Bir zamanlar yazları bambaşka bir ruh háliyle selámlardım. Sevinçle, neşeyle...

Oysa son yıllarda yaz mevsimi, niyeyse feláket haberi ‘promosyonlu’ bir paket şeklinde huzura geliyor.

Bu hayatta müzik de olmasa ne halt ederdik bilmem.

Akşam gidilecek konseri düşünmek, bazen sabah yataktan çıkmak için yegáne sebep olabiliyor.

Elvis Castello ne şahaneydi.

Kör değneği bellemiş gibi her şarkı arasında bağırarak ‘I Want You’yu isteyen izleyiciyi; ‘Önce biraz samimiyeti ilerleseydik? Yani daha yeni tanıştık?’ şeklinde bir şirinlikle idare etti.

Tori Amos ise, büyüleyiciydi. Ayıptır söylemesi, konser sonrasında ‘efsunlanmış bir kısım medya’ şeklinde kulisteydik.

Tori Amos, herkesle tek tek tanışıp ayaküstü sohbet etti.

Kadın bir acayip. Sanki bu dünyadan değil; etrafında ışıktan bir hare var sanki... Gözünü gözünüze diktiğinde yüzüne ışık tutulmuş balık misáli kalakalıyorsunuz.

Az önce sahnede gürül gürül çağladığına şahit olduğunuz hálde, yüksek sesle konuşmanız hálinde ‘incinebilirmiş’ gibi garip bir hisse kapılıyor, konuşurken fısıldama gereği duyuyorsunuz.

İşimiz gereği yüzlerce şöhretle müşerref, hatta bir kısmıyla arkadaş olmuşuzdur. Bunların onlarcası da uluslararası şöhrete sahip isimlerdir. Yani rica ederim durumumuz ‘yıldız gördük, apıştık’ şeklinde algılanmasın. Nasıl anlatılır bilemiyorum. Tanımsız bir aurası... (Diyeceksiniz ki zaten aura tanıma gelmez, ayrı...) Hakikaten bir acayip.

Sahnedeyken, orgdan elektrik çarpmıştı Tori Amos’u. Suratıma garip garip bakıp, ‘Seni rüyamda göreceğimden eminim’ deyip sarıldığında , sanki o elektrik bana geçmiş gibi ürperdim. Dediyse, görür de yani. Hani öyle ‘mistik’ hir háli var ki rüyasında karşılaştığımızda edecek iki çift lafımız olsun diye kendimce enteresan konu başlıkları bile belirledim, öyle söyleyeyim...

Allah festivalde emeği geçen herkesten razı olsun. Önümüzdeki günlerde izleyeceğimiz konserleri düşününce; eh, hayatımızın en az bir haftası daha kurtarılmış demektir.

Kanat seneler önce, bir festival bitişinde, ‘Şimdiden festivali özledim’ demişti.

Meseleyi, şahane özetlemişti.

Festival daha bitmedi. Ama ben şimdiden festivali özledim. Yine de zaman bu kadar hızlı akmasa diyorum. İnsafa gelse, biraz ağırdan alsa? Hasretin o kadarını tolore edebilirim.
Yazarın Tüm Yazıları